1. diğer "hak" alanlarına göre yeni yeni tartışılmaya başlanmış, hayvanların doğuştan ve dokunulmaz hakları "hayvan hakları" olarak tanımlanır. bunlar kabaca, acı çekmeme, vücut bütünlüğüne dokunulmama, doğasına ve etolojisine uygun olarak yaşama ve potansiyelini yeniden üreterek çoğalma/soyunu devam ettirme hakları olarak sıralanabilir.
    #205845 istenc | 5 yıl önce
    0hukuk metni 
  2. ismen yanlış anlaşılmaya, içerik itibarıyla anlaşılmamaya en yatkın kavramlardan birisi.

    ülkemizde ve hemen hemen tüm dünyada geçerli olan hukuk düzenine göre hayvanların hakları yoktur. hayvan haklarından kasıt, insanların, hayvanların yaşamına yönelik arzularının korunmasıdır. bu şekilde oldukça öznel ve bilimsel sistematikten uzak bir tanım yapılsa da, hukukun esas amacı toplumsal düzeni korumak olduğundan isabetlidir.

    hayvan hakları konusuna daha sağlıklı yaklaşabilmek için, öncelikle hak kavramını incelemek gerekir. kavramını tanımlamak, dinamik yapısı sebebiyle doktrinde tartışmalara neden olmasına karşın, en çok kabul gören üç teori vardır:

    -
    -
    -

    irade ve menfaat teorilerine, tek olguya odaklanıldığından dolayı fazlaca eleştiri gelmiştir. her iki teoriye ilişkin eleştirileri dikkate alan ve , hak kavramını; "kişilerin, hukukun koruduğu menfaatlerini temin için, devlet tarafından tanınan ve korunan irade erkini kullanabilme yeteneği" olarak tanımlamışlardır. bu, hemen her yerde kabul görmüş olan karma teoridir.

    konusunun açıklığa kavuşturulması ise, hayvan hakları yelpazesinin genişliği hususunda bizi bazı sonuçlara itiyor. klasik hukuk öğretisinde hayvanlar eşya statüsünde değerlendirilir. ancak zamanla tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş, insanların hayvanlarla olan ilişkilerine ve uzantısı olarak hayvanlara bakış açısında değişime neden oldu. bu değişim sonucunda hayvanların hukuki statüsüyle ilgili yeni tartışmalar doğdu. sonucunda üç tür yaklaşım gelişti:

    1) hayvanın yine eşya olarak kabul edilmesi

    hayvanların haklara ehil olabilmek için zeka ve bilinçten yoksun oldukları gerekçesiyle hukuk öznesi olamayacağı yönündeki görüştür. ancak bu görüş; çocuklar, akıl hastaları, zihinsel engellilerin hak sahipliği kapsamında eleştirilir.

    2) hayvanın duyarlı ve ıstırap çeken bir canlı olduğundan hareketle olarak kabul edilmesi

    , hayvanların zeka ve bilincine bakılmaksızın, ıstırap çekip çekmedikleri konusuna yoğunlaşılmasını ister. hayvanların ıstırap çekmesinden dolayı kişi sayılması gerektiğini savunan bu görüşün en sağlam eleştirisi, "hukuk öznesi kavramı, hak ve borç kavramlarını bir arada içerir. hayvanların kişi statüsüne konması, mevcut bilinç seviyelerinden dolayı altından kalkamayacağı borçlar edinmesine sebep olur," şeklindedir. zira hak ve borç kavramları birbirinden koparılamaz. aksi takdirde, örneğin, bir insanı yaralayıp öldüren maymun, cezai ehliyete sahip olmalıdır ve cezasını çekmelidir. aksi halde sistematik ve düzen hata verir.

    not: tmk madde 8, "her insanın hak ehliyeti vardır. buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmakta eşittirler."

