1. tabelayı son anda gördüm.

    fazla hızlı değildim zaten. bingöl'den sonra iyice ıssızlaşan yolda kimse yoktu ya, yine de, sağı solu iyice kontrol edip sapaktan döndüm. daracık yolda bir iki metre gitmedim ki, sağ tarafta birisi el edip durdurdu beni. pek huyum değildir. el edene durmam pek. durdum ama. bir çocuk, bir dede, bir de ben yaşlarda gözleri çakmak çakmak bir kişi.

    selamın aleyküm, aleyküm selam. dede ile çocuğu köye atabilirsem, o da bir yolunu bulup şehre dönecekmiş. karısı hastanedeymiş. yanında bacısı kalıyormuş. şükür iyi olmaya başlamış. sağolaymışım. köy uzak değilmiş. çocuk yolu anlatırmış. dede sigara içmesinmiş, öksürükten yatamıyormuş. hay allah benden razı olaymış. şimdi şehre dönmek için araba beklemesi kalmış.

    ön koltuktaki ıvır zıvırı toplayıp arkaya attım. dede öne oturdu. çocuk da arkaya. köy yolunda yavaş yavaş yol almaya başladık. yol dar ama düzgün.

    nereliymişim? dedeler, amcalar, yaşıtlar anadolu'da hep bu soruyu sorarlar. bu soru bir tehdit analizi değildir aslında. bu olsa olsa, yabancıların buz kırıcı dedikleri zıkkımın ta kendisidir. buralı değilsem olsa olsa adalara gelmişimdir. başka nesine gelecekmişim ki buranın? insanların boğazlandığı yere gezmeye gelinir miymiş hiç? burada işte, tam da bu yolun üstünde köpek gibi öldürmüşler büyük oğlunu. gençmiş daha. minübüsten indirip öyle köpek gibi öldürmüşler. o günden beri yüzleri gülmemiş. aslında haketmişler onlar. bu allah'tan gelen cezayı hep haketmişler.

    ne diyeceğimi şaşırdım. arabanın içi buz gibi olup sustu. sessizlik işgal etti benim külüstürü. yokuş aşağı bile diyemeyeceğim bir yoldan giderken, ilerde bir sapak göründü. sapak görünmeden arkadaki çocuk sola döneceğimizi söyledi. köy soldaymış. sağdan da adalara gidiliyormuş. onları indireymişim. burdan köy uzak değilmiş. yürürlermiş.

    onları köye bırakacağımı söyleyip yola devam ettim.

    bir iki viraj sonra. dede elleri kaldırıp dua okumaya başladı. o dua ederken biz de küçük bir mermer anıtın önünden geçtik. anıtın üzerinde isimler yazıyordu. dede tam elham'ı bitirmişti ki çocuk arkadan burası dedi. bir evin önünde durduk. gelip çay içeymişim, yemek yiyeymişim de öyle gideymişim. adalar kaçmıyormuş.

    "yok" dedim "çok vaktim yok. akşama anca tatvan'a yetişirim" dedim. bir yer buldum geri döndüm. adaların yanına gittim. belediye bir piknik alanı yapmış minicik gölün etrafını. göl üstünde üç ada var. biri büyük. ikisi küçük. büyük olanın küçüklere sözü geçmiyor olmalı ki, küçükler hiç durmuyorlar büyüğün yanında. esen rüzgarla beraber sağa sola salınıyorlar.

    durmak istemiyorum. pek tadım kalmadı zaten. uğruna 1400 km yaptığım adaların yanında beş dakika kadar durup arabaya geri dönüyorum. benim külüstür ses etmeden çalışmaya başlıyor. köy yolundan anayola giderken farkediyorum. bir başınız sağolsun bile demedim, diyemedim ben

    acı çok keskin bir bıçak.
    kesip atıyor.
    #206354 infantilopati | 4 yıl önce
    0coğrafya terimi