bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
Bu başlığı sahiplenme niyetindeyim. -
Selamlar bu başlığın nihai bir amacı yoktur, kafamın içinde ne var ne yok elimden geldigi dilimin döndüğü kadarını döktüğüm bir çöplükten fazlası olamayacak kadar da bedbahttır.
Efendim öncellikle gecenin anlam ve önemi benim için yoktur yani klasik rutinleşmiş dağınık oda ipe sapa gelmez bir başıboşluğun sürüklediği bir beden birkaç prezervatif, bir nefesli üç telli çalgı, iki boru egzoz, iki kask , on dört mont, dokuz iç camaşırı, iki ayak, bir yatak, bir balkon unutmadan masanın üstünde okunmayı bekleyen die Leiden des jungen werthers deye alman bir kitap koltuğun üstünde katlanmayı bekleyen temiz çamaşırlar hemen yanında cahit zarifoğlundan yaşamak, duvarda gustav klimt'in madam primavesi az ilerisinde saçma bir anısı olan karşıyaka atkısı, çok sevdiğim bir zamanlar kavga gürültü sonra hellalik alıp tatlıya bağladığımız eski bir dostun hediye porselen küllüğü, deprem sonrası göt korkusuyla yatay duran yirmidört inç monitör, şarj olmayı bekleyen arada bir keyfe keder dumanladığım sevgili vape, yanında bebeğimin anahtarları, yatak ucunda birbiriyle alakasız iki çorap. Evet böyle saçma bir oda tasfiriyle artık ne istiyorsak onu yapabiliriz diye düşünüyorum.
To be continued... -
Günün anlam ve önemini kavramak için tarihte bugün köşemizde :
1917 Bolşevikler Rusya'da iktidarı ele geçirdi.(eee)
1917 birinci dünya savaşı İngilizler Osmanlı devleti idaresindeki Gazze'yi ele geçirdi.(lan bi kubbe için değermi... Bunlar hep butterfly effect.
1929 New York'ta modern sanatlar müzesi açıldı.(umarım o yıllarda siyahi köleleri obje olarak kullanmıyorlardır bu müzede.)
1987 Rusya devlet başkanı Habip burgiba görevden alındı.(banane bundan amınakoyayım.)
1999 yasemin Dalkılıç 68 metre tüpsüz dalma rekoru kırdı.(insta kullandığım zamanlarda takip ediyordum, bu hatuna bayılıyorum ve çok seksi buluyorum.)
2000 George Bush ABD başkanı seçildi.(Allah kahretmesin.)
Kaynak olarak Vikipedi.(ulan bu tarihler yanlış diyecekler için günah keçisi)
Yasemin Dalkılıç hanımefendiyi hatra getirmek dışında pek faydası oldu diyemem bugünün tarihte bugünü.
To be continued...
-
Aşağı yukarı yedi bilemedin sekiz ay önce bunalımdayım yine gece saat dört yada çeyrek var, üniversitede arkadaş ortamında tanıştığım başta garip bulduğum sonra tanıdıkça lan tam kafa dengi bir adam dediğim adamın evinde yalnızım, pandeminin başları sevgiliye mesaj atsan(artık yok) bu saatte ne bok yiyorsun gibi bir tepki almaktan çekindiğimden kendi başıma bir uğraş bulma girişimlerine girdim, bu anlattıklarım tamamen can sıkıntısından ha. Sonra bam dedimki kalk podcast kaydet, konusu ne olsun film, seks , tiyatro , seks , siyaset , daha fazla seks derken düşünmeden açtım kaydı min 9 max 50 dk kayıtlar almaya başladım. Bir hafta geçti kayıtları alıyorum fakat bunları nerede yayınlayacağım yada yayınlayacakmıyım karar veremedim en iyisimi kız kardeşime bahsedeyim bundan en azından dinleyip bana fikrini söyler düşüncesindeyim. Fikrini merak ediyorum fakat kendim zaten sonradan podcastlerin birkaçını dinleyip beğendim açıkçası yani insanlarda beğenir düşüncesindeyim. Neyse attım hani özel bir akşam için yemek tatlı vs yaparsın sonra tadan insanin gözlerinin içine bakarsın ki sana güzel şeyler söylesin diye beklersin o bekleyiş benimki birkaç saat geçti sesli mesaj geldi ; "Bunları sakın biryerde paylaşmıyorsun seni ya vururlar yada linç ederler, psikolojin bozulur hasta olursun.." diye gidiyor dünyam başıma yıkıldı yani kafam güzelken kaydetmiştim çoğunu fakat umutluydum da fikrine güvendiğim birinden böyle bir tepki aldıysam el oğlu ne der diye asla yayınlamadım podcastleri.
To be continued... -
Bu başlığa bakarken, şehir merkezine yakın yüz dönüm boş araziye tepeden bakan Laz müteahhit gibi hissediyorum kendimi. -
Birkaç saat önce YouTube'a giremedim site çökmüştü, afalladım. öyle bir yer edinmişki aklımda böyle büyük bir mecranın kapanmasını düşünmek bile güç geldi. Sonra bir an durdum ve YouTube, twitter, Instagram vs tüm sosyal medya uygulamaları hayatımızdan çıkmış olarak uyansak yarın ne olurdu diye hayal ettim, farzı misal otobüsle işe gidiyorum duraktayım kimse telefonla oynamıyor insanlar birbirleriyle sohbet ediyor. sosyal medyada gördüğü saçma salak hareketleri yapan çocuklar, köşe sokakta aptal aptal tiktok çeken gençler yerine çocukluğumdaki gibi yerde misket oynayan, seksek oynayan, biric oynayan çocuklar... Sonra işe gittiğimde o başını telefondan kaldıramayan popüler kültürün köpeği kimselerin sosyal medyada gördüğü hangi aptal hareketi sergileyecek diye beklemediğini, insanların asla yerinde olamayacakları konumdaki kisilerin hayatlarına şahit olup iç çekmek zorunda kalmadığı bir dünya... Öyle düşündüm... -
Uykunun tutmadığı bir gece yarısında gelen pişmanlık hissinden daha kötü ne olabilir ?
