"Ve benim, birdenbire yüzünü değil, gözünü değil, senin sesini göresim geldi, Taranta - Babu"
taranta - babu'ya mektuplar, nazım hikmet ran'ın 1935 yılında yazdığı, mektup-şiir formunda bir edebi eser. kitap, şair'in bir arkadaşının mussolini italyasında yerleştiği bir otelde bulduğu, habeşli bir siyahi tarafından sevdiği kadın olan taranta-babu'ya yollamak için yazılan mektupları kapsamaktadır. kitap, nazım tarafından henri barbusse adlı fransız gazeteciye ithaf edilmiştir. bir komünist olan Barbusse, kitabın çıktığı yıl olan 1935'de moskova'da ölmüştür. gayet kapsamlı bir nehir şiir olan taranta-babu'ya mektuplar' ait kimi bilgilerin ardından doğrudan şiirin kendisini ele alalım artık.
"Kendi ülkesinde kendi dilini istediği gibi kullanamadığı için, Asya ve Afrika dillerine merak saran bir İtalyan arka- daştan, geçenlerde bir paketle bir mektup aldım. Arkadaşın adını yazmak istemiyo- rum. Başı belaya girer. Fakat mektubunu olduğu gibi aşağıya geçiriyorum." mektupların hemen başına böyle bir not düşmüş nazım hikmet. o italyan arkadaşı sahiden var mıdır, yoksa nazım'ın müthiş bir hayal gücünü bünyesinde barındırmasıyla ortaya koyduğu bir oyun mudur bu, ne yazık ki bilmiyoruz. yine de, nazım tarafından arkadaşının gönderdiği söylenilen bu mektup, habeşli delikanlının yazmış olduğu mektuplarla birlikte mussolini italyasına yönelik derin ve yakıcı anlatılar sunmakta.
"Fakat bu kartpostallar Roma'sına benzemiyen bir Roma daha vardır. Onun ne fotoğraflarını çekerler, ne kartpostallarını satarlar. Bu ikinci Roma'nın adı: Cartieri Popolari - HALK MAHALLELERİ'dir... Burada evler, Amerika'ya göç edemiyen bir İtalyan işsizinin umutsuzluğuna benzer. Buranın karanlığı terlidir, yapışkandır ve kokusu ağırdır. Bu mahalleler, boyalı kartpostalların parlaklıklarında bile ışık bulamadıkları için ne coğrafya kitaplarına girerler, ne de güzel, tarihî manzaralar meraklısı yolcuların koleksiyonlarına..." mektubun devamında nazım'ın meçhul arkadaşı, bahsi edilen halk mahallelerinden birinde bulunan bir otele yerleşir. ve orada, "Kiralık odalar, kiralık elbiselere benzerler. Her ikisinde de aklıma ilk gelen şey: «Bunu benden önce kim giydi? Burada benden önce kim oturdu?» olur," düşüncesiyle yerleştiği odada öncesinde kimin kaldığı sorar. öncesinde kalan kişi ise bahsi geçen habeşli delikanlıdır, galla boyundan bir putperest.
"Şimdi benim sırtüstü yattığım karyolada o Gallalı delikanlı bir yıl yatmış. Gözüm tavan tahtasında bir budağa ilişti. Onun gözleri de bu budağa ilişmiş. Yastığın üstünde, benim saçsız, yarı dazlak kafamın yanında onun kara kıvırcık saçlı başını görüyordum. Yukardan aşağı lizollandığını öğrendiğim karyolanın demirlerinde, onun koyu pembe, yumuşak avuç içlerinin yeri duruyor... Kalktım oturdum. Ve anladım ki odada yalnız değilim. Belki dün gece kurşuna dizilen, belki bu gece kurşuna dizilecek olan bir adamın bir yıl soluk aldığı, kımıldandığı, düşündüğü, şarkı söylediği bir odada insan kendisini yalnız hissedemiyor. Onun buradan çıkarılıp ölüme götürülmesi, onu bu dört duvar içinde, bu duvarlar yıkılana kadar yaşatacak. Onu sevdim birdenbire. Ona sınırsız bir saygı duydum. Yıllarca beraber düşünmüş, yan yana dövüşmüş, bir ağızdan şarkı söylemiş gibiydim onunla." ve ardından mektupların sahibi nazım'ın italyan dostu merakla, kendisi habeşlinin yıllardır tanıdığıymışçasına karıştırmaya başlar komodini, odayı. komodinde, içi gazete kağıtlarıyla döşeli bir çekmecede habeşli delikanlının mektuplarını bulur. bu mektuplar, habeşlinin sevdiği kadın olan taranta-babu'ya gönderilmek üzere yazılmıştır. nihayetinde mektuplar nazım'a ulaşır. taranta-babu'ya ithafen, son mektup dahil olmak üzere 13 mektup, böyle bir hikaye ile kaleme alınır. bu mektupların kaleme alınmasına yönelik italyan arkadaşın mektubu şöyle sonlanır: Mektubum bitiyor. Sana gönderdiğim pakette TARANTA - BABU'ya yazılan mektup karalamalarının kendileriyle, benim yaptığım çevirmeler var. Bunları burada basmak, yaymak mümkün değil. Sen orada neşredersin. Bunların matbaa harfleriyle basılmış, biçime sokulmuş, kitaplaştırılmış örneklerinden bir tanesini olsun, ne o, ne Taranta - Babu görecek, ne de ben göreceğim. O, kurşuna dizildi. Taranta - Babu'nun olduğu yere, gökte kanlı bir haç gibi uçan ölüm kuşları gidebilir, fakat posta uğramaz. Bana gelince, ben yeryüzünün dört bucağına, akla gelen bütün yollarla bağlanmış bir ülkede yaşıyorum. Fakat hiçbir İtalyan posta vapuru, bir tek İtalyan posta tayyaresi ve hiçbir Avrupa tireni TARANTA - BABU'ya yazılan mektupları bir daha İtalya'ya sokamazlar.
italyan dosttan gelen mektup burada sonlanıyor ve nazım taranta-babu'ya mektuplara geçiyor. olay örgüsünü idrak etmek anlamında italyan arkadaşa daha çok odaklandım elbette girdinin bu kısmına değin. ilgilenenler eminim ki bulup, bu muazzam şiirleri okuyacaktır. ben yalnızca taranta - babu'ya ithafen yazılmış sekizinci mektubu, günümüzde çok anlamlı gördüğüm için paylaşmak isterim.
TARANTA - BABU'YA SEKİZİNCİ MEKTUP
Mussolini çok konuşuyor TARANTA - BABU! Tek başına yapayalnız karanlıklara bırakılmış bir çocuk gibi bağıra bağıra kendi sesiyle uyanarak, korkuyla tutuşup korkuyla yanarak durup dinlenmeden konuşuyor. Mussolini çok konuşuyor TARANTA - BABU çok korktuğu için çok konuşuyor!.
not: kitaptan yapılan alıntılarda, kelime ve dil bilgisi anlamında büyük şairin kullanımına sadık kalınmıştır. bu girdi de her ne kadar geçmiş olsa da 3 haziran anısına yazılmış olsun.