20 mart 1770 - 7 haziran 1843 tarihleri arasında yaşamış olan alman şair ve filozof. friedrich hegel ve friedrich wilhelm joseph schelling ile oda arkadaşlığı da yapmış. üçlü arasında en iyi filoloji bilgisi hölderlin'de bulunmaktaymış.
çoğu alman romantik fikirlerini protestanlık ve hristiyanlık düşüncesi etrafında kurarken hölderlin "ille de antik yunan" demiş ve temellerini antik yunan ile oluşturmuştur.
“ne zaman ki uzaklarda silinir gider insanların ölümlü yaşamı olgunlaşan üzümlerin mavisi uzaklarda göz kırpmaya başladığında yazın boş tarlaları da oradadır orman karanlık imgesiyle belirir doğa mevsimlerin imgesini tamamlar oyalanır dururken, çabucak uçup giderler göklerin doruğunda mükemmellik gibi bir şey var çiçekler ağaçları süslerken insanlar üzerinde parıldar.”
bu şiir, friedrich hölderlin’in son şiirinin sekiz dizesidir. hölderlin’in nehir şiirleri özellikle eleştiri, analiz ve rasyonelleştirmenin asla ulaşamadığı düşünme faaliyetinin kalıntılarını gösteriyor. bunların en büyüğü elbette varlık ve nehre mesken gibi insan faaliyetlerini bağlıyordu. hölderlin, dünyayı, dünya anlayışımıza uyacak şekilde tanımlarken, etrafımızı saran gerçekliği de inşa ediyordu; algımız ile öz arasındaki bu etkileşimde, bir şeyin ne olduğunun gerçekliği onu, martin heidegger’e, heidegger’i de kendisine bağlıyordu.
heidegger'in varlığı, dünya gezegeninde yaşayan etten kemikten bir insan mıydı? yoksa! dünyanın dışındaki herhangi bir boyutta bir yerde yüzen bir adamın ruhani özüne göndermeden mi ibaretti? çok açık olan bir şey vardı; heidegger ve hölderlin’in, varlıkları ile başları dertteydi. hölderlin’in cinnet krizi geçirdiği günlerde yazdığı bu şiir ve diğerleri, onun için varlığını şiirleştirmenin bir yöntemiydi. böyle yaparak şair yanını yarı-tanrı düzeyine yükseltiyordu ve o artık, tanrılar ve insanlar arasında duran kişiydi. lakin bu durum, bu yarı tanrılık hâli uzun sürmeyecekti. hölderlin, varlığı, gerçek olmayan olarak görmeye başladığında artık kendi varlığı bir kriz anının içindeydi ve ilk kez varlığı, tehdit altındaki ölümlülüğünün huzursuz bir şekilde farkına varmasını sağlamıştı. hölderlin kendine geç kalmıştı ve giderek delirecekti.
bu artan farkındalık, kendinizi nasıl gördüğünüzün kaçınılmaz bir sonucudur. korkunun / ölümün yaklaşmakta olduğunu bir kez kabul ettiğinizde, varlık kendisini yolun ontolojik bir ayrımında bulur. bir tarafta olduğu gibi devam edebilir ve ölebilir (veya varlık eşdeğeri ne olursa olsun) veya belirli bir eylem tarzına karar verebilir. bu özgüllük, varlığınızın varolduğu ilk andan şimdiye kadar yaşamınıza uzun ve sert bir şekilde bakmanızı gerektirir. esasında var olmayışın gerçek dünyasından (ilk görünen paradoks) gerçek olmayan ve görülmeyen proto-varoluş alanına (ikinci paradoks) giden bu yol, oldukça uzun ve kıvrımlı bir yoldur ve heidegger'in birçok şeyi açıklığa kavuşturan bir dünya görüşünü varsaymasına izin veren şeydir. aynı zamanda hölderlin için de varlığını bulduğu, yaratma gücünün paradigmatik bir yoludur. ancak bu deneyim her ikisi için de varlıklarını, insan varoluşunun karanlık bataklığında yitirmelerine neden olmuştur.
klasik ve romantik alman şiirinin en önemli temsilcilerinden biri olan şair ve düşünce insanıdır.
romatizm adam öldürür mü evet öldürür, bunun en güzel örneği hölderlin'dir.
henüz çocukken kaybettiği ailesi onu büyük bir buhrana sokmuş, bu buhranda felsefe ve edebiyat ile ilgilenmiş ve kendini bu şekilde toplamaya çalışmıştır. daha sonra nişanlanmış, nişanlısından ayrılıp ilerde aşık olacağı kadınıda kaybedince çıldırmaya kadar giden bir ruhsal soruna yakalanacak ve ölümüne kadar böyle yaşayacaktır.
bir şair her zaman acı içinde nasıl yaşar sorusuna verilebilecek en güzel cevaptır hölderlin.
alman şiirine belki de trajedi kavramını kazandıran isimdir.
unutmanın, unutulmanın şiirinde apayrı bir yeri vardı. şu sözünden de anlaşılacağı gibi:
“yaşayan her şeyle yalnızca bir bütün oluşturmak ve çok mutlu bir biçimde kendini unutmada, doğanın oluşturduğu her şeye sığınmak, işte insanın cenneti buradadır.”
son olarak stefan zweig kendisi için şöyle der:
“ ve günü birinde sessiz sedasız nasıl yatağa düşüp öldüğüne gelince, bu ıssız düşüş, alman dünyasında bir hazan yaprağının sallanarak yere düşmesinde daha çok ses çıkarmaz. eski püskü elbiseleriyle zanaatkarlar onu mezarına taşırlar, yazılı yapraklarının binlercesi kaybolur ya da öylece saklanır ve onlarca yıl insanlık için, bu son, kutsal kümenin bu saf adamının destansı haberi.”