tüm kadın cinayetlerinde olduğu gibi bu cinayetin de tek sorumlusu eylemi gerçekleştiren katil değildir. kadın cinayetleri kültürel, politik, dini birçok sebepten kaynaklanmaktadır ve tüm bu kurumlar, tüm bu toplum bundan sorumludur. bunlara alışamayız, bunlara karşı duyarlılığımızı yitiremeyiz. bu cinayetlerin, tecavüzlerin sonucunda hâlâ kadına sorumluluk yüklemeye çalışanlar varsa bu zihniyetle savaşmak zorundayız. bunların sonucunda hâlâ adalet sağlanamıyorsa bu düzenle savaşmak zorundayız. hâlâ din kisvesi altında olmaması gereken şeyler meşrulaştırılıyorsa o dini sorgulaTmak zorundayız.
katili cemal metin avcı'yı savunmak için instagram hesabı açılmış ve suç -yine- cinayete kurban gidene atılmış.
katil zaten suçunu itiraf etmiş, ifadesinde pınar'ı kendisinin davet ettiğini anlatmış ama hala "kadın kıvırttı" diye kelime sıçanlar var. ha katil itiraf etmese dahi böyle bir suçun savunulacak hiçbir tarafı yok.
katilinin gereken en ağır cezayı almasını dilediğim güzel insan.
Yazmamak için direnme kararımı uygulayamama sebebiyet vermiş can'ımız, kardeş'imiz.
"Kız çocuklarına çığlık atmayı öğretin."
Bunu ben demedim, sen de demedin, sözlükten de kimse demedi; sokaktan birisi veya tribünden bir arkadaş da demedi; e kim dedi bunu ? 2014 yılında "Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı" olan ve ismini bile anmak istemediğim bir zat dedi. Gerçi bu ülkede neler denilmedi ki; değil mi ? Hangi tabular çiğnenmedi ki ? "Yok yahu, bunu da dememiştir herhalde" diyebileceğimiz hangi skandal açıklama yapılmadı ki ?
Ülkenin / dünyanın yıllardır içerisinde olduğu kaos ve skandallara o kadar çok görgü tanığı olduk, o kadar çok yaşadık ve o kadar çok alıştık ki bu başlıkta yazdığım ilk girdide de belirttiğim üzere, kuru bir "üzüldüm" demekten başka bir seçeneğimiz olmadığını içselleştirdik ve ne yazık ki kanıksadık, değil mi ?
Ne yazsak, ne söylesek, ne yapsak gidenler geri gelmeyecek; geride bıraktıklarının acısı dinmeyecek ama bizler unutacağız, ne yazık ki unutacağız, istisnasız hepimiz. "Unutursak kanımız kurusun" deyip de "unutmadığımız" bir şey kaldı mı ? Var mı hatırınızda olan ?
Çocuklarımız, bebeklerimiz dere yataklarına gömülüyor; genç kızlarımız, kadınlarımız yakılıyor, yetmiyor üzerilerine beton dökülüyor. Ve aklımıza şu an gelmeyen binlerce benzeri olay. Neden kimse bir şey demiyor, neden kimse bir şey yapmıyor / yapamıyor diye soruyor muyuz ? Aslında sorduk, defalarca sorduk; cumartesi anneleri de sordu, özgecan'ın ailesi de sordu, hrant da sordu, bizler de sorduk; naçizane tabii.
Yürüdük, bağırdık, isyan ettik, imza kampanyaları düzenledik; sonuç ? Nereye dokunduk ? Nereye kadar gidebildik ? Ve işin en kötü tarafı, Dostoyveski'nin de dediği gibi esas trajik hale gelecek şekilde "olağan" karşılar hale geldik.
Müge Anlı'dan, polis olmasını bekledik. Özgecan'ın babası adliyelerin kapısında yatarken "eeeh şov yapıyor artık" dedik, vb. Ben dedim, sen dedin, sizler dediniz, bizler dedik; hepimiz dedik.
Kahkaha ile gülmelerinin derdine düştük, hayatlarının en güzel çağlarında aynı evde kalmalarına karıştık, o saatte ne işi var dedik, ama mini etekliydi dedik, 30 erkek "yazıyla - oniki" yaşındaki kızcağıza tecavüz edince "kızın da rızası olabilir" dedik, dedik de dedik..