Gözlerinizi açık tutmak bile güçken hiçbir şeye mecaliniz kalmamışken aklınıza düştüğünde gözünüzden damlayan bir iki damlanın bedeli nasıl ödenir?
Bazı anlar vardır zamanı avcunuzun içinde büküp bir şekilde geçmişe gitmek istediğiniz, hepimizin tekrar o ana gitsekte düşeceğimiz hatalarımız yokmu ? Bizi biz yapan ve aynı zamanda bizi yok eden hatalar. Biz geçmişte masumiyeti yitirip sonra bir müzede sergilenecek kadar eser hale getirmedik mi ? Kendimize yapılmasından korktuğumuz şeyleri başkalarına dayatırken bütün bu hislerin önemi varmıydı bizim için ? Davamız deye arkasında durduğumuz ideolojilerimizin boynuna tek tek urgan geçiriliyorken neredeydik ? Bizim gibi olmayana köpek muamelesi çeken güçlülerin gölgesinde kaç asır geçirdik ? Hepimiz suçluyuz, kendimize söylemeye dilimizin varmayacağı suçlardan hemde... -
Psikolojim alt üst oldu bu rüyalar yüzünden... Birkaçı anlatmak istemeyeğim türden şeyler, hani derler ya kötü rüyaları akan suya anlatmak lazım bu denli sembolist yaklaşmasamda dillendirmek istemiyorum birkaçını , cağırmamak için. Son beş altı rüyamda kaza yaptığımı görüyorum, hemen her seferinde farklı bir araç var altımda. Kazaların ikisinde aynı zamanda sonuncusunda dedemin arabasını kullanıyorum şehir içinde ara sokakta dördüncü viteste düz bir yolda gidiyorum yol bitimi iki farklı yöne ayrılıyor bitimi görüyorum karşımda fakat hiçbir tepki veremiyorum arabada fren yok, durdurmak için hiçbir manevra da yapmıyorum bodozlama giriyorum duvara herşey kararıyo. Bu kazadan sağ kurtuluyorum fakat buna sevinemiyorum, araba pert pahalıca bir araba lan bunu nasıl ödeyeceğim şimdi diye düşünüyorum "arabanın kaskosu falan gelmiyor o an aklıma". Tekrar başka bir rüyada uyanıyorum bu sefer az öncekinin gerçekleştiğine ikna edecek türden şeyler görüyorum bu drama yaşanırken tekrar uyanıyorum gerçek hayatta mıyım az önce yaşananlar gerçekmiydi diye kontrol etme ihtiyacı duyuyorum.
-
Yaklaşık bir buçuk yıl aradan sonra bu akşam dambılı tekrar aldım elime. Sakatlığımdan dolayı çekiniyordum bunca zaman favori amatör sporcum* Cenk koçak attığı iki video ile tekrardan hayvansal dürtülerimi uyardı ve ayı gibi yemeye başladım hızımı alamadım bir haftadır her akşam bir iki tencere yükleme yapiyorum götü başıda salmamak için ufaktan üst vücut çalışmalarına basladım, bugün bırakmadan önceki minimum ağırlıklarımla ön kol sırt girmeme rağmen hamlandım öyle ki kollarımı açamıyorum fakat uzun süre sonra tekrardan kaslarımdaki bu ağrıyı hissetmek acayip mutlu etti beni diyebilirim. Tekrar eski hayvani formuma ulaşamasamda ona yakın birşeyler yapabilirim umarım.
İzlediğim filmlerdeki distopyalar ile şuanki yaşamımı aşırı özdeştirmeye başladım son zamanlarda, ara sıra mutfağa gidip mavi tezgah ledini yakıp sigara dumanını izliyorum evde daha ônce dikkatimi çekmeyen detayları görüyorum ; kornişin mutfak dolabına yakın kısmının kırılmış, Kartonpiyerin ucunun parçalanmış olduğu yada daha önce hiç kullanmadığımız tepedeki boş bir mutfak dolabı çekmecesi böyle şaçma şeyler dikkatimi çekiyor.
Geçenlerde kıyafet mağazasına üstünde Kızılay yeleği olan bir abi geldi saç sakal o biçim deri mont sordu benimde gözüm biryerden ıstırıyor iki laf arasında hipodromdamı görev yapıyorsun gibisinden bir soru yönelttim yani Kızılay yelekli bir insanla olsa olsa AFAD gönüllüsü muhabbetinden tanış olabileceğimiz aklıma geldi,
-yok dedi ben depoda dağıtımda çalışıyorum yeğenim, şu ceket kalın olsun rüzgar geçirmesin motorda buz kesiyoruz sonra dedi.
+dedim ne var?
-chopper, dragstar
+Yamaha, 650 lik olan ?
-Evet
+Bendede var bitane, kışın zulüm oluyor ama binmek istemiyorum fazla.
-aa olurmu yeğenim asıl kışın sarıyor varmı kulüp falan ? Tur duzenliyoruz arada sende takılırsın. Nerelisin ?
+Ankara
-Hadii, neresinden?
derken hemşeri çıktık adamla, kulübü sordum dedi bizimki Türkçü bir kulüp hells Angels'ı falan sevmeyiz gördüğümüz yerde indiririz yamalarını...* yaa dedim başımı yakma abi benim.
yok dedi sevdim seni, sana bi deri verelim eğitimlerimiz var goktürkçe falan öğretiyoruz ileri seviye motor eğitimleri oluyor rütbeler falan var haberleşelim seninle. İçimden amınakoyum dedim motorcununda turancısı denk geliyor bize neyse iyi adam falan tokalaştık.