    3) hayvanın olarak kabul edilmesi

    bu görüş ise, hayvanlar ile insanların aynı hukuki statüye sahip olmasını değil, ayrı ve yeni bir hukuki statü oluşturulmask gerektiğini savunmaktadır. hayvan kavramının netliğini belirleme konusunda güçlük doğurduğu sebebiyle eleştirilmiştir.

    bu tartışmadaki çıkmaz, oldukça karmaşık bir konunun başıdır esasında. hayvanların kendisine özgü bir statü yaratılmasına yönelik 'in önerdiği "kısmi hukuk öznesi" statüsü çözüm olabilir.

    somut olaylara ve ülkedeki vicdansızlıklara gelecek olursak, mevcut hukuk düzeninde hayvana ne şekilde olursa olsun zarar vermenin, ceza hukuku açısından hiçbir değeri yok. bunu hukuk sistemini eleştirmek için demiyorum. çünkü inanılmaz karmaşık bir durum var ortada. hayvanlara kişilik statüsü yüklememiz mümkün olmadığından, onlara yönelik herhangi bir davranışın da suç olması mümkün değil. idari para cezası var, o ayrı. ama doğal olarak insanları sakinleştirmiyor.

    durumun karmaşıklığı ise, ilk olarak hayvanları, köpekten karıncaya kadar topyekün sahiplenmek gerektiği, ikinci olarak ise hayvanlara yönelik hareketlerin cezası olduğu takdirde, üstte belirttiğim üzere hayvanlara da cezai sorumluluk yükleme gerekliliği gibi çıkmazlarda iyice anlaşılıyor.

    kendimize yakın olan kedi, köpek gibi hayvanların bir yandan ne kadar duygulu ve akıllı olduklarını görürken, öte yandan sivrisineği veya örümceği işin içine dahil edemeyerek, hukuk düzenini ve tutarlılığını hiç etmek de mesele. belli başlı hayvanları saysak, yani genelleştirmesek, dana ve koyunları ne yapacağız? onlara "yemek" gözüyle bakılabildiği için ayrı bir statü mü açacağız? bu nasıl bir düzen? hem istedikten sonra her türlü hayvanı yersin. niye kediyi ve köpeği ayırdığımızın net bir cevabı da verilemiyor.

    mesela 2014 yılında abd'de bir mahkeme, oldukça zeki olan ve hareketleri yönünden insana benzediği iddia edilen, tommy adında kafeste tutulan bir şempanzenin serbest bırakılamayacağını belirtti. tartışma "insan olmayanların hakları projesi" adlı örgütün şempanze tommy adına dava açmasıyla başladı. mahkeme kararındaki ifadeler ise şöyle: "insanların aksine, şempanzeler hiçbir hukuki yükümlülük altına giremezler, toplumsal sorumluluk alamazlar veya hareketleri nedeniyle hukuki olarak sorumlu tutulamazlar."

    bu kararda bir hata yok. ayrıca hayvanlara insan muamelesi yapılmasının hiçbir hukuki dayanağı da yok. ancak bu hayvana ciddi bir yarar amacı gütmeden vahşice acı çektirmek, vicdana sığacak cinsten değil. bunu herkes kabul eder, etmeyen ise doktora görünmeli.

    benim bu tarz konulardaki naçizane önerime gelecek olursak, hayvanlara insan statüsü kazandırıp hak vermek elbette mümkün olamaz. ancak çok sevdiğim ve ilgiyle kitaplarını okuduğum alanında, hayvanlara yönelik bazı davranışlara konum bulmak mümkün. bu konuda bir değişikliğe ihtiyaç var. zira mevcut kanuna göre hayvanlara zulüm konusunda bazında hiçbir şekilde kabul yok. peki eğer hayvanlar kişi değilse, bunu nasıl bir dayanağa oturtabiliriz?