Hayatımda bir tek ekşi'de sözlük yazarlığı yaptım; o da ta ki kulzos ile tanışana kadar. 2006'dan beri yazdım; interaktif yaşantımın tek adresi idi ekşi. Sokakta büyüdüm, ölümden döndüm, ekşi'de 17/25 aralıkta suçlandım, yazarlığım alındı, hayatımın her döneminde yerildiğim zamanlar oldu, eleştirildiğim, hakarete uğradığım dönemler oldu; hiçbirisini ama hiçbirisini önemsemedim, evet; megolaman birisiydim. evet; umursamaz birisiydim. evet; başkalarının düşünceleri ile yaşamayan birisiydim ve evet; gerçekten hiçbir kişi umurumda değildi.
Ama iki şeye anlam veremedim bunca sene üzerine.
1- Eren Bülbül kardeş'imle ilgili yazdığım girdiye,
2- Bu rahmetli kızcağımızla ilgili yazdığım girdiye neden eksi verildiğini anlayamadım. Hayatımda ilk kez 3. bir kişiyi anlamak istedim; sonra sinirlendim ve vazgeçtim. Ama yok, vazgeçmeme kararı aldım; bu iki girdiye eksi veren kişi lafım sana:
Seninle, dilediğin yerde ve zamanda tek başıma olacağıma dair söz vererek görüşeceğime buradan şerefim üzerine yemin ediyorum. Tek bir ricam var senden: özellikle bu kızcağımızla ilgili hangi durum hoşuna gitmedi de eksiledin, bunu bana izah et yeter. Yanlış anlama; eksiydi, artıydı falan gerçekten umurumda değil, ki bir oy almak için yazmadığım hususunda da seni nasıl temin ederim bilmiyorum ama inanmanı canı gönülden istiyorum.
Olmadı mesaj ile ulaş bana; numaramı vereyim, özel numaradan ara ve anlat bana. Rica ediyorum.
Bu arada;
Bu kızımızla ilgili "evli bir erkek ile beraber olan, parasından dolayı peşine giden bir kadın" demeyi biliyorsunuz ama "evli bir erkek ve bir kız çocuğu sahibi olmasına rağmen, uçkurunun peşinde koşan bir yamyam" tarafından katletildiğini neden söyleyemiyorsunuz ?
Ben söyleyeyim mi nedenini; çünkü sizde o göt yok. Şayet varsa bana ulaşın lütfen.
yazacak söyleyecek çok şey var ama, yazacak söyleyecek mecal yok. bir mevtanın arkasından söylenebilecek en umutsuz ve en acı şeyi söyleyebiliyorum sadece: umarım ölürken çok acı çekmemiştir.
O günden bugüne ne değişmiş diye şöyle bir düşündüm de "gereği yapılsın" diye talimat veren şahsiyet bugünlerde İstanbul sözleşmesi'ni nasıl imzaladıysak öyle de iptal etmesini biliriz söylemlerine geçiş yapmış. Koruyamıyoruz demek yerine "kökten kaldır gitsin" kolayını teecih etmek(!) gerçi mücade etmekle ilgili top yekün bir çalışma girişiminde bulunuldu mu ki? Kızının yönetim kurulunda olduğu kadem denilen organizasyon bile mevcut dinamikleri canlı tutup, kadınları istedikleri çerçeveye alma çalışmaları yürütüyor. Onlar ancak #erkekyerinibilsin gibi kampanyalar hakkında çıkıp "değerlerimize aykırı bu kampanyayı kınıyoruz" açıklaması yapsınlar.
Ab uyum çalışmaları kapsamında 6284 sayılı yasayı çıkardılar ama uygulanmayan yasa ne işe yarar arkadaş? Bu sorunla başa çıkmak isteyen gerçek isteklilerden bahamalar neler yapıyormuş bakalım mı? aile içi şiddeti azaltmak için erken müdahale okul programı başlatmış. Sağlıklı Genç İlişkileri Kampanyası ile bir ilişkide neyin kabul edilebilir olduğuna ve zorla seks, sözlü ve duygusal istismar ve fiziksel şiddet açısından farkında olunmayanlara dair farkındalık yaratmak çalışmalar yürtümüş. Üstelik bu konudaki çalışmalarının bir çoğunu ilkokul çağındaki çocuklarla yürütmüş. Bizde ise her şey sözde. Örtünün altında gizlenenler ise gün yüzüne çıktığı anda göze batmaya başlıyor. Ama iş işten geçmiş, canlar yitip girmiş oluyor. Hem de akıl almaz canice yöntemlerle...
Dünya genelinde yapılan araştırmalara göre cinsiyet temelli şiddette, Tutumlar ve nedenler büyük ölçüde kültür ve geleneğe dayanıyor.
Kadına fırsat verildiğinde ne harikalar yarattığını görenlerin tahakküm altında sindirme/yok etme/kontrol altına alma düşüncelerinin eseridir bu kızcağızın cinayeti.
