facebook pr'ı olan belgeseldir. ''bizde bu kadar veri var biz en doğru reklamı veririz insanlara'' mükemmel reklam düşüncesini yerleştirip bütün işletmelere facebook reklamı aldıran belgesel.
insanların bilmesini isterim ki internette yaptıkları her şey
izleniyor, takip ediliyor ve ölçülüyor.
her bir hareketiniz dikkatlice izlenip kaydediliyor.
tam olarak hangi resme ne süreyle baktığınız.
evet. ne süreyle baktığınız.
ne zaman yalnız veya depresif olduğunuzu biliyorlar.
eski sevgilinizin resimlerine ne zaman baktığınızı da.
gece geç saatte ne yaptığınızı, her şeyi biliyorlar.
içe dönük mü, dışa dönük müsünüz,
ne tür bir nevrozunuz var, karakter tipiniz ne, hepsini.
bizimle ilgili, insanlık tarihinde hayal bile edilememiş miktarda bilgi var ellerinde.
benzersiz bir şey bu.
yani sürekli olarak saçtığımız bu veriler
neredeyse hiç denetlenmeyen sistemlere aktarılıyor
ve ne yapacağımıza, kim olduğumuza dair giderek iyileşen tahminler yapılıyor.
önerilenler birçok insan verilerimizin satıldığını sanıyor.
bu verileri satmak facebook'un çıkarına değil.
verilerle ne yapıyorlar peki?
hareketlerimizi öngören modeller oluşturuyorlar.
en iyi modeli yaratan da kazanıyor.
-kobay faresi gibi hissettim.
öylesin. hepimiz kobayız.
kanser tedavisi için de kullanılmıyoruz.
bize fayda sağlamak için yapmıyorlar bunu.
değil mi? sadece daha çok para kazansınlar diye zombi gibi ekrana bakalım istiyorlar.
-zombi gibi ekrana bakalım istiyorl
bisikletler insanları etkiliyor,
çocuklarından koparıyor, demokrasiyi mahvediyorlar.
gerçeği ayırt edemiyoruz artık."
bisikletle ilgili böyle şeyler demedik hiç.
eğer bir şey araçsa sadece orada durup sabırla bekler.
eğer araç değilse sizden bir şeyler talep eder,
sizi ayartır, yönlendirir, sizden bir şeyler ister.
araç bazlı teknolojiden
bağımlılık ve manipülasyon bazlı teknolojiye geçtik.
değişen bu.
sosyal medya sadece kullanılmayı bekleyen bir araç değil.
kendi hedefleri ve psikolojinizi kullanarak
bu hedeflere ulaşma yöntemleri var.
sosyal medyada geçirdiğimiz/geçirilen zamanları, kendi isteğimizle paylaştığımız "hayatımızın" nasıl kar amacı güden ya da hayatımızı ve fikrimizi manipüle etmek isteyen güçlerce kullanıldığını gözümüze sokarak anlatan belgesel/yapım. paylaştığınız aslında hayatınız diyor kısaca...
sosyal medya editor ve programcılarının; "hayatının ne kadarını bize verebilirsin" sorusuyla dumura uğrattığı belgesel. böyle sorulduğunda, çoğumuzun cevabı; "bir dakikasını bile veremem" olurdu herhalde.
insanoğlu sürüler halinde yaşar. her sürü, yönetilmeye ve yönlendirilmeye ihtiyaç duyar. her çağda her nesil, zamanın şartlarına göre güdülmüştür. ahlak, din, sinema, tv, radyo, kitap, dergi, moda ve en son sosyal medya... bunlar sadece birer yönetme aracıdır. yine de izlenmeye değer bir belgeseldir.
"sosyal medya bizi kullanıyor" - "sosyal medya bizim datalarımızı satıyor" - "sosyal medya bizi manipüle ediyor".... bu ve bunlara benzer bir çok klişeleşmiş lafı alıp, getirip önümüze koyan; bu sırada da altını dolduran ve esas odak noktayı bize anlatan güzel bir belgesel.
yönetmenliğini jeff orlowski'nin yaptığı kanımca müthiş netflix belgeseli. "ya aslında bildiğim şeyler ama ..." şeklinde bir isteksizlikle açtım, ancak etkileyiciliği ve düşündürücülüğündeki üst düzeyliği gördükten sonra pişman olmadım diyebilirim.
konusu sosyal medya platformlarının bizi nasıl yönettiği. ancak çok güzel bir dille, eski çalışanlarıyla yapıyor bunu. tabii orada söylenen her şeye de inanmamak gerekiyor ancak akılda bulunmasında kesinlikle fayda var.