vasıfsız kişilerin aidiyet kavramıyla kendilerine değer atfetmeleri , egolarını bu şekilde tatmin etmeleri ve toplumu bu şekilde ayrıştırmaları büyük bir yanlış . ancak bu aidiyet birey olmanın bilincinde kişiler tarafından benimsenirse faydalı olacağını düşünmekteyim. bu sayede insanlar bulundukları toplumu daha iyi okuyabilirler. buda bireyi içinde barındıran konularda daha doğru yargılara varmamızı ve doğru davranışlar sergilememizi sağlar.bilinçli bireyler bu şekilde toplumun bütünleşmesine yardımcı olabilirler.
evrimin kanıtı bu kavram. malum bütün primatlar sürü hayvanı. insan dediğinin de farkı yok. illaki bir sürüye dahil olacak. diğer kuzenlerinden sözde daha gelişmiş olduğundan düşüncelerini aktarmak için dil denen bir aygıtı kullanabiliyor ama bu onu çok da farklılaştıran bir şey değil. diğer primatlardan farklı bağlamlarda sürüler oluşturmak için bir araç. küçük gruplar halinde yaşayan, kendi içinde üreyen primat gruplarından farklı olarak insan sürüleşmek için farklı kavramlar oluşturmuş. ırklar, milliyetler, dinler, mezhepler bunlar hep sürüleşme araçları. iletişim imkan ve araçları arttıkça alan genişliyor ama insanın bir sürüye ait olma ihtiyacı ortadan kalkmıyor. birey olarak, yapayalnız yaşama cesareti yok türümüzün. bir sürüye ait olacaksın. kendi başına yetersiz olduğun alanlarda mensubu olduğun sürünün başarılarıyla göneneceksin. mensubu olduğun sürü diğerleriyle çatıştığında seni koruyacak, sen de sürünün varlığını koruyan bir nefer olacaksın. bu mudur uygarlık, medeniyet, gelişme. daha yolun çok başındayız.
Fonetik olarak hoştur, ama dünyada karşılığının olmadığını düşündüğüm bir kavramdır. Geçici aidiyet de zaten aidiyet midir tartışılır. Aidiyetten ziyade sinme kavramı kullanılabilir. "Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya siner. " dememiş mi Tanpınar, en sevdiğim aidiyet cümlesidir. Hem kapsayıcı, hem geçici dolayısıyla nisbeten daha gerçekçi...
insanoğlunun vazgeçilmezidir. bakın insan değil. aidiyet. insanoğlu her zaman bir yere, birine ya da bir şeye ait olmak ister. yani başrol insan değil aidiyet duygusudur. her şeyin iyi gittiği bir anda insanın kapıldığı yalnızlık hissinin yegâne açıklamasıdır aidiyet duygusu.
protestan hristiyanların çok önem verdiği kavram. protestanlar arasında geçirdiğim yıllarda tanıdığım herkes kendisi ve grubu arasında aidiyet kuruyordu. bir grupta olanın başka bir gruba girmesi pek görülen bir şey değildi.
sanırım bu tarz hayata bakışlarından ötürü, millyetçiliğin protestanlıkla birlikte ortaya çıkması gayet doğal bir şey olsa gerek.
katoliklerde pek göremedim bu aidiyetliği ama. belki de sebebi türkiye'de yaşayan çoğu katolik hristiyan bireyin çoğunlukla yabancı olmasından kaynaklı bir durum olsa gerek. ermeniler zaten benden yaşça epey büyük olduğu için onlarla pek iletişim kuramıyorum. en son bir ermeni teyzeyle sohbet ettiğimde, sohbet bir döngü halini almıştı.
zaten katolik kiliselerinin özelliği evrensel olmasıdır. ankara'daki bir katolik ayininde de, nairobi'deki bir katolik ayininde de, tokyo'daki bir katolik ayininde de o gün aynı ayetler okunur kilisede. aynı dua edilir. o sebeple yarın pyongyang'da bile ayine katılacak olsam pek yabancılık çekmem (pyonyang'da da katolik kilisesi var evet).