-
Memlekete dönmeden karantinayı arkadaşlarla birlikte geçirelim içelim eğlenelim çalalım söyleyelim diye arkadaşın evine geldim Allah'ın belası sokak köpekleri motora musallat oldu, dün üstüne serdiğim brandayı parçalamış ve sol sinyali yemiş amınakoduğumun delileri sabah bu piçler yüzünden yan taraftaki marketle papaz olduk birde, az önce suç üstü yakaladım biri erkek biri dışı iki köpek kovaladım hızlarını alamayıp birbirlerini istirmaya başladılar şimdi de yan taraftaki cekyatı parçalıyor... -
Uzun soluklu aksiyon dram konulu bir kabus gördüm dün gece sanırım birşeylerin ters gittiğini gösteriyordu, düzeltmem gereken yoluna koymam gereken okadar şey var ki önümde, bir işaret olduğuna inanıyorum zaman ne gösterir bilemem fakat hayat su gibi akıyor... Geçen sene nerede ne kafalarda ne hayallerle şuan nerede. Esintiyi arkama aldım biryerlere yelken açıyorum sisli bir günde, nasipte neler var göreceğiz. -
Mutlak sessizlik istiyorum kimi zaman. Büyük, önemli koşuşturmaları olan bir insan değilim, sanırım hiçbir zaman da yakalayamadım bunu çevremde sosyal kabul gören kimselere bakar onları örnek almak isterdim fakat ne kadar zorlasam da kendimi, görev kabul ettiğim uğraşlar önemsiz gelirdi sürekli bütün olarak tüm insanlığı hayal ederdim ve yaptığım şey ne ise bu denli Küçük bir amaç uğruna uğraşmak basit gelirdi hevesim kaçardı hemen. Sanıyorum lise yıllarında kazandım bu hasta düşünceyi sabah akşam kosmos belgeseli izleyip deepmind kafalarında evrene şekil verebilecek işler yapan büyük adamları dinlemekten kendi küçük dairemin duvarlarını kırdım öyle tahrip ettim ki koskoca bir boşluğun içinde buldum kendimi, ah hele michio kaku'nun olanaksızın fiziği kitabı... Öyle beyin kavuran fikirler vardı gaza gelip fizik çalışırdım saatlerce sonra manyetik enerji üzerine birşeyler karalardım... Sonra izlediğim bilim kurgu filmlerindeki sen özel birisin dünyayı değiştirebilirsin kurtarabilirsin
mastürbasyonlarıyla sevişirdim kafamda. Bu saçmalıklardan neyseki sıyrılmayı başardım bir süre sonra, kendime haksızlık ettiğimi düşündüm, özel birisi değildim kimse değildi sadece doğru zaman doğru yer ve doğru kişi vardı güç orantısız dağıtılmıştı ve bunu kullananlar başarı kazanmıştı artık kendimi büyük sorumluluklar altında ezmek zorunda değildim, özgür hissettim bir an içinde olsa kısa bir aydınlanma... sonra başkaları tarafından çizilmiş bir kutunun içinde uyandım ve tuzluk olmayı istedim o an.
-
Birkaç gün önce ruhumu kaybettim...
Eski albümleri karıştırdım, çocukluğumun yaprak döken mevsimlerinde aradım onu, yağmurun ıslattığı ahşap tavandan akan suların rutubetli duvarları dövdüğü odalarda gezindim arka bahçedeki ayva ağacının köklerini kokladım ve giriş boyunca uzanan çakıl taşlarının sesini dinledim yürürken.
Sonra yoruldum ve boyları topraktan göğe altı yedi metre uzanan iki çam arasına kalın urganla bağlanmış bez salıncağa attım kendimi, sağa sola giden urganın ağaçları boğarken attığı ufak çığlıkların yağmur sesine karıştığı ninnilerde çam kozalaklarını ve siyah mavi tonlarında gökyüzünü izledim bir süre,o an içime çektiğim havanın şu
an solunduğumdan daha gerçek olduğuna yemin edebilirim.
Halam, ela gözleriyle yüzüme bakıyor... Nerdeyim? Eski vitrin, televizyonda deniz kızı var, çok güzelsin, eli başında yanıma uzanmış o da izliyor benimle, neden göz altında kırışıkları yok ? On dört yaşında bakıyor ela gözleri, sanırım bu yüzden, evet. Ayağa kalkamıyorum, emekleyerek meraklı gözlerle bakıyorum sokak lambalarının aydınlattığı odaya, pencere yanında saksıdan duvarın diğer ucuna uzanmış sarmaşık ve masanın üstünde yarım bırakılmış mavi patik örgü, babanemin ahşap çeyiz sandığından gelen naftalin kokusu, koridorun bir ucunda aralanmış mutfak kapısından süzülen ışık...
Güneş gözümü alıyor...
Gözümü kısarak ancak bakabiliyorum, boyum aşırı beyaz ve sarı laleler birbirine karışmış çarşaf gibi uzanmış güneşi kucaklıyor, sanırım gülümsüyorum babam annemi belinden sarmış karşıdaki arnavut kaldırımdan izliyor beni .