"neden ben değil de o?" duygusunu pederim "ruh hastalığı" olarak yorumlamıştı. hakikaten öyleymiş. çok şükür yavaş yavaş ben de bu hastalığımdan kurtuluyorum.
Pınar'ı öldüren okkkkul çocuğununn ifadesini paylaşıyorum. Ben okurken kanım dondu. Tek dileğim bu şerefsizin en acilinden cezasını bulması...
"Tanıştıktan sonra birkaç kere iş yerime geldi. Geldiğinde bazen yalnız, bazen de bayan arkadaşlarıyla beraber geliyordu. İlk önce bana Instagram’dan 'bugün için teşekkür ederiz' şeklinde mesaj gönderdi. Ben de 'afiyet olsun, her zaman bekleriz' dedim. Bana telefon numarasını yazdı. Sonrasında telefonla ve WhatsApp üzerinden görüşmeye başladık.
16 Temmuz'da buluşmadan bir gün önce bana WhatsApp'tan yazarak 'buluşmak istediğini' söyledi. Ben de ertesi gün buluşmayı kabul ettim. Amacım tamamen ilişkimi bitirmekti. Saat 15 sıralarında kendisini aldım. Birlikte eve gittik. Kendisinden konuşmasını istedim. Benden ne istediğini sordum. Kendisine artık bu işin bitmesi gerektiğini söyledim. Bağırmaya başladı ve 'Karına söylerim' şeklinde sözler söyledi."
Genç kadının kendisine bıçak çektiğini iddia eden Avcı, ifadesine şöyle devam etti:
"Bu sırada sağ kolum dirsekten çizildi. Sonrasında boğazıma doğru yaklaşınca ben de kendisine yumruk attım. Yere düştü ve kafasını yere çarptı, sanırım kafasının arka kısmını çarptı. Biraz kan aktı. Sonrasında yerdeyken yüzüne bir yumruk daha vurdum. Hatırladığım kadarıyla yere düştükten sonra bir kere vurdum. Sonrasında hareket etmediğini fark ettim ve boğazını 15-20 saniye kadar sıktım nefes alıp almadığını, tepki verip vermediğini kontrol ettim.
Ancak nefes almıyordu. Sonrasında ne yapacağımı bilemedim. Yerde yatar vaziyette duruyordu. 5-10 dakika bir şey yapmadan bekledim. Herkesin öğrenmesinden çok korktum. Ne yapacağımı bilemedim. Aklıma ailem geldi. Ne yapacağımı düşünmeye başladım. Aklıma bahçedeki varil geldi. Bu varil bahçedeki çöpleri ve benzeri şeyleri yakmak için kullandığımız bir varildi. Varili evin içerisine getirdim. Pınar'ı varilin içerisine koymak istedim ancak elimden kayıyordu. Sabit tutmak için orada bulunan iple boğazını sardım. Bir elimle ayaklarından, diğer elimle de boğazına sardığım ipten tutarak varilin içerisine koydum. Bu sırada Pınar'dan herhangi bir emare yoktu. Bu olaylar oluncaya kadar yaklaşık 15 dakika geçmiştir.
'Telefonu alıp sinyal versin diye oraya gittim'
Pınar'ı varile koyarken başındaki kanlardan dolayı elbisemin göğüs kısmıma kan bulaştı. Daha sonra varili evin içinde üzerine odun atmak suretiyle yakmaya çalıştım. Evin içi duman doldu, varili tuvalet tarafına götürdüm. Varil evin içinde yanmayınca ve evi duman kaplayınca endişeyle varilin evde yanmayacağını anladım.
Sonra Pınar’ın da telefonu ile benzin almak için aracıma bindim. İlk önce yayla tarafına Keyif Oturağı civarına gittim, oradan geri döndüm. Pınar, Akyaka'da kaldığı için telefonu Akyaka’da sinyal versin diye oraya doğru yola çıktım. Akyaka kavşağına vardığımda geçitten yeni yapılan yerden geri döndüm. Akyaka kavşağına 1-2 kilometre kala sim kartı telefondan çıkardım dişimle ısırarak kırdım ve parça parça camdan attım.
'1.5 litrelik şişelerde benzin aldım'
Daha sonra Muğla’ya geri döndüm. Eve gidip üstümü yani tişörtümü ve şortumu değiştirdim. Sonra deterjan ile tişörtümü çitiledim, ertesi gün makinede yıkandı. Ardından petrolden iki adet 1.5 litrelik şişelerde benzin aldım ve aracıma da mazot aldım. Sonrasında tekrar yaylada bulunan eve geri döndüm.
