bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. Bir nevi not defteridir. Sevgili günlük'ten ziyade julius caesar'ın savaş kronikleri gibi.
    #202116 sorg | 4 yıl önce
    3kişiye özel 
  2. (bkz: ) ve (bkz: ) başlıkları altında, sözlük'ten taşıdığım ve yeni yazacağım bütün girdileri dizin şeklinde listelemeye başladım. bunların bazıları güncelleme gerektirdiğinden kopyala yapıştır yapmıyor, gerekenleri elden geçirip yeni bilgiler ve video linkleri ekliyorum. daha başka bunun gibi dizinler oluşturmuştum, onları zamana yayarak yavaş yavaş taşıyacağım artık. ekşi'de uzun zamandır yitirdiğim yazma şevkim burayı keşfedip üye olunca geri geldi, orada uzun zamandır yazmak isteyip de zehirli ortamdan dolayı yazamadığım ne varsa burada yardırırım artık. dünya varmış yahu!
    #203287 sorg | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0kişiye özel 
  3. bu yüzyıldan fena halde baydım, bazen kaçıp gitmek istiyorum.
    zaman makinesi olsa keşke, antik roma'ya itelesinler beni, direkt trajan devrine itelesinler hatta, şöyle 2. dacia seferinden sonra bir vakte. trajan sütunu'nun iki yanındaki kütüphanelerin gediklisi olsam, oturup scroll alıp okusam, trajan'ın savaş kroniklerini hatmetsem. arada mola verip hamama gider, altın yaldızlı sütun başları, luna mermerinden heykeller arasında çimerim. oradan circus maximus'a uzayıp bir elimde üzüm salkımı, bir elimde şarap iki gladyatör dövüşü izler geri gelirim. trajan pazarı'nda alışveriş yapar, oradan bazilikaya gider roma tanrılarına tapınır sonra yine kütüphaneye dalıp scroll okumaya devam ederim. temiz hava almak için kütüphanenin terasına, sütunun tepesine çıkarım, oradan forumdaki kalabalıkları izlerim.

    trajan'ın mahkeme oturumlarına gidip en ön sıradan izlesem böyle, karakalem çizsem sahneleri. akşam yemeğinde etleri garum sosuna banıp banıp yesem, hava karardığında medeniyetten uzaklara gitmeden şehrin ortasında gökyüzüne bakıp samanyolu'nu izlesem.
    oradan kalkıp augustus devrine ışınlansam, reisin kleopatra ve marcus antonius'un kıçına tekmeyi nasıl indirdiğini kendi gözlerimle görsem.
    bunu loop'a alsam gitse böyle gittiği yere kadar.

    21. yüzyılın cibilliyetini sikeyim.
    #203394 sorg | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0kişiye özel 
  4. Kişisel başlık çok kişi için itiraf, iç buhranlarını ve aşk acılarını dökme, şarkı paylaşma, günlük işlevi görür. Bunlar bende boş küme. Madem istediğimiz gibi tepe tepe kullanıyoruz, ben soru-cevap denemeye karar verdim.

    İlk konu olarak finlandiya'da yaşam hakkında isteyen istediğini yorumlarda sorsun. Herkesi anında olmasa bile bilgimin yettiği kadarıyla cevaplayacağım.

    Belki kimsenin umurumda değildir, finlandiya'da yaşamak ne biçim bir şeydir merak eden yoktur, ama varsa buyursun istediği kadar sorsun. Ekşi'de mesaj atıp soran çok oluyordu, yorum şeklinde olursa bilgiler başkalarının da işine yarayabilir diye böyle bir fikir aklıma geldi.

    Buyurun sorun efendim.
    #204021 sorg | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    4kişiye özel 
  5. Bodrum-Kos kıyaslaması

    Covid nedeniyle evde hapis oturup bütün tatil planları iptal olunca zamanında ekşi'de yazdığım şu tatil yazısıyla nostalji yapayım dedim. Başlık açmak yerine buraya yazıyorum.

