tolstoy'un yaşamsal arayışının metaforik bir tanımlamasıdır yeşil dal.
"bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır."
gelmiş geçmiş en iyi romanlardan birisi kabul edilen anna karenina'nın başlangıç cümlesini yazmak gerekti öncelikle bu ilişkiyi anlatmak için. çünkü sıkı sıkıya bağlı kalsak bile birtakım şeylere, o şeyleri düşünmeden hayal bile edemeyeceğiz aslında bize sunulmak isteneni. rus edebiyatı'nın sessiz, sakin, ağırbaşlı yazarıdır lev nikolayeviç tolstoy. insanların ve devletlerin savaşlarını tek bir kitapta hissettirirken büyüler bizi. sakin sakin ilerler romanları fakat etkisi aynı durağanlıkta gerçekleşmez bünyede. yazdıklarını tanımlamada kullandığı gibi bir manzumedir aslında kendi yaşamı da. son derece devingen ve fakat bir o kadar da durağandır. büyük zorluklara rağmen, hep yeşil dalın arandığı bir yaşamdır bu bahsettiğimiz.
tolstoy; bünyesinde geniş arazileri, ağaçlık alanları, köyleri içeren yasnaya polyana çiftliğinde doğar. babası bir kont olan tolstoy, çocukluk yıllarını bu çiftlikte oynayarak geçirir. kardeşleri ve arkadaşlarıyla birlikte en sevdikleri şey çiftliğin kırlarında vakit geçirmektir. yemyeşil kırlarda oynamak, çocukluğunu çok keyifli kılar nikolayeviç'in. fakat oynarken, her çocuğun yaptığından farklı bir şeye odaklanır genellikle. 3 ağabeyi koşup ondan tamamen uzaklaşmışken, arkadaşları artık gözden kaybolurcasına koşarken tolstoy hep geride kalır ve dikkatli dikkatli, yavaşça, bir şeyler arar gibi yürür. işte dikkatlice aradığı o şey, yeşil daldır.
küçük lev, kendisine neden koşmadığı sorulduğunda "yeşil dalı arıyorum," diye yanıt verir her defasında. kendisine anlatılan bir masal onu büyülemiştir ve tüm yaşamının amacını var eden bir etki yaratmıştır. masalda bahsi geçen yeşil dal, bulanı bir sihre büründürüp sonsuz mutluluğa eriştirebilen bir etkiye sahiptir. bu yeşil dalı aramak, çocuğun yegane amacı haline gelir ve usta yazar tolstoy tüm yaşamı boyunca, sadece ve sadece bu yeşil dalı bulmak için çabalar. bu çabasından ortaya çıkan tutku, hiçbir zaman azalmaz ve aksine her daim artan bir etki yaratır.
üniversite yıllarında kendisini etkileyen jean-jacques rousseau’nun resmini göğsünde taşır. ardından askere yazılıp savaşlara katılır. bütün vahşeti, kanı ve öfkeyi yakından görür. bunun ardından avrupa'ya gider ve yeni, ilerici birtakım düşüncelerin etkisi altında kalır. tekrar rusya'ya döndüğünde evlenir ve geçmiş dönemde var ettiği tüm fikirleri birleştirerek bir kanıya ulaşır: yasnaya polyana çiftliğine yerleşecek; sakin, sessiz bir yaşam sürüp edebi eserler yaratacak; ve bu edebi eserlerinde yeşil dalın bir anlatısını sunacaktır.
tüm bunları umarken tolstoy, son derece karmaşık fikirler de barındırır bünyesinde. olaylara bakışındaki kaotik durum, karısıyla sürekli tartışmalar yaşamasına sebep olur. paradoksal düşünce yapısı, tüm her şeyi derinlemesine irdelemesinin de nedenidir . o yeşil dalı bulup, insanlığı kurtarmak ister aslında yalnızca. hıristiyanlığın veya çarlığın ötesinde bir dine, bir fikre, toplumsal bir düzene ihtiyaç vardı. adı din de olsa, düzen de olsa, fikir de olsa sonsuz mutluluğu insanlığa bahşedecek şey, yine o yeşil dal olacaktır. hep bunu düşünüp dururdu. karısına bu düşünceleri aktaramaz ve sorunlar yaşarlardı böylece. daha çok düşünür, daha az anlatır, daha çok yazar, daha az aktarırdı. fakat evliliğini de bitirmek istemezdi.