Döndükten sonra varili bahçeye çıkardım. Orada varilin içerisine biraz tahta parçası attım ve üzerine benzin döküp yaktım. Benzini bir anda dökmemle alev yükseldi. Bahçede bulunan asma çardağın bir kısmı ve ağaç yaprakları bu alevin etkisi ile yandı. Yan komşu Melek teyze gördü ve bana 'ne yaptın yangın çıkacak' dedi. Ben de plastik kasalar var onları yaktım deyince, 'Bu havada yangın çıkar yakma' dedi ve gitti.
'Ara ara gidip yanıp yanmadığına baktım'
Ben de daha sonra iş yerime geldim çalıştım. Ara ara giderek yanıp yanmadığını kontrol ettim. Gece saat 23.00 gibi gittiğimde varilin içerisine su dökerek söndürdüm. Palet yardımı ile üç basamak aşağıda olan depo gibi olan bir yere koydum. Sonrasında iş yerime döndüm. Gece saat 01.00 gibi iş yerinde çalışan çocukları evlerine bıraktım. Pınar'ın telefonunu da elimle 3-4 parçaya ayırdım. Kötekli ve Yeniköy'de bulunan çöplere parça parça attım.
Sonrasında evime gittim ve yattım. Olanları kimseye anlatmadım. Ertesi gün sabah kalktım yanlış hatırlamıyorsam Maliye'ye gittim. Sonrasında Sanayi'ye babama yardım etmeye gittim. Öğleden sonra saat 15.00-16.00 gibi dükkandan yemek yemek için çıktım. O esnada Yaylaya gittim. İş yerinin fayanslarını değişmiştim. Artan malzemeler yayladaki evin deposunda duruyordu.
Burada artan malzemelerden duvar sıvasını varilin içerisine boşalttım. Ağırlaşacağı aklıma geldi. Aracı yanaştırmıştım. Kapılarını da kimse görmemesi için açmıştım. Balyozla varilin ağzını küçültmek için yamulttum. Varili paletin üzerine yerleştirdim. Paleti kaldırarak aracın içerisine paletle ittirdim. İttirirken de de bacaklarımda yaralanmalar oldu. Hatta varili ilk paletin üzerine koyarken sağ ayağım altında kaldı.
Varili aracın arka kısmına yerleştirdim. içerisine önce boşalttığım torbanın geri kalanını ve bir torba daha duvar sıvası koydum ve üzerine su ekledim, sulandırdım. Sonra varilin ağzını küçültmüştüm, biraz daha balyozla vurarak kapattım. Yani ağzını yummuştum. Sonrasında arabaya binip Yayladan Sanayi Kavşağından karşıya devam ettim. Gülağzı tarafına ayrılan yola döndüm. 1-1.5 kilometre sonra yolun sağ tarafına doğru yanaştım. Aracı geri geri yanaştırdım. Arkasını dereye doğru verdim. Arka kapakları açtım ve yine palet yardımı ile aşağıya indirdim. Bu sırada varil yuvarlandı, palette aşağı düşünüyordu ancak paleti tutarak aracımın içerisine koydum ve aracımla Gülağzı'ndan inerek Gülağzı kavşağından Muğla istikametine doğru devam ettim.
'Arkadaşı aradı, 'Haberim yok' dedim'
Sanayiye iş yerine gittim, üzerimi değiştirip iş yerim olan Cüce isimli yere gittim. 18 Temmuz'da Pınar’ın arkadaşı olan Ceren isimli şahıs aradı ve bana 'Cemal nasılsın, ben Pınar’ın arkadaşıyım biz Pınar’a ulaşamıyoruz. Senin haberin var mı?' diye sordu. Ben de haberim yok, nereden haberim olsun dedim. Oda 'tamam biz jandarmaya haber verdik' diyerek kapattı."
Merhumenin avukatı Rezan Epözdemir açıklaması: Burada en önemli görev, yazılı ve görsel basın ile kitle iletişim araçlarına düşmektedir. Kadın cinayetlerini meşrulaştıran, normalleştiren ve özendiren bir dilin kullanılmaması ve bu konuda özen ve hassasiyet gösterilmesi gerekir. Bir kadını, önce varile koyup sonra diri diri yakıp,üzerine beton dökülerek gerçekleştirilen bu vahşeti, hiç bir şey meşrulaştıramaz.
canice öldürüldüğü yetmezmiş gibi ölüsünü de rahat bırakmıyorlar. bugün katili cemal metin avcı; sevgilim değildi, eskorttu şeklinde kendini savunmuş. öyle olsa bile bu cinayeti haklı mı çıkarır? gerçekten bunları okurken midem bulanıyor.