    ***

    kos'a gidip birkaç gün kalıp her yerini arşınlayınca bodrum'un, kuşadası'nın, ölüdeniz'in falan ne kadar boktan ve medeniyetsiz olduğunu anlıyorsunuz. bodrum'dan kalkıp kos'a gitmek lağım tünelinden çıkıp lüks otelin infinity havuzuna girmeye benziyor.
    bir defa kos adası bir ucundan diğer ucuna arabayla taş çatlasa 40-45 dakikada gidilen, öyle aman aman çok büyük olmayan, nüfusu az bir yer olsa da adamların kendi kendine yeten üretimi takdire şayan.

    en basitinden örnek vereyim: bodrum'un mandalini meşhurdur mesela, mandalin gazozu yapmışlar içinde %2 mandalin suyu var. kos'da aldığım, kos üretimi portakallı gazozun içinde %20 portakal suyu vardı.

    adamlar o ufacık adada çeşit çeşit bal, zeytinyağı, şarap üretiyor. kaldığımız alabildiğine ucuz otelde bile kahvaltıda ada balı, yoğurdu, peyniri, hakiki jambon ve salam servis ediliyordu. türkiye tarafında onun iki katı para alan otellerde bim'den alınma en adi şeyleri, binbir kimyasala bulanmış, yapay boyayla anormal bir renge sokulmuş iğrenç market salamı falan koyarlar.

    eh, adanın her tarafı zeytin bahçesi, sığır çiftliği olunca doğru dürüst tarım ve hayvancılık oluyor, taze taze yerli üretim gıdaları gelen turiste servis ediyorlar. bizimkilerse mandalin bahçelerini söküp otel yapar, beton döker. kos bodrum'un dibinde olmasına rağmen, bodrum 40 derecede cayır cayır yanarken kos 30-31 dereceydi. neden? çünkü bodrum'un her tarafı beton. merkezde 10 dakika yürüyorsun gölge yok. cehennem demosu gibi resmen. oysa kos'ta, kos town merkezinde her taraf ulu çınar gölgeleri altında püfür püfür serin.

    diğer bir büyük fark da insanların sıcaklığı, kibarlığı. yolda yürüyoruz, adanın yerlileri kenara çekilip yol veriyor, gülümsüyor. bizimkiler omuz atar, dirsek atar, çemkirir. adamlara iki kelime yunanca selam verince havalara uçuyorlar, ikramda bulunuyorlar. her gittiğimiz yerde resmen kral muamelesi gördük desem hiç abartmış olmam. bodrum'da ise paranızla rezil kepaze oluyorsunuz. türkçe konuşuyorsanız zaten suratları direkt sirke satmaya başlıyor. yanınızda yabancı misafirleriniz olsa da aynı terane. sonunda istihbaratı aldık ki, bodrum ve havalisi esnafı ingilizlere yağ çekiyor, gelen turistlerin çoğunluğu ingiliz olduğu için onlara her tür yalakalığı yapıp size (yanınızda avrupalı misafir bile olsa) sığıntı muamelesi yapıyorlar. ki bunlar öyle ucuz mekanlar değildi. hele iyice namlı, popüler bir tanesinde 40 dakika sipariş bekledik, üstüne bir de yanlış sipariş getirdiler.

    bodrum'un her yerinde sokakta müşteri toplamaya kasan restoran-cafe esnafı ayılığın limitlerini zorluyor, insanın gideceği varsa da tiksindiriyorlar. yunan esnafı ise sempatik, adamlar charm +50 veren iksir içmiş gibiydi. hele de teyzeler inanılmaz sıcakkanlı ve cana yakın. tek kelime ingilizceleri olmamasına rağmen mükemmel iletişim kuruyorlar.