    yine tck'den örnekleyecek olursam, nda, vahşice ve eziyet ederek öldürmek olarak kabul edilmiş. buradaki nitelikli halde esas mantığın, yine vicdani dürtüler temelinde oluştuğu bir gerçek. aynı metodoloji, neden hayvanlara yönelik eziyet ve zulüme uygulanamasın? tamam, hayvan bir hukuk öznesi değil. ancak bir insanın hayvana eziyet ederek vahşice davranması, hayvanın hukuki statüsünden bağımsız olarak, o insan hakkında kendiliğinden bazı kanılar oluşturmalı. örneğin köpeğin 4 bacağını da kesip, ardından bağlayarak mahsur bırakan bir insanın yaptığı bu eylem, net bir şekilde suç kapsamına alınabilir. çünkü burada insanlığa tehdit iyle hareket edilmesi gerekir. bunu yapan birinin, bir süre hapsedilmesi gerektiğine karşı çıkmak zor. ortada toplum açısından daha büyük bir tehdit söz konusu çünkü. ayrıca bu durum, kamu vicdanını da rahatlatacaktır.

    buradaki esas kriter, "vahşilik" olgusudur. öznenin bu denli vahşi olması, söz konusu nesnenin ise neticede insana yakın bir canlı olması, yeni bir değerlendirme ile ifade edilerek suç hükmünde kabul edilebilir.

    tabi, hayvanlara atılan irili ufaklı, tek tük tekmeleri "suç" kapsamına almak zor. doğru da olmaz zaten. adamın gelişmişliği sıfır mesela, bahçesine giren kedilerden nefret ediyor ve kovmak için tekme savuruyor. bu durum idari para cezasına hükmedilir ancak suç kapsamında değerlendirmek ağır bir karar. burada şiddetin ve sürekliliğin, eylemin suç olup olmamasına ilişkin bazı kıstasları belirlenebilir. boyutuna ulaşması, şeklinde bir kriter ve bunun doktrinde detaylandırılması, oldukça isabetli olur diye düşünüyorum.
    #206243 sosyal filozof | 5 yıl önce (  5 yıl önce)
    0hukuk metni 
  3. hayvanların sahipli ya da sahipsiz olmasına göre değişebilen haklardır.

    insan merkezci günümüz dünyasında sahipli hayvanların daha fazla hakka sahip olduğu, aslında sahibinin mülkiyet hakkı içinde düzenlenen hakların sahipli hayvanlara daha fazla koruduğu düşünülse de kazın ayağı çoğu zaman pek öyle değildir. (peşin not: her ne kadar yazı içeriğinde "sahip" kelimesini kullanmış olsam da, asla ve kat'a, birlikte yaşadığımız, hamiliğini yaptığımız hayvanların sahibi olduğumuzu kabul etmiyorum. bir canlıya sahip olmak mümkün değildir. nasıl ki çocuk ailesine ait değilse, hayvanlar da onlara bakan insanlara ait olamaz. yaygın kullanımı nedeniyle, anlaşılır olabilmek adına bu etik dışı sevimsiz kelimeyi tercih ettim.)

    hayvan haklarını savunmaya karar vermişseniz, insanların çok büyük bir bölümü potansiyel hasım haline dönüşür. nerede ne zaman bir ihlâlle karşılaşacağınızı bilemez, diken üstünde yaşamaya başlarsınız. tam tepenize, çıplak gözle görülemeyen, takribi 150 m2'lik alandaki her hayvan ile başlarına gelme potansiyeli olan her türlü tehlikeyi tespit etmeye yarayan bir radar yerleştirilmiş gibidir. şu telefonuna gömülmüş şişman kadının çocuğu elinde taşla köpeğe doğru koşuyor, vurur mu, durdursam mı, annesine seslensem bakar mı? en iyisi köpekle arasına doğru koşayım, arada durursam vuramaz köpeğe, çekinir benden. şu yolun kenarındaki kedi karşıdan karşıya geçmeye mi çalışıyor, ya araba çarparsa? dur en iyisi ben de karşıya geçeyim de trafik kesilsin. şu arabanın motorundan kedi sesi mi geliyor? (arabanın altı, üstü, etrafı dikkatlice aranır. yeterince şanssızsam mini etek ve topuklu ayakkabı da giymişimdir, elim kolum da doludur, tadına doyum olmaz insanların "ne yapıyor bu manyak" bakışlarının.) kedinin varlığından emin olamadım; ama yine de bir not yazıp sileceğe sıkıştırayım da araç sahibi motoru kontrol etsin.