babasından kalan devasa çiftliğin yalnızca kendisine ait olmasına ikna olamıyordu. çünkü onun için mutluluk, tüm insanlığa aitti ve bu mutlulukta hiyerarşi yoktu. çevresindekilerin ve karısının tüm reddiyelerine rağmen çiftlikte toprakların bir kısmını, çiftlikte yaşayan köylülere dağıtmayı başarmıştı fakat tamamında bunu gerçekleştirmek ve hayatını idare edebilecek kadar bir gelire sahip olana kadar toprakları paylaştırmak istiyordu. bu istek, yaşamının sonuna kadar sürecek olan bir mücadeleyi de doğurmuş oluyordu. çünkü yeşil dal tolstoy'a bir eşitliğin varlığını her daim hatırlatıyordu.
bir gün ansızın, seksen iki yaşındayken, yine küçük lev olmaya karar verir. yeşil dala yazdıklarıyla ulaşmaya değil, yeniden onu arayarak ulaşmaktır amacı. çocukken aradığı gibi, yeşil dalı dışarıda bakıştırarak bulacağına ikna olmuştur tekrar. evinden habersizce çıkar, önüne gelen ilk trene biner. o trenin gittiği her yer onun için bir merak uyandırıyordur. 3 gün boyunca aralıksız trenle seyahat eder. artık ilerlemiş olan yaşı, bu küçük lev'in daha fazla ayakta kalmasını engeller ve tolstoy 1910 yılında yaşamını yitirir. binlerce kişi ölüm haberini duyar duymaz ölmüş olduğu istasyona koşar. yaşamı boyunca yeşil dalı arayan büyük yazar tolstoy, sonsuz mutluluğu bulma macerasını artık tamamlamıştır. belki de hep sorduğu "hayatın anlamı nedir?" sorusunun cevabını o tren istasyonunda bulmuştur, bilinmez.
yarattığı bütün eserlerde karşımıza çıkar yeşil dal; kimi zaman sorgulamalarla, kimi zaman bir aidiyetle. bir fikirdir aslında tolstoy'un bütün yazdıklarına işlemiş olan. mutluluğun, daha sadeleştirilmiş anlamda, insanca yaşama umudunun bir savunusudur; dinden aforoz edilmesine, çarlıkla ters düşmesine rağmen yaşamının her anına işlemiş bir fikirdir bu.
stefan zweig, bir kitabında anlatır tolstoy'un son anlarından birini. bize de bu anıdan geriye, engin düşüncelere sahip tolstoy'u okumak kalır: tolstoy evinden sık sık çıkar ve hatta kaçar. gittiği yer hep tren istasyonudur. orada geçen trenleri, insanları izler ve derin düşüncelere dalar. bir gün genç bir yolcunun yanına yanaşır ve onun eşyalarını taşımasına yardım eder. bunun üzerine yolcu, cebinden çıkardığı birkaç meteliği tolstoy'a verir. paraları alıp cebine koyan kişinin tolstoy olduğunu fark eden genç, ondan özür dilerken tolstoy, "lütfen özür dilemeyin, yaşlı bir adam bir iş yaptı ve bunun karşılığında para kazandı,” yanıtını verir.
zweig, bu öyküyü sunarken aslında tolstoy'un yeşil dala ulaşmasının ne denli mütevazı bir hedef olduğunu anlatmaya çabalar. kitaptan bulmak uzun zaman alacağından dolayı hafızamda kaldığı kadarıyla, mealen aktarmaya çabaladım bu kısmı.
bilhassa belirsizlikler sarmışken çevremizi şu zamanlarda, yakın zamanda her birimizin yeşil dalı bulmasını umuyorum. bu kadar karamsarlık yaygınken günümüzde, tolstoy'u örnek alıp her daim önümüzde duran yeşil dalımıza odaklanmak en doğru olanıdır belki de.