Hermann Hesse tarafından yazılmış şiirdir. "Mutluluğu aradığın sürece, Mutlu olacak kadar olgun değilsindir, Ve ulaşacak kadar her istediğine. Kayıplara yakındığın sürece Ve hedeflerin varsa durmadan yöneldiğin, Bilemezsin huzur nedir diye. Vazgeçersen şayet her arzudan, Ne hedef, ne de istek tanıyıp Mutluluğu artık adıyla anmıyorsan, O zaman olup bitenlerin akışına Dayanamaz yüreğin ve ruhun erişir huzura."
Bir çok insan farkında olmasa da, Mutluluk; nefes alabilmektir rahatça. Sıcacık bir çorbanın tadını hissedebilmektir. Hatta hatta kendi tükürüğünü yutabilmektir yeri geldiğinde.
"son sürat sana doğru koşarken beni vurdular sen vurdun demiyorum ama beni vurdular." (bkz: onbinkusuruncukez) (bkz: alper gencer)
tükenmez isteklerin giremediği gönüllerde zaman zaman parlayan bir hayalettir diyordu hızır amak-ı hayal'de. Bir başka dost ise minicik, zamansız, sebepsiz bir ana sıkıştırıveriyor;
"uygar kişi acı çeken insandır. ama 'üzüntü' değildir bu; bir "vah vah" değil. dünyanın temelden bozuk olduğu duygusu gelir uygar kişiye zaman zaman - o zaman acı çeker. üzüntüden çok da kızgınlıktır duyduğu.
ama, yine zaman zaman, birden, hiç beklemediği bir anda, dünyanın temelden yerli yerinde, düzenli, tam olduğu duygusunu duyar; o zaman da, tam tersine, mutlu olur; içten, derinden... mükemmel'in ne olduğunu anlar o zaman.
böylece çelişmelerle dolu insandır uygar kişi." (bkz: oruç aruoba) (bkz: yürüme)
tanım: varlığı, gerçekliği, ömrü her daim kuşkulu, biricik arzumuz.
Pazar günleri 9.30’da kalkıp kovboy filmi izlemektir. Kurutulmuş et, agzımda sigara clint eastwood şalımı takıp izliyorum. .the shadow apache eşliğinde tarihin mazi derelerinde gezmek gerçek mutluluk gibi geliyor.
bazen hakikaten çok güzel denk geliyor nasıl oluyorsa. gerçi birinci pozisyonda komalı sesler tarihe karıştı benim için. şu aralar en fazla 1-2 hz falan oynuyor. hayırlısıyla 1 cent'e falan düşürebilirsem o zaman daha güzel olacak işte.
bir amaç haline gelmiş duygu. her gün, her yerde, her saatte ona ulaşmak adına yapılanlara tanık oluyorum, oluyorsunuz.
kimisi çocuğunun karnını doyurunca mutlu oluyor, kimisi yeni bir eşya alınca, kimisi sevdiğine kavuşunca, kimisi aldatınca. kimisi doğada buluyor, kimisi lüks yatlarda, kimisi sosyal medya hesaplarında tık alınca. ama hep bir çaba, hep bir hareket.
hareket de kötü değil çaba da. ama bu his, bu hissi yaşama arzusunun kudreti bir yozlaşı zincirinin ilk halkası. bağımlılık.
bu hissin neler yaptırdığına sizin de defalarca tanık olduğunuzu biliyorum. başkalarının mutsuzluğundan beslenen mutluluklar, başkalarının hayatlarından çalarak, eziyetle elde edilen mutluluklar. haksızlığın, onursuzluğun, türlü ahlaksızlığın getirdiği mutluluklar. bu duygu insanlığın laneti.
siz ne derseniz deyin. ama yaşamın yegane amacı, ana ihtiyacı haline gelmiş olması; tüm bunlara rağmen ulaşılması en zor duygulardan biri haline ge(tiri)lmiş olması bir rastlantı değil tabi ki de. insan küçük şeylerden de mutlu olur ya da olabilmeli derseniz, kimse size karşı çıkmaz. ama insanların doyumsuzluğunu bunlarla yıkamazsınız. amaç haline gelişi de doyumsuzluğun eseri.
