18.yüzyıl iskoç aydınlanmasının kurucularından olan filozof.
bahsinde herhangi bir girdi olmaması fazlaca ilginç geldi bana. çünkü iskoç aydınlanmasının kurucusu olan bir filozofun bahsinde konuşmamış olmak eksikliktir sanki. hatta ötesini söyleyeyim: herhangi bir kimse hutcheson'ı anlayamadan adam smith'i anlamakta güçlük çeker; ya da kant'ı, ve elbette hume ve hatta daha evvel yaşasa dahi karşıtı hobbes'u. önemi konusunda ikna olduğumuzu umarak aydınlanmacı filozof hakkında birtakım şeyler yazmaya geçebiliriz.
1694 ile 1746 yılları arasında yaşamış bir insandan bahsediyoruz. yaşadığı dönemi bilmek önemli çünkü henüz fransız aydınlanmacılığı yaşanmamış fakat kopernik devrimi gerçekleşmiştir o dönemde. hutcheson'a kadar, iki esas ekol, felsefe ve insan doğasına dair düşüncelerin sürdürücüsü olmuştu. bir insan, ya tanrının kuludur ve kaderinin sürdürücüsüdür ya da doğuştan kötüdür ve yasalarla sınırlandırılmadır. ilkinin yansıması aristotelesçi orta çağ süreciyken ikincisi hobbes aracılığıyla temellendirilebilen toplumsal sözleşmeci tavrın iddiasıdır. hutcheson o kadar büyük bir çözümleme sunar ki düşünceleriyle, onun etkiledikleri, geleceğin geçmişteki gibi olmamasını sağlar. yani hutcheson, insanın öz iradesi ile var olduğunu söylerken onun doğuştan iyi olduğunu öne sürmektedir. o vakte kadar bilinen duyu organlarına/sistemlerine eklediği "moral sense" yani ahlaki duyu birçok şeyi temelden değiştirmiştir. hutcheson'a göre herhangi bir insan ahlaki duyuya doğuştan sahiptir. yani iddia ettiği şey; insanın, doğuştan, ahlaki anlamda doğru olanı onaylamakla doğru olmayanı reddetmek bağlamında bir yetisinin olduğudur. bu sav o kadar büyüktür ki insanlık tarihi için, sayesinde insan aklının insan idrakında en yüce şey olduğunu savunan evrensel bir aydınlanmacı sürece adım atarız. artık, kopernik'in dünya ve evreni anlamak için merkeze koyduğu yaklaşım olan bakış açısını değiştirme meselesinde (dünyaya bakmaktan dünyadan bakmaya) olduğu gibi, hutcheson sayesinde de artık ahlaki ve soyut yargılarda insan aklını merkeze koymaya başlar (edilgenlikten etkenliğe) ve öylece gökyüzüne bakmaya adım atarız.
bahsetmek istediğim son şey ve beni hutcheson bahsinde en heyecanlandıran şey, onun güzellik nedir sorusuna verdiği yanıttır. o vakte kadar süren yine iki ekol vardır bu bahiste de hemen hemen. ya platon ya da hobbes... platon güzelliği forma içkin aktarırken hobbes güzelliği bireye bağlı değişkenlikte ele alıyor. platon'a göre algıladığımız her şey yanılsama olduğu için güzel olabilecek yegane şey idealar dünyasındadır. hobbes için ise her birey doğuştan kendi çıkarına odaklı olduğu için güzellik anlayışı da değişkenlik arz etmektedir. hutcheson ne demektedir peki? işte ilk kez bir insan aklı güzelliğin güzel olana ait olduğunu söyler. hutcheson tarafından güzellik, "uniformity amidst variety" ile tanımlanır. yani... yanisi şöyle: bir bütünde çeşitlilik ne kadar fazla ise o şey bize o kadar güzel görünmektedir. geometri yardımcımız olsun. üçgende üç köşe, ve diyelim ki üç çeşitlilik vardır. dörtgende ise 4 çeşitlilik. şayet dörtgen eş kenarsa, ve hatta kare ise, üçgenden daha güzeldir. bu bizi nereye götürür? gökyüzüne. şaka değil. hutcheson diyor ki evreni merak ediyoruz çünkü evren gördüğümüz en çeşitli ve en bütün şeydir.
küçük bir soru sorarak kapatacağım girdiyi. bir şarkının aynı notaları ya da aynı sözleri sürekli tekrarlıyor diye güzel/estetik/sanatsal bulunduğunu hatırlıyor musunuz hiç? işte hutcheson'ın bahsettiği çeşitliliğin önemi... peki ya hiç modern kentlerdeki gürültü kirliliğini güzel olarak kodladınız mı? sanıyorum hayır çünkü bir forma dahil değillerdi, aksine kaotik olduğu için gürültüydü. diğer deyişle hutcheson'ın bahsettiği bütün olma durumunun önemi...
güzel olan nedir bu durumda? sizin için iki örnek de sunmak isterim, hutcheson'a göre güzel olduğunu düşündüğüm. en güzeli değil elbette, fakat güzel kabul edilebilecek iki örnek: cdn.spacetelescope.org/... en.wikipedia.org/...