    ışık kirliliği, ses kirliliği yok. bodrum'da, turgutreis'te 50 metre ötedeki mekan insanın kulaklarını kanırtırken kos'ta öyle bir şey görmedik. sahilde oturup dalgaların sesini dinleyebiliyorsunuz bir kere. gece otel barında kafanız iğrenç müzik kakafonisinden tın tın olmadan insan gibi oturup muhabbet edebiliyorsunuz.

    gelelim plajlara: kos'un plajları bodrum'un (bodrum derken akyarlar, yahşi, gümbet, gümüşlük vs hepsi dahil) bütün plajlarını beşe katlar ona böler. bir defa yunan şezlong olayının bokunu çıkarmamış. şezlongların arasında doğru düzgün mesafe bırakıyorlar, milletle göt göte oturmuyorsunuz. ayrıca plajlar hepten jetski hegemonyası altında değil, yüzme alanları çok daha geniş. bazılarında hiç yüzme alanı limiti ve jetski yoktu, git gidebildiğin kadar. leş kalabalık yok, kişisel alan lüks değil normal. en popüler plajlar bile öyle vıcık vıcık kalabalık olmuyor.

    şikayet edebileceğim tek nokta, adanın en popüler plajı olan paradise beach'te 10 dakikada bir gelip salça olan siyahi saat satıcıları ve taylandlı masözler. hayır diyorsun, aynı tip 20 dakika sonra yine geliyor. burada bir parantez açayım; plajda o sıcakta saat satmak, tayland masajı satmak nasıl bir kafanın ürünüdür onu anlayamadık bir türlü. ulan orası plaj, soğuk meşrubat alınan yer de 300 metre ötede. millet zaten mayışmış kalmış, kim yürüyecek ya ebesinin örekesine. git soğuk su sat, kola sat, dondurma, soğuk karpuz dilimi falan sat be allahın andavalı. hadi cafe sahipleri onları sattırmıyor diyelim, git pille çalışan el vantilatörü falan sat, paraya para deme. plajda saat satmak nedir yahu? bizim seyyar satıcılar en azından o konuda zeki, müşteri kitlesine uygun şeyler satıyor.

    neyse, konuya geri dönecek olursak, kos'ta gayet güzel menü çeşitliliği var, müşteri hizmeti nereye gittikse on numara idi, fiyatlar da hiç fahiş değildi. adamlar medeni monşer, aradaki medeniyet farkı uçurum gibi. Belediyenin beleş otoparkları vardı, adamlarda rant kültürü yok bir defa.

    paranız varsa ve kalabalık, ayılık, çomarlık, kazıkçı restoran, boktan bim ürünü otel kahvaltısı, ses kirliliği sevmiyorsanız hiç düşünmeden direkt kos ya da herhangi bir yunan adasına gidin, tatil yaptığınızı anlarsınız.
    #222569 sorg | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0kişiye özel 
  6. noel tatili+haftasonu 4 gün tatil bana yetmedi. oturup şuradaki rıjkov röportjını çevirdim:
    sırada 2 tane daha var. bir de çernobil-legasov belgeseli çevirisine başladım 3'te biri bitti. daha zilyon tane yapılacak çeviri var da zaman yok. sanırım haftanın belli günlerini resim çizmeye, belli günlerini çevirilere ayırmam lazım.
    #235663 sorg | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0kişiye özel 
  7. bu aralar çok fazla sosyal medya kullanmıyorum, buraya da pek yazamadım. yoğunluk azalınca arada damlıyorum. yotube algoritmaları çok rusça belgesel izlediğim için önüme birbirinden enteresan videolar çıkarmaya başladı, bunlardan da çevirisi yapılacakları ayıklayıp fava atıyorum, cidden çok enteresan şeyler var.
    #246776 sorg | 4 yıl önce
    1kişiye özel 
  8. çocukken yetişkinler gözümüze çok süper über görünürdü. 30 yaşından sonra aslında çoğunun hiç büyümediğini, çocuktan farksız olduğunu anca idrak edebildim. ciddi anlamda sorumluluk taşıyabilen, olgun insan yüzdesi çok azmış meğer. Korkunç monşer, korkunç!
    #277009 sorg | 3 yıl önce
    1kişiye özel