mutluluk, diğer bütün duygularınızı ateşleyebilir ya da söndürebilir. bu duygunun esiri haline geldiğiniz anda algılarınızın yönetimini ona teslim etmiş olursunuz. dolaylı olarak size mutluluk vaad eden başkalarına. inatla realiteden kaçmanıza da sebep olur, çünkü bakarsanız istemediğiniz şeyler görürsünüz. belki sırf vicdanınız rahat olsun diye iki twit atar, sonra unutup mutluluğa ulaşmak için boşa kulaç atmaya devam edersiniz.
gerçekten de etkili bir uyku ilacı.
buraya hep depresifken yazıyorum ama ben genelde çok mutlu biriyim ve eğer bir tanım yapacak olursam, "gökyüzüne baktığında ne kadar büyük ve sınırsız olduğunu hissedebilmektir." derdim.
dün sahilde 5 tane serçe geldi ayağımın dibine kadar ve dakikalarca kaldılar yanımda. o kadar tatlılardı ki, iki dakikada çok hoş bi' bağ gelişti aramızda sanki. aşırı mutlu oldum.
gece yalnız yürürken rüzgarla burnuma gelen ıhlamur ağacı kokusu. iyi demlenmiş bir çay. Kulaklığımdaki güzel müzik. bankta otururken ayağıma sürtünen, daha sonra yanıma uzanan kedi. Kitap kokusu. Soğuk bir su.
Ulaşılabilir bir şey midir mutluluk? Ulaşıldığında, sonsuza kadar devam eder mi yoksa bir raf ömrü var mıdır? Bir insanın hedefi mutlu olmak mıdır, mutlu kalmak mıdır, mutluluğu ararken veya o yolda yürürken yaşadıkları mı?
Mutlu olmamak, ebedi huzursuzluk mudur yoksa ebedi hissizlik mi? Mutluluğa ulaşmak yolun sonu mudur? Bir yerden sonra aynı dozda mutluluk yararıcıya maruz kalmak, aynı etkiyi yaratamamaya başlar mı, bünye direnç geliştirir mi mutluluğa karşı? İnsan, hep daha mutlu mu olmaya çalışmalı? Daha fazlasına ulaşamayacağını anlayınca, tası tarağı toplayıp uzaklaşmalı mı?
aslında doğru noktadan bakıldığında mutluluk çok pahalı durmuyor gibi, yani mutluluğun beklentileri aşağı çekmekle bir ilgisi olmalı ya da bu bir illüzyon. beklenmedik bir zamanda aldığın bir mesaj olabilir bu mutluluk. beklediğin yerden gelen bir soru ya da cevabını beklediğin bir sorunun istediğin şekilde cevaplanması olabilir. anı yaşayabilmekle ilgili bir şey herhalde. ansızın gelen bir duygu, hayat bazen çok güzelmiş gibi. tabi sonra yarınlar gelir aklına kaygılar, geçmişle olan tartışmaların, gelecekten korkuların. bir de maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi var aç değilsin, açıkta değilsin ama bir yere ait olamamışsın, hep misafir gibi yaşamışsın milletin hayatında. bir yere varamamış ve yol bitmemiş. bekleyen olmamış. çok saçma mutluluk bu kadar ucuz olmamalı.
Şuna benzer bir tanım kim yapmıştı hatırlamıyorum "Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı" gibi. Kahvaltı ile ilgili bir his olabilir.
abd’de bir araştırmada ölmek üzere olan insanlara en büyük pişmanlıkları sorulmuş, ‘mutluluğun bir seçim olduğunu anlayamadan yaşamış olmak’ ilk 10 pişmanlığın arasındaymış.
beyin denilen organla yapılabileceklerin bir haddi hududu yok, onu çok hafife alıyoruz.
Yunan mitolojisinde mutluluğa dair bir hikayeye göre:Tanrılar, insanlar mutluluğu arasın ve böyle kıymetli olsun diye saklamaya karar verirler. Biri der ki; "Göklerin en uzağına saklayalım." Diğeri, "Denizin en dibine..." Öbürü, "Ormanın en kuytusuna saklayalım."diye belirtir. Sonunda biri der ki," İçlerine saklayalım. Oraya bakmak akıllarına gelmez."