-
Beklenmedik bir zamanda gelecek ayrılık hissiyatının korkusu üzerimde bu aralar, çevreden duyduğumuz ölüm haberleri yaşlı genç demeden ve bunun psikolojisiyle yaşıyor olmanın getirdiği acı tatlı duygu karmaşası... Uzun vadeli planlarım yok, yaşama sevinciyle dolup taşan biriside değilim ancak okumak istediğim kitaplar bitirmek istediğim filmler ve karalayacak birkaç satırım var, umuyorum ki eksik kalmazlar. Lafın kısası sağlığım pek yerinde değil ve iyi hissetmiyorum ne olur ne biter bilinmez. -
Bir süredir hayat, dinledigim barok parçalar ve geçmisin bIraktIgI hüzünden ibaret -
Mide bulantısı, kaygı bozukluğu, obsesiflik son zamanlarda kesin ve net bir şekilde hissettiğim duygular. Aynı şekilde bunlarla birlikte gelen öfke, çevreme ve kendime. Sanırım artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu kısmi olarak kavrayabiliyorum, böyle hissetmemdeki sebepler içinde yaşadığımız varolmaya çalıştığımız ülke, yakın çevrem ve bu değerlerin çoğunun tam tersi yönünde fikirlerle internet, tedx, bilimsel makaleler ile birlikte öğrendiğim yabancı kültürlerdeki ve ülkemizdeki birtakım bilinçli insanların yaşam tarzları. Pekala diğebilirsiniz ki bende bu tarz okumalar yapıyorum belki senden çok ülke gezdim insan tanıdım ve bende senin bahsettiğin gibi bir anksiyete oluşmuyor. Bu tamamen perspektif meselesi, maalesef çocukluğumuzda yaşadığımız travmaları ve çevresel faktörleri kendimiz seçemiyoruz, hayatımın büyük kısmını hep arada kalarak geçirdim Çankaya'da doğup büyüdüm ailem mühafazakar olmasına ve beni bu tarz yetiştirmek istemelerine karşın okulda son derece çağdaş bir hayat süren fakat ne yazık ki dini konular açıldığında faşistleşen, ezikleyen, dalga geçen birçok kişi yüzünden bu tarafımı hep gizlemek zorunda kaldım çoğu zaman yanlış şeyler yaptığımı düşünür ailemden utanır annem kapalı olduğundan kimi zamanlar onun yanında çekinirdim bu yüzden, orta ikide sınıfımıza başka şehirden bir kız gelmişti, sınıftaki diğer arkadaşlarımın aksine oturduğumuz mahalleler çok yakındı, sevecen alçakgönüllü tabii yine çağdaş bir aile sahip benimkilerin aksine yılbaşında cadı avına çıkmak yerine ailesiyle beraber çam ağacı süsleyen harrypotter hayranı, animeye bayılan, çok iyi ingilizce konuşan biri. tanıştıktan sonra, öğle araları ve çıkışlarda beraber yürürdük sohbet muhabbet ederdik benimde fazla bilmesemde animeye merakım vardı ve İngilizcede sıçıyordum o dönemler kız maden gibiydi benim için onunla konuştukça kendimi aydın gibi hissediyordum. Sonra bir cuma günü bir öğlen arası babanem hariç ailem şiddetle karşı çıksada son üç dersten (ingilizce) kaytarmak için cumaya gitmeye karar verdim, yine beraber kızla normal sohbetimizde giderken yol ayrımına geldik, öğleden sonra gelmeyeceğimi cumaya gideceğimi söyledim, garipseyen bir bakış attı ayrıldık. Pazartesi okula gittiğimde bir iki kişi hariç arkadaşlarım beni görünce sırıtıyorlardı, yüz kaslarının kaşlarının üstünde zoraki gerilmeleri garip hissettiriyordu neyse ikinci ders İngilizce başladı, haşmetli orta yaş milfi ingilizce hocamız platform topuklarını sert sert vura vura girdi sınıfa masasına oturdu el aynasıyla bakıştı kırmızı rujunu tazeledi tak kapattı aynasını çantasına koydu yoklamaya başladı... deniz, özgür, Enes ? Enes... ufak bir gülümsemeyle cuma'da olman gerekmiyor muydu senin? Kulak tırmalayan bir kahkaha tufanı sardı sınıfta, önden biri hocam yanlışlıkla geldi sanırım, biri günleri karıştırdı herhalde falan diye ilerletiyor istemsizce yüzümü kıza döndüm o hariç herkes kafalarını hafif yana çevirmiş bana sırıtıyor. Cevap vermeyişimden üzüldüğümü anladıklarından olsa gerek çok uzatmadılar, tenefüste kızın soğuk yaptığını hissettim ve aynı şekilde çıkışta benimle beraber yürümek istemediğini açıkca söylememişsede bir arkadaşla sözleştik onunla gidicem diye geçiştirdi. Ya bizim mahalle yolunda sınıftan başka bir insan evladı gitmiyor falan diye sorguluyorum bende, be gerizekalı salak kız senin gibi yobaz bir yavşakla muhabbet etmek istemiyor işte tabii bunun farkına varmam ve haşmetli ingilizcecimizin taşşak konusu olmam bir dönem sürdü.
İşin kötü yanı bu muhabbetleri hem karşıt görüşlü ailemden aynı zamanda okuldan yaşıyor oluşum du, ailemin yetiştirme tarzı yüzünden belli bir yaşa kadar dışarı hiç şort yada eşofmanla çıkmadım hep pantalon giyerdim. Arada çevrede kapalı olduğu için saygısızlağa uğradığını işte ne bileyim kadınının birisi arabısının aynasına çarpmış özür bile dilemezken birde çıkıp saydırmış önüne bak falan diye bizimkide mazlum içine atıp evde içini döküyor işte bunlar böyle şöyle, halam kapalı olduğu için üni almadıklarını ve sınavlara perukla gittiğinden bahsediyor, evde bi düzine peruğu vardı bunun için, perukla normalden daha çekici göründüğü halde saçını göstermek yerine perukla gidiyordu ve garipsiyordum bunu aynı zamanda annemin söylediklerini, tamamı tutarlı gelmiyordu çünkü okulda yine bahsettikleri gibi "çağdaş" öyle ahlaki değerleri kıyafetle sınırlı olmayan ve kimi zaman ailemden daha ince görüşlü olduklarını fark ettiğim sırtımı sıvazlayan anneler vardı. Eğitim hayatım evdekilere okulu, okuldakilere evdeki yaşantımı açıklamakla/savunmakla geçti bu yüzden.