    kamusal alanda bu şekilde faaliyet gösteren bu radar, hayvan sahibi olan arkadaşların/tanıdıkların evine gidince bambaşka bir işlev geliştirir: bir anda kendimi amerikan filmlerindeki, çok isteyip çocuk sahibi olamamış (yine bu kahrolasıca sahip kelimesi!) bu nedenle son çare olarak evlât edinmeye karar vermiş çiftlerin evinin çocuk yetiştirmeye ne kadar müsait olduğunu, çiftin anne-baba sorumluluğunu kaldırıp kaldıramayacağını incelemekle görevli bir sosyal hizmetler uzmanı olarak hissetmeme neden olur. evdeki hayvanın türüne göre sohbetin içine sorular sokuşturmaya başlarım: günde kaç kere gezdiriyorsunuz köpeği? kediyle aşağı yukarı kaç saat oynuyorsunuzdur? bu kuş neden yalnız kafeste, hiç mi çıkarmıyorsunuz dışarı? belki yanına başka bir kuş daha edinseniz daha az ürkek olur? hayatta kendimi hiçbir şeyin karşısında, hayvanlara yardım edemediğim zamandaki gibi çaresiz ve yetersiz hissetmemişimdir. köpeğin haftalardır bahçede bağlı tutulduğunu, kedinin ortalığı tüy ettiği için tek bir odada bakıldığını, kuşun kafeste yalnız bir ömür yaşamaya zorlandığını her görüşümde bu hayatta ne işe yaradığımı sorgularken bulurum kendimi. her nasılsa hayatıma dahil olmuş insanlar, ucuz sebeplerini ileri sürerek bir şekilde ellerine düşmüş hayvanları istismar ederken, burnumun ucundaki bu kötülüğe elim yetişmezken, sahi ben ne işe yararım? sistem öyle bir sistem ki, hayvanı yaşadığı ortamdan kurtarma hayalini bile kurdurmaz. sahibi alamazsın dediği anda hayvanı almam demek, hırsızlık suçunu işlemem demek. hadi bu olmadı, hayvanı bana verdi diyelim, daha ilk aşamada hayvanı a noktasından b noktasına götürecek vasıta bile bulamam. çoğu kişi bilmez, taksi şoförlerinin sürüngeninden filine kadar her hayvana alerjisi vardır. hele şehir dışında almışsak hayvanı imkânsızlıklar daha da artar. uçaklar önceden rezervasyon ister, karne ister, belli bir kilonun üstündeki hayvanı bagaja tıkar; otobüsler kilo falan araştırmaz ille bagaja tıkar, tren zaten yok canını sevdiğimin ülkesinde. vicdanlı biri çıktı ya da kıydım paraya naklettim diyelim, nereye yerleştireceğim, nerede bakacağım? sokaklar, barınaklar hayvan dolu, sosyal medya yuva arayan hayvan ilânından geçilmiyor. bu ortamda kim sahiplenir 5 yaşındaki tekir kediyi? olduğu yerde bırakayım en iyisi. en azından yemeği suyu veriliyor, dayak yemiyor.

    yukarıdaki döngüyü kaç kere yaşadım, gerçekten bilmiyorum. bildiğim tek bir şey var: sahipsiz hayvanı korumak ya da kurtarmak, sahipli hayvana göre çok daha kolay. hayatın her alanında olduğu gibi, işin içine insan unsuru girdiği anda zorluk seviyesi bir anda beşle çarpılıyor. kendinden başka hiç bir canlıyla empati kuramayan, birkaç gün evden çıkamasa, birkaç gün başka insan görmese, birkaç gün soğuk balkonda kalması gerekse bin bir türlü mental ve fiziksel hastalık geliştirecek bu insanlara engel olamamak çok acı. keşke vicdan, merhamet, empati gibi özellikleri geliştirmeye, yemek gibi su gibi mutlaka ihtiyaç duysak, eksikliği halinde de geberip gitsek.
    #228532 istenc | 4 yıl önce
    0genel terim, hukuk metni