dünyanın karmaşık problemlerini bir kenara bırakıp "o an"a odaklanarak an'ı yaşamak. duyularımızı hissetmek, nefesimize odaklanmak vb. normalde yapmadığımız şeyler için kendimize zaman ayırmak gibi şeyleri içeren düşünce akımı.
insanın yaşantılarına karşı oluşturduğu duyguları bastırmadan, duygulardan kaçmadan, duyguları değiştirmeye çalışmadan, kendini bu duygular için yargılamadan bu duyguyu olduğu gibi değerlendirmesi üzerine düşünmesidir. manipule etmek istediğiniz duyguyu olduğu gibi kabullenip bu kabullenişle beraber bu duygunun esiri olmadan duygunun içinde sürüklenmeden herhangi bir abartı, patoloji vs. geliştirmeden bu duygunun farkında olmaktır.
aslında çok kolay uygulanabilen, girilebilen bir nevi mini-meditasyon halidir. misal, bir kupa kahve içerken kahvenin kokusunu, sıcaklığını, kahveden çıkan dumanı hissedip sonra tatmak, tadarken o kahveyi içebildiğiniz için hakikatte dünyanın kim bilir kaçta kaçından şanslı olduğunuzu falan düşünebilmek; yahut bir kase meyve yerken meyvelerin ayrı ayrı dokusunu, tadını, rengini, kokusunu hissedebilmek, kahvaltı sofrasında ekmeğin, peynirin ayrı ayrı tadına varmaktır. çoğumuz bunu öğrenebilene kadar kahvaltıya açlık hissiyle saldırırız, karışık bir meyve tabağını bitirdikten sonra içinde hangi meyvelerin olduğunu sorsalar cevaplayamayacak haldeyizdir, kahve içerken aklımızdan türlü gündelik sorunlar geçer. işte o "bunu hemen yapıp buna geçeyim, bunu hemen deneyimleyeyim de bir diğeri gelsin, bunu şimdi yiyorum/içiyorum ama akşam ne yiyeceğiz?" hallerinin tam aksi mindfulness'tir. ya da bu gibi örnekler safsata geliyorsa, örneğin bir progressive metal şarkısı dinlerken enstrümanları ayrı ayrı duyabilmeye çalışmak bile olabilir. çok alakasız anlarda bile girebileceğiniz bir hissiyat bu, bir video oyun oynarken o oyunun grafikleri ve hikayesinden aynı anda keyif almak, bir kitabın elinizde oluşturduğu ağırlıktan ve o kitabı okuyabilecek gözlere, maddiyata, sakinliğe sahip olduğunuzun bilincine varmak da mindfulness'tir. müzik dinlerken aklınızın gündelik dertlere uçmaması, video oyununu oynarken çabucak bitirme ya da rakiplerinden önde olma telaşı, kitap okurken düşünce akışınızın sizi uzaklara götürmesi gibi hallerden kurtulmak için öğrenilen kavram oluyor bu genelde işte. farkındalık diye tam türkçeleşmiyor ne yazık ki, farkındalık kelimesi beraberinde sanki bir sorumluluk getiriyormuş gibi, mindfulness tamamen "kendini dünyadan sorumlu hissetmeme" halidir, anın içinde, anın getirisinden keyif alabilmek, keyif alamadığımız hallerde bile o anın geçip gitmesine izin verebilmektir. üzücü bir şey yaşadığınızda da o şeyin size hissettirdiğini fark edip o anın içinde onu yaşayabilmeyi, tıpkı içtiğiniz kahvenin bir süre sonra biteceği gibi o hissin de geçeceğini öğrenmek, en başta içtiğiniz kahvenin farkına vararak geliyor. ufak adımlarla başlayıp çoğaltabildiğimiz bir güzelliktir.
ben tam anlamıyla becerebiliyor muyum, anlatırken çok hoş anlatabiliyorum ama tabii ki yedi yirmi dört "mindful" halde gezemiyoruz, ki normal olanı da odur. Sadece kendimizin en iyi haline ulaşmaksa amaç, en azından uğraşısı da keyifli, zorlu ve ödüllü bir iş.