Bir zaman sonra kendimi bildiğim kimseye yakın hissetmemeye başladım çevremide okuluda sorguluyordum, öyle düzenli sağlam bir karakter mimarim olmadı bu sebeple karşılaştığım tüm görüşlere fikirlere sorgulayarak bakmaya başladım, çok rahat bir şekilde benimsenebilecek şeyleri bile uzun zamanda hazmedebiliyordum önüme gelen herşeyle herkesle empati yapmaya çalışıyor, yakınlarım yada arkadaş çevrem kötü olarak görsede onun açısındam bakmaya çalışıyordum bu bende büyük bir yıkıma yol açtı çünkü bugüne kadar aldığım şeylerin öğrendiklerimin ve herkes gibi yüzde yetmişini motor fonksiyonlarında yaşadığım bu hayatın tümüyle yanlışlanabileceğini, eylemlerimin aslında açık bir şekilde iyi yada kötü değil kimine göre iyi kimine göre kötü olabileceğini gördüm ve tümden kendimi sorgulamaya başladım, pişmanlık duymaya, yeniden keşfetmeye ve hemen her hareketimi seçerek düzelterek konumuna göre yerine göre konuşarak ve sürekli kendime, kendimi ve davranışlarını sorgulamayı öğütleyerek. Biryerden sonra çok yorucu gelmeye başlamıştı bu fakat doğru olanın bu olduğundan emindim o an için, artık normal bir insanın yapması gereken fiziksel motor hareketlerini bile unutuyordum, kaldırımda yürürken adımlarımı sayıyor yürüyüş tarzıma bakıyor kimi zaman nasıl yürüyeceğim dahi unutuyor yada bugüne kadar hiç bunun düşünmediğimi farkediyor tekrar sorguluyordum. Daha sonra bunun çözümünü kişisel gelişim kitaplarında aramaya başladım evde bunun için yeterince kaynak vardı şansıma peder gençliğinde bunlara kafa yormuş olacak, kitaplığın bir sırasını bunlarla doldurmuştu. Birşeyler edinmek için okuyordum fakat sonra yine bu kitaplarda idealize edilen karakterlerin birinin yada bir topluluğun aidi olduğunu ve bununda aslında yanlışlanabileceğini döneme göre değişiklik gösterebileceğini çünkü insan fikrinin ve düşünme tarzının tanrılaştırılan duygularla ve kendini aşmayla egoyla yada her duyguya başka tanrılar yaratarak atıflar yapan çok tanrılı dinlerle inşa edildiğini ilk kıvılcımlarım bu olduğunu ve yeni edinimlerle keşfedip inşa edildiğini doğaya aykırı bir şekilde yada yapay edilimlerle yönetildiğini, yasaklandığını ve ayıplandığını düşündüğümde, hangi mimarinin benim için iyi olacağını, hangi dönemde yaşadığımı yada kendimi diğerlerinden soyutlayarak yaşamak istediğim dönem üzerine kafa yormaya başladım, açıkcası sürekli akan ve takip etmekte dahi zorlandığım bir hayatta bunları düşünmek gündelik rutin dışında ancak zihnimin kendine ayrılmış biryerinde mümkün olabilirdi. Peki bu sorgulamalar ne mi doğrudu ?
Şizofreni, kendi kendine düşünen dışardan bakıldığında garip gelebilen bazı hareketleri kuralsız boşlukta incelendiğinde anlamlanabilirken o anki toplum içinde anlamsız kalan bir "karaktersiz" gibi hissediyordum yani bildiğiniz açık belirgin, tutarlı bir karakterim yoktu duruma göre anlık olarak herşeyi yapabiliyordum fakat kendimi ve çevremdekileri korumak adına birtakım evrensel kabul edilebilecek kurallarla; zarar verme, kötü duruma düşürme&düşürülme, özgür davranayım derken kırdıysan onarmaya çalış gibi yarar odaklı, fakat işin garip yanı bunları yaparken üstüne birde kendimi karşımdaki insanın yerine koyuyor onun gözlerinden bakarak, onun bedeninde onun gibi düşünmeye kafa yorarak yapıyor, çoğu zaman herhangi bir olayda herhangi birinin vereceği tepkiden yada hassasiyetten çok daha fazlasını gösteriyor kimi durumlarda kimsenin siklemediği bir konuda bile hassaslaşıyor bazende toplum nezninde etik kabul edilen fakat benim öyle hissetmediğim konularda inanılmaz derecede hissizleşiyor öyle ki bazen arkadaşlarım, özellikle duygusal diyebileceğim kız arkadaşlarım bana robotmusun senin duyguların yokmu neden bukadar tepkisizsin gibi atıflarda bulunuyordu.
Böyle davranmak bana yaşadığımı hissettiriyordu artık kesin bir şekilde karakterize edilmiş ve doğru yanlışı her an sorgulamadan edinilenle yaşayan, benim için ölü insan diye tabir edebileceğim kimseler gibi değildim fakat kim olduğumu da bilmiyordum.
Yazarken yorulduğumdan biraz ara verip, konuyu dağıtmamak adına tekrar üstüne düşünerek devam edeceğim. -
Geçmişe özlem duyan romantik bir adama dönüştüm, sahi hep böylemiydim? Genelde hastalık zamanları yas zamanları ne bileyim çok üzgün olduğum zamanlar kafamı alır giderim eskiler aklıma gelir, eskiler dediysemde yakın geçmiş değil, çocukluğum aklıma gelir sanırım orta okula başlamadan önce yada liseye bilemiyorum. Ankara Seyranbağlarında sakın bir mahalle, apartmanın arkasında çardak yerler çakıl taşı binanın girişinde gül vişne ve erik ağaçları hol boyunca arkaya kadar uzanıyor. Bazen sabahları ailecek çardakta kahvaltı yapıyoruz, ailecek dediysem apartman aile apartmanı amcamlar onların amcası dedemin kardeşleri vs. Birisi sofrayı kurar diğeri camdan selam verir davet edilir evde ne var ne yok konur sofraya, karşıdaki fırından birkaç simit sohbet muhabbet, çardağın üstündeki dut ve holden çardağa uzanan demirleri sarmalayan üzüm dalları, mahalle maçları olurdu daha doğrusu ben son dönemine denk geldim sanırım, babamı mahalle maçında gördüğüm ilk ve son akşam, sonra üst komşumuz aynı zamanda babamın amcası, çocuklarıyla beraber yani abilerim oluyor benim oyun falan oynardık şuan istihbaratta çalışan bir abim deli gibi age of oynardı interneti ortak kullanırdık ve bu bize lan üzerinden maç atma şansı verirdi saatlerce gece gunduz age of oynardık.
