ergani'den sonra yol gittikçe bozuluyor. hatta çermik civarında yol yok diyebiliriz. ama çermik'i geçtikten sonra yol fena değil. eski ama fena değil.
çüngüş'e girerken korunaklı bir polis kontrol noktası var. trafik tabelaları ve beton bloklardan araçların hızını azaltacak engeller koymuşlar. oldukça dar olduğundan hız 5-10 km/saat'e kadar düşüyor. kontrol noktasında durup görev başındaki polise "iyi bayramlar" diyorum. o da bana şehrin temsilcisi gibi "hoşgeldiniz" diyor. ama sorusu biraz rutin.
- çüngüş'e neden geldiniz?
"neden gelmeyeyim ki?" diyemiyor insan. sonuçta polisin üzerinde 30 küsür derece sıcaklıkta çelik yelek var. bu sıcakta çelik yelek giyen adama bu cümle edilmez. ayıptır. o yüzden başlıyorum anlatmaya.
- biraz karışık aslında. şu soyağacı meselesini hatırlıyor musunuz? hah işte biz elazığlıyız. babaannemi de elazığlı biliyorduk ama kayıtlar onu çüngüş doğumlu gösteriyor. ben de gelip bir göreyim dedim.
gülümsüyor polis. benden kimliğimi istiyor. sonra o beton blokların arkasına geçiyor. ben tepelerin arasında kalmış çüngüş'e bakıyorum. beklediğim gibi minicik bir kasaba burası. hani 100 metre çarşısı olan, iki katlı evler kasabaları vardır ya, işte tam da o. tepelerin ardında yüksek yüksek dağlar var. gözüm dağlara takılıyor. işte o dağların arkası sivrice. ben "acaba yol var mıdır?" diye düşünürken polis yanımda bitiyor. ilginç kokan bir tütün kolonyası ve şeker ikram ediyor. kimliğimi geri veriyor. bir bakıma çüngüş'e giriş izni kazanıyorum.
kasabanın çarşısına girince yanılmadığımı görüyorum. minik bir çarşı. bir kahve görünce yanında duruyorum. önündeki masalardan birine oturup bir çay söylüyorum. sonra rutin anadolu kahvesi selamlaşmaları işte. selamın aleyküm, hoş geldin, niye geldin, kimsin, kimlerdensin..? aslında ben bu ufak sorgulamayı, her zaman, bir tehdit yoklamasından çok, bir yakınlık arayışı için yapıldığını düşünürüm. ülkemin insanlarının güzel ve mutlu eden geleneklerinden biri. kahveye gelmiş yabancıdan, misafirliğe geçişiniz, eğer öküz değilseniz tabi, on dakika filan anca sürüyor. sonra bir tatlı bir muhabbet başlıyor. bulanık'ta da böyle enez'de de böyle. ülkenin her yerinde aynı bu. yaşadım çokça ondan biliyorum.
ermeni, zaza ve türk nüfusu olan çüngüş'te bir şeyler olmuş. öğrendiğimin ayrıntısını anlatmak istemiyorum. dinlemek bile yeterince sıkıntılıydı. sonuç olarak bir çok insan ayrılmak zorunda kalmış. babaannem ve ailesi de bu ayrılanlardan mıydı? bilemedim. bizimkiler ve akrabalar da çüngüş hikayesi hakkında bir şey bilmiyor. hatta ben onlara çüngüş'ten bahsettiğimde " nasıl olur? yanlışlık vardır." dedi herkes. nasıl yapacağım bilmiyorum ama bu hikaye nasıl gelişti öğreneceğim.
bağların arasındaki çüngüş'ten geri dönerken birçok yol hikayesi geliyor aklıma. her ihtimali tartıyorum.