Genellikle konut inşaatlarında bina içi döşemelere uygulanan kum, çimento ve sudan oluşan karışım. Bina döşeme betonu dökülürken perdahlanmadığı için tam olarak terazisine gelmez ve yüzeyindeki pürüzlülük gitmez. Şap imalatı ile zemin teraziye gelmiş olur hem de üzerine uygulanabilecek seramik ya da laminat parke gibi karoların uygulanabilirliğini kolaylaşır.
ingilizce'de foot and mouth disease olarak bilinen bir hayvan hastalığı. çift toynaklılarda özellikle de büyükbaşlarda görülüyor. virüs yoluyla bulaşan, hayvanların ayaklarında ve ağızlarında lezyonlara yol açan, yavru ve bünyesi zayıf hayvanları ölüme götürebilen bir hastalık. insanlara da bulaşma riski var. tarım ve orman bakanlığının bildirilmesi zorunlu hastalıklar listesindedir ve aşılama ile engellenebilir. yine de ülkede yaygın ve hayvancılık yapanlar tarafından pek de ciddiye alınmayan bir hastalıktır. bazı ülkelerde ise tamamen temizlenmiş durumdadır ve en ufak vakada karantina uygulanan ve ucu itlafa kadar gidebilen bir hastalık olarak görülür.
Sakal tıraşından sonra ıslatıp surata sürülen doğal madde. Kan taşı da diyorlar, cilt şapı da diyorlar, şap taşı da diyorlar, allum Block da diyorlar... Koltuk altına süren falan da var ter kokusuna önlem olarak... Antiseptik etkisi vardır, suratı pürüzsüz hale getirir gözenekleri yumuşatır. Yararı bir yana zararları var diyen de boldur da yok öyle bişey bence.
Erkeklerin toplu yaşadığı yerlerde yemeklere katıldığı doğrudur.
Şapa ilk kez maruz kaldığınızda ilk günlerde farkına varmazsınız. Sonra an gelir kendinizden şüphe edersiniz, "lan acaba ibne mi oldum" diye aklınızdan geçebilir (Eşcinsel arkadaşları tenzih ederim, ibnelik çok ayrı bir kavram) ama hayır, fonksiyonunu kaybetmiş ve kış uykusuna yatmış bir organınız vardır.
Sonra vücut bağışıklık kazanır ve normale dönersiniz. Ama etkisi ortadan kalktığında kış uykusunda geçen günlerin intikamını alırcasına bir coşku, bir hareket gelir.
Şap denen kimyasala ilk maruz kalışım lisede yurtta kaldığım bir dönemde oldu. Kış tatilinde eve döndüğümde şap bir kaç günde vücuttan atıldı ve maalesef kadın spikerin sunduğu haberlere bile tahrik olduğum bir kaç gün geçirdim. Yahu iğrenç bir şey, ailenin yanındasın ve gözükmesin diye kucağında yastıkla oturuyorsun. Mutfaktan bir şey lazım oluyor, "getir" diyorlar iki büklüm gidiyorsun mutfağa. "Oyy ayağım nasıl uyuşmuş" deyip kendince saklamaya çalışıyorsun.
İkinci maruz kalışım askerde oldu, tanıdık bir durumdu. Alışınca geçti.
Üçüncü maruz kalışım Rusyada oldu. Fabrika inşaatının devam ettiği dönemler. Henüz yemekhane falan yok, inşaat işçileri için pişen yemekten bizler de yiyoruz. Mekan rusya, inşaat şirketi türk firması, çalışanlar karayağız türk vatandaşı gencolar. Haliyle bir tatsızlık çıkmasın diye yemeklere şap atıyorlar.
Ben alışkınım, biliyorum ki 15 gün sonra bünye normale dönecek. Fakat, hesaba katmadığım bir şey daha var ki inşaat şirketinin aşçısı da deneyimli. Dozu her gün arttırıyor. Dozu arttır arttır derken bir gün yediğim pilav ağzımda köpürdü. Şap kalmadı da sabun mu koydular, doz artınca yağ ile reaksiyona mı girdi bilemem, o günden sonra ben de diğerleri gibi bisküvi ile beslenmeye başladım.
Valla dediğim gibi, mekan rusya. Belki de o şapın içinde radyasyon da vardı ve şu an libido öldürücü bir süper kahramana dönüşmüş olmamın nedeni de budur.
Efenim gelelim kıssadan hisselere. Çalışan şeylerin kıymeti çalışırken bilinmiyor. Yaşlanınca nasıl olacağını görmek için imkanınız varsa hafif bir doz şap tüketin. Yaşayın kendiniz görün.
Format aşkına tanım: Şap, the ultimate libido killer. Son kösnüllük bükücü.