Çocukluğumda yüzünü hayal meyal hatırladığım bir arkadaşım, sıla. Üç kardeslerdi iki ablası vardı, hafif tombul pembe yanaklı dünyalar tatlısı bir annesi, dördü apartmanda kiracı olarak kalıyorlardı. Aileden olmayan ama aileden farksiz olan birtek onlardi eskiden, babasını sorduğumda istanbulda dolmuş şoförü derlerdi, hiç detay vermezdi annesi üstüne konuşmayı sevmezdi, Ankara'da dolmuş mu kalmamıştı sanki ? Belki de ayrılmışlardı, belki kötü bir anı olarak kalmıştı bilemiyorum. Çocuk aklıyla sorduğum birkaç soru işte. Sıla, sanırım ben orta okula geçmeden taşındı ailesiyle en çok özlediğim fakat aynı zamanda çok az şeyler hatırladığım ve yine en çok hatırladığım, rüyalarıma giren, bazen siyah beyaz bazen sepya hatıralarımın baş karakteri.
Uslu bir çocuktum sanırım, saftım çok merak ederdim, geceleri binanın etrafında bisiklet sürerdik abilerimde olurdu akrabalar çardakta mum yakar çay içer çekirdek çitler sohbet ederdi, bina ile çardak arasindaki hol çok dardı yani iki adam yan yana yürüyemezdi, erik ağaçları sol duvarla sağda kalan binanın üstünü kapatırdı, çok hızlı sürerdik bisikletle birbirimizi kovalardik adeta o dar yerden öyle hızlı gecerdikki kendimi araba yarısında falan hissederdim, çoğu zaman oradan geçerken ağaçlara çarptığımı ağzımın yüzümün dağıldığını hayal ederdim.
Yan komşumuz, ismi neydi ? Hatırlayamıyorum, Karadenizliydi, şivesi vardı iki torunu biri mu biri Di çocukluğumun hatrı sayılır zamanı ikisi ve dedemin kardeşinin kızı olan Be ile geçti hemen her gün okul sonrası buluşur bazen bizim çardakta kimi zaman yan apartmanın bahçesinde oynardık, saklanbaç, yakartop, kör ebe, üçtaş favori oyunlarımızdı akşama kadar oynar sonra evlere dağılma zamanı geldiğinde koştur koştur akşam ebesi oynardık, Eve giren kazanır.
Kışları çok kar yağardı boyumun yarısına geldiği zamanlar oluyordu. Çocukluğumda binanın etrafında fazla apartman yoktu gecekondular ve ağaçlar vardı genelde halamla beraber yatardım, kışın geldiğini sabah uyandığımda buğulu camlardan ve içeriye giren beyaz ışıktan anlardım. Hemen örgü eldiven ve atkimi patiklerimi giyer arkadaşlarımla oynamak için dışarı çıkardım. Karda bir oyana bir bu yana yuvarlanır kartopu oynar kovayla kardan ev falan yapardık, sonrasında o soğuktan eve koşup üstümdekileri çıkartıp donmak üzere olan parmak uçlarımı peteklere dayar beklerdim, aynı zamanda hem üşür hemde peteklerin sıcağından yanardım.
Kınalar düğünler yahut akraba ziyaretleri çok kalabalık olurdu aile apartmanı olduğundan hep kalabalıktı herşey kalabalık, ben kalabalık içinde yalnız kalmayı severek büyüdüm genelde odama kapanır yapboz falan yapar taso oynar ne bileyim dışarda o gürültü patırtı varken kendime bir safe house yaratırdım. Çok mutlu hissettirdi bu, zombi saldırısında sağlam bir sığınak bulmuş gibi falan. Orta uzak akrabalar evden ayrılınca yakın olanları kalan enkazı temizler, gece oldumu annemler ve halamlar yengemler çay koyar sabaha kadar sohbet ederlerdi, çocuk aklıyla pek anlamazdım muhabbetlerini halam ağlardı bazen çok ağır şeyler yaşamış zamanında tabi ben reşit olmadan önce kimseden duyamadım bunları belki iyiki de bilmiyordum yaşanan onca problemi sorunu sıkıntıyı. Çocuk olmak güzeldi. Çocuk kalabilmek güzel, bu coğrafyada zor coğrafya zor kalpler katı yaşantılar sert acı hüzün.
Bir iki haftadır ağır geçen bir hastalık, acilde çalışan arkadaşım post-covid muhtemelen de delta varyantıma yakalandığımı söyledi evde geçirdim ateşim 39-40 arası gidip geliyordu sanırım baya fena birseydi sonrasi daha fena tat kaybı his kaybı halsizlik sürekli öksürük, nefes darlığı falan ne kadar devam eder bilmiyorum böyle hastalıkla da yaşanmaz gerçi, doğum günümde huzurlu bir ölüm diledim, artık fazla bir beklentim yok, sadece huzurlu bir ölüm.
Birkaç kitap aldım sonra Levi Strauss yaban düşüncesi, Tevfik Fikret'in rübab-ı şikestesi, hararinin sapiens'i fakat çizgi roman şeklinde, eğerki çocuğum olsaydı kesinlikle bunu alırdım okusun diye görsel olarak çok zengin bir kitap, ilahi komedya, Venedikte ölüm. Ufukta bu kitaplar görünüyor. İlk firsatta başlamayı düşünüyorum.
-
Umudunu kaybetme. hangi umut?
Bir hayvan çiftliği yaşadığımız, sınırları kan, nefret, öfke, tükenmişlik ve nekrofil ütopyalarla çizilmiş. Evet meyvesini veriyor doğasından ayrılan ve annesini öldüren insanın düzeni, çarkların arasında ezilenler konuşuluyor bazen, kimi söverek anıyor onları kimi saygıyla, kimi farkında bile değil olan bitenin, kimi farkında olduğu şeyler için pişmanlık duyuyor, kimi var, kimi olmuş ve kimi de var olmak hastalığından dem vuruyor, ne yapmalıyız peki ? Evet tabiki birkaç ölüm daha getirmeliyiz bu dünyaya, herkes kendi ölümüyle yeterince ilgilenirse belki, belki kendi ölümünüm acısını dindirebilirdi bu... Sahi bunun için coğalmıyormuyuz ?
Problemlerin var senin, psikolojik sorunların daha doğrusu sistemin sorun veren kısmı sizin payınıza düşmüş, sanırım artık çabalamıyorsunuz, ne için ? Bilmem pastadaki payınızı büyütmek için mesela.
Evet, evet bunun için çabalamıyorum, yani işleri düzene koyup insanları hayatları pahasına o düzen için ikna edebileceğim ve belki isyan etmeyecekleri kadar ödüller koyarak işimi büyütmelerini istemeliyim onlardan, fakat hayır ben böyle birisi değilim.
Hem onunla kim uğraşacak, bir sürü dert ha ?
Belki memur falan olmalıyım, hazır bir sistem için belirlenen ve sadece kontenjana dahil olabilenlerin ödül elde edebileceği, hazırlanmalıyım, bir ki bir ki bir ki daha fazla evet rakiplerim olmalı rakiplerimiz, uyku ? Hayır o düşmanın hem başarılı, saygın bir tanıdığım günde dört saat uyurmuş, evet uyumamanın yolunu bulmalıyım, daha fazla çalışmalıyım evet köpek gibi çalışmalı, faturaları ödemeli ve arazi kapatan godoman, varlıklıların iştahını doyurmalıyım.
Fakat ben yaşamak istemiyorum.
Sanırım bunu talep etme hakkına sahip değilsiniz, sistemden çıkamazsınız, yani özgür olmadığınızı ima etmiyorum yanlış anlamayın, sadece belirli etikler belirledik anlarsınız ya bir takım poliçeler var, sanırım daha siz dünyaya gelmeden imzalandı bunlar, evet sizin adınıza. Aranızda yaşlanan ve sistemin yıprattığı kimseler var ve maalesef sistem için çalışamıyorlar, yanii bu durumda sizin onlar için ekstra mesai yapmanız gerekiyor, ehm tabiki sahiplerimi pardon affedin, patronlarımız ve kanaat önderlerimizim rahatları öncelikli olmak şartıyla, inanırmısınız ben bile şaşıyorum, bu poliçeler, bazen gözüme pranga gibi gözüküyor fakat insanlar renklerle boyuyorlar bunları gözlerine hoş gözükmesini istiyorlar tabii onları da anlıyorum.
Umudunuzu kaybetmeyin lütfen. Size ihtiyacımız var.
Evet, anlıyorum yani söylemeye çalıştığınız şeyi.
Ama, anlamadığım bir nokta var gerçekten anlayamadığım. İnsanlar neden kurban oldukları bir oyun için endişelenir? Sevinir? Üzülür? Arzular? Heyecanlanır? Kararlarını dahi kendi veremedikleri? Sunulanın haricinde imkan olmayan bir dünya, sınırları olan bir dünya.
Evet, uzun yıllar süren çabalar artık meyvesini veriyor, hepimiz birer köpek ve sahiplerin istekleri doğrultusunda hayatlarımızı ortaya koyuyoruz, peki ne uğruna ? Emeklilik poliçesi evet.
Sanırım bunların hiç olmaması gerekiyordu, eğer o güne gidebilseydim, yani farkına vardığımız güne, elmanın artık bütün olmaktan farklı olduğu sanırım doğru olanı yapardım. Bunların hiç yaşanmaması gerekiyordu evet, ama yaşandı yaşanıyor, yaşanacak fakat neden ?
Sadık eğitimli köpekler, bizler sayesinde devam edecek ve bitecekte eninde sonunda, diğer herşey gibi bitecek son bulacak ve bizler hatırlanmayacağız, küllerimiz boşlukta zonsuzla bir olacak ve varlık önemini kaybedecek.
Yoktuk, var olduk tekrar yok olacağız. -
soğuk/#268232 -
Bir yağmurla başladı, ilkbaharda son buldu. -
doldur boşalt bir girdi daha, buraya yazdıklarım vicdanen beni rahatlatabilir umuduyla yazıyorum yayınlarım yayınlamam şuan kestiremiyorum başından.
önceleri benzer ruh hallerinde gezinirken yazmak iyi geldi sanıyorum en azından bu beklentiyle birşeyler karalamak daha iyi hissetirirdi. çok garip bir ay oldu ikibinyirmi iki şubat'ı, son aylarda başıma gelen en güzel şeye veda ettim, artık yaşımın gereği götümü toplu tutmam gerektiğinin bir noktada farkına varıp tecil bozdurma kararı aldım aslında çok uzun zamandır yapmam gereken fakat bir sebepten ertelediğim hazır hissetmediğim hâla da doğruluğundan emin olamadığım fakat bir noktada el mahkum gercekleşecek olandan kaçmak istemedim, belki de kendimden kaçmak istediğimden aldım bu kararı. başta birkaç gün kafa dinlerim diye planlanan fakat sonra dayımların meşguliyetleri ve sorunları dahasında annem ve kardeşlerimin covid'e yakalanması sonucu eve dönemediğim anneanne ziyaretimin dördüncü haftasındayım, kendisi huysuz, inatçı, düzen hastası bazen tatlı ekşi söylenen fakat özünde dünyalar tatlısı bir insan, ha ben bu inatçılığından çok çektim onu itiraf edeyim onunla beraberken küçük bir çocuğa bakıyor gibiyim, yetmiş küsür yaşında alzheimer hastası bir çocuk kendi kafasına estiğinde kış soğuk dinlemez üstüne birşey almaz balkona çıkar, bilmediği birşey varsa çekindiğinden söylemez bazen de doğru bildiği yanlışları napolyon gibi savunur, klasik yaşlılık evreleri sanıyorum.
geceleri yatmadan önce rutin olarak dosto'nun yeraltından notlarını dinliyorum, sabahları rasyonel çıkarımlarla insan ilişkileri üzerine yazılmış kimi üniversitelerin sosyoloji, psikoloji, felsefe bölümü öğrencilerinin doktora tezlerini okuyor {"bunlardan bazıları gerçekten o kadar saçma konular üzerine oluyor ki hayrete düşmemek elde değil, örn. [güvenlikli sitede komşuluk ilişkileri bağlamında suç korkusu] bir hacattepe sosyoloji öğr. yüksek lisans tezi. burda gözüme çarpan bir diğer nokta son birkaç yıldaki tezlerin geçmiş on - onbeş yıla nazaran apolitik bir hal almış olması, ya insanlar artık amerika tipi "onsekizinci yüzyılın ilk çeyreğinde kırsalda yaşayan mülk sahiplerinin okuma yazma bilmeyenlerinin aile içi problemleri vs." gibi bir edebiyat fakültesi eğitimine evrilmesinden yana veya korkudan o politik problemleri konuşacak cesarete sahip olamıyor. bu iki seçenekten ikincisi daha mantıklı geliyor."} bu tezler üzerine kendime birtakım notlar alıyor yahut karşılaştırmalı olarak ilgimi çeken konu başlıklarından yola çıkarak kendi kafamdaki problemleri veya yazmak istediklerim üzerinden tekrar okuma yapıyorum fakat yine bu okumaları yazıya dökme motivasyonunu bulamıyor, bununla ilgili başlık altlarında uzun kısa taslaklar bırakıyorum sahi bunları yazmamın birşey değiştirmeyeceğini düşündüğüm halde, neden yine de yazmak istiyorum?
şarap gibi yıllanacak bu giri, taslak olarak yazmaya başlayalı bir bilemedin iki hafta oluyor sanırım, ve tekrar yazmak için her girdiğimde ruh halim değişiyor, yazmak istediklerim ve düşüncelerim de eşlik ediyor buna. sanırım beni fazla özgür bırakıyorum ve nihayetinde boşlukta, zihnimin dehlizlerinde asılı buluyorum kendimi, bu özgürlüğü sevdiğim de söylenemez çünkü imkanlarınızı sınırlayacak işlerin olması insanın bu sonsuz olasılıklar havuzunda kaybolmasına mani olur, fakat kendi dairemde tanıdığım bu serbestlik yüzünden bu imkan havuzunda boğuluyorum. sahi bu kafiyeli kelimeleri kullanmak istemiyordum yazmaya başladığımda, anlam veremediğim bir sebepten yazmaya başladıktan sonra kelimeler ardı ardına hiç istemediğim şekilde sıralanıyor, bu neden oluyor bilmiyorum doğrusu, belki sebebi genelde bu başlığa geceleri; mental ve fiziksel olarak yorgun olduğum zamanlarda uğruyor olmamdır veya bu giri daha önceden tamamlanması gereken fakat o zaman yani ilk başladığımda yazmak istediğim fakat bir türlü elimin varmadığı şeylerin girisi olduğundandır, belki zamanda bir yerlerde durmuştur bu giri fakat artık tamamlanması gereken parçalar çoktan geçmişin kalıntıları arasında kaybolmuş, ne öznesi ne nesnesi kalmış hatta belki muhatapları bile böyle bir konunun varlığını unutmuştur, o yüzdendir ki hâla yayınlanmamış, gayesini kaybetmiş ve kayıp şeyler dükkanında yerini almıştır belki de, kim bilir ?
"-insanlar kaybetmedikleri şeyleri aramazlar zaten.
-zaten hiç sizin olmamış bir şeyi kaybedemezsiniz.
-bulmak zor değildir. zor olan bulduğunda aradığının o olduğunu anlayabilmektir."
"kayıp şeyler dükkanı" şu radyo tiyatrosundaki evet.
belki kayıp şeyler dükkanı'nın da kaybolduğu zamanlar olmuştur, oluyordur, olacaktır... bu sonsuz hiçlikte hiç hatırlanmadığı, daha doğrusu hatırlanmaya bile ihtiyaç olmadığı kadar karanlık olan bir zaman olacaktır, öyle ki kaybedilen değerli şeylerin hatıralarının silindiği hatta silgi izinin bile var olmadığı zamanlar, bunları tabii yaratan insan kendisi yok olduğunda bir anlamı kalır mıydı ? iki yüz yıl önce yaşanan ve hiçbir yerde kayıt altında olmayan bir hatıra düşünelim mesela, var olabildi mi ? veya bunun bugün bir önemi var mıydı ki ? bana soracak olursanız bir önemi yok, o an yaşanılmalıydı çünkü ve zamanı varken söylenmeli, yapılması gerekenler yapılmalıydı! belki bu emir kipiyle dili kurşun gibi delen bu sözlerin de bir anlamı yoktur, sahi bunun cevabını kim veriyor.
insanlık yok olduktan sonra birisinin cevap vermesinin herhangi bir önemi olacak mı ? veya bu konu üzerine kitapların yazılması, üniversitelerde ve diğer eğitim kurumlarında bunların tartışılması, tartışılmış olması o gün geldiğinde bir önemi olacak mı ? bana soracak olursanız cevabı basit bir hayır olurdu, fakat hâla yaşıyor olduğumdan bunu söylemek belki şuan için aptalca geliyor olabilir bir intihar gibi ve zaman akıp gittikçe tüm bu yaşanılanların, muhatapların ve anıların bulanıklaştığını anımsıyorum, herşey beyhude.
Divane Ettin Aklımı
Taştan taşa vura vura
Aradım can yoldaşımı
Baştan başa sora sora
Kimi yanar kimi söner
Kimi iner kimi biner
Saraylar virana döner
Boştan boşa dura dura
Gir Mahzuni dost bağına
Kar yağmış dostluk bağına
Gençliğim ömrüm çağına
Baştan başa yara yara
open.spotify.com/... -
24 bugün daha bi anlamlı oldu