Bulaşık makinesinden daha sonra icat edilmesine rağmen daha çok benimsenmiş eşya. Bulaşık makinesi 1800lerde, çamaşır makinesi ise tee ikinci meşrutiyet (1908) zamanı icat edilmiş. 30 yıllık bir fark var arada fakat bugün bile bulaşık makinesi lükse kaçarken çamaşır makinesi olmazsa olmaz bir ev eşyası konumunda.
Renklilerle beyazları bir arada yıkamaz, arada kapağını falan açtırmaz (gerçi yeni modellerde bu özellik var artık), normal tempoda bile yeterince gürültü çıkarırken sıkma evresine gelince daha bi hönkürür, ayaklanıp dövecek gibi bir havası vardır: yeni modeller sessiz deyorlar, aklım almıyor. Gerçekten olabilir mi böyle bir şey? Çamaşır makinesinin ruhuna aykırı bi kere.
80lerde bunların merdanelisi varmış, beterin beteri olan o işte. Son örneklerinden birine şahit olmuştum, evlerden ırak.
Merdaneli modelleri lükstü. Her makinede merdane olmazdı.
Çamaşır, su ve deterjan üstten doldurulurdu. Suyu otomatik almaz, otomatik boşaltmazdı. Zaman ayarı yoktu. Çamaşırın yeterince temizlendiğini düşündüğünüzde kendiniz durdururdunuz.
İçinde sağa sola dönen pervane vardı. Sağa - sola dönmesini sağlayan şanzıman adında bir mekanizma içerirdi. Günümüz otomobillerindeki vites kutusuna da şanzıman denir.
Merdane çamaşırı sıkmak için kullanılırdı. Tehlikeli bir işti, bir çok kadınım elini kaptırıp parmaklarını kırmışlığı vardır. El kapma durumunda acil durdurmak için kırmızı emniyet çubuğu vardı, yukarı itince merdaneler gevşerdi.
Gerek su boşaltma, gerek çamaşırı merdane ile sıkma sırasında etrafa su dökülürdü bu yüzden eski banyolara halı sermek mümkün olmazdı.
Banyoların zemini o dönemlerde fayans değildi, mozaik denen cilalı bir beton çeşidiydi.
Çamaşır makinesi çalışırken ıslak zeminde yürür, banyoda dolaşırdı. Bu yüzden kenarına takoz sıkıştırılarak kullanılırdı.
Bazen takozlarından kurtulur ve banyoda dolaşır, zamanda fark edilmezse kablosunu kopartır hatta sigorta attırdı.
80 li yıllarda elektrik sigortaları bu günkü gibi şartel şeklinde değil, içine tel dolanan porselen fincan şeklinde olurdu, ev kadınlarını aşan bir elektrik problemiydi yanan sigorta telini değiştirmek.
O zamanki banyolarda zemin ıslaktı dedim ya, ıslak zeminde yürümek için takunya kullanılırdı. Plastik terlik lükstü gençler, banyoda kullanımı zaman almıştı.
Makine çalışırken banyoya kuru takunya ile girmeye dikkat ederdik. Nedeni elektrik kaçağı tehlikesiydi. Kadınların katıldığı (ve maalesef erkek çocuklarının da zorla Götürüldüğü) altın günlerindeki 'vah vah' nidaları ile anlatılan acıklı hikayelerin konusu, banyoda ıslak zemine basıp elektrik çarpılan yeni gelinler olurdu.
Çamaşır yıkamak zahmetli işti. banyo sobası yakılır, bol miktarda sıcak su üretilir, bu sırada banyo ısınırdı.
Yani çamaşır günleri aynı zamanda leğende çocuk yıkama günleri de olurdu.
Yıkanan çocuk, çaresizce bir merdaneli çamaşır makinesine, bir banyo sobasına bakar, bu sırada gözüne kaçan yeşil renkli pis kokulu sabun gözlerini yakardı.
otomatik olanları çıkana kadar en korktuğum ev aletiydi kendisi. annemin saçları sıkışacak, yahut içine dökülen sıcak sudan haşlanacak, bilemedin kapılıp içine düşecek falan gibi düşünceler kemiriyordu aklımı. yine de çamaşırlar sıkılırken izlemeyi seviyordum.
sonra bir gün eve otomatik çamaşır makinesi geldi. yanılıyor olabilirim ama geldiği tarih seksenlerin sonları yahut doksanların başı olmalı. o geldi ama evin içinde onun için düşünülen bir yer yoktu. diğeri kullanılmadığı zaman yüksek bir masa gibi üzeri örtülü duruyor, istediğin yere çekip kullanıyordun. istersen salonda çalıştır. ama otomatik nazlı. sabit ve düz bir yerde durması gerekiyor her şeyden önce.
o ilk geldiği günü hala dün gibi hatırlıyorum. benim odamla, banyo kapısı arasında holün bir kısmına yerleştirmişlerdi. okuldan gelince görüp, heyecanla ilk çalışacağı anı bekledim. ablam da benimle birlikte. ve beklenen an geldi. annem doldurdu içini, bastı düğmesine. ablamla karşısına bağdaş kurup oturduk. tam bir buçuk saat izledik onu.
şimdi düşününce saçma geliyor tabi. ama trt 2 ya yeni çıkmıştı ya da çıkmamıştı bile. renkli televizyon geleli de çok olmamıştı. öyle bir dönemde, hayatımın en eğlenceli bir buçuk saatiydi. ablam, çekirdek ve çamaşır makinesi.
şu sıralar kıyafetlerimde anlamsız delikler oluşturan alet. (bence o suçlu)
"çok fakirdik." diye başlamayacağim. ama fakirdik arkadaşlar. 1993 yılı gibime geliyor. ancak o zaman bu makine evimize gelebildi. annemin tek tatil gününün bütününü, elde yıkadığı çamaşırlardan kurtarıp bize ayıracağının sevinci...
makine evimize geldi, kuruldu ve çalıştırıldı. ablamla karşısına oturduk. gözümüzü kırpmadan bir sağa bir sola dönüşlerini heyecanla izledik. hızlandı sonra. öyle hızlandı ki çamaşırları seçemez olduk. korkup babamı çağırdık. o da şaşkın... bir süre sonra normal dönüşlerine devam etti. program bitene kadar karşısından ayrılmadık ablamla...
not: annemin tek tatil gününü cam silmeceler, toz almacalar... bunlar doldurur oldu.
Kireç önleyici toz satan firmanın müşterilerini 'bak rezistansınız kireçlenir, makineyi elinize alırsınız' diye korkuttuğu makine.
Söz konusu rezistansın fiyatı üç paket kireç önleyici ile aynıdır. ( an itibarı ile 30 lira Civarı. Yetkili servis evde müdahale ücreti de 50 lira civarı)
14 yıldır kireç önleyici toz kullanmadan çalıştırdığım makinede kireç nedenli problem yaşamadım.
Benimkisi öyle ses çıkartıyor ki bazen patlasa ne yaparım acaba diye düşünüyorum. Ölürüm herhalde. Düdüklü tencereden sonra çamaşır makinesi korkusu da geliştirmeye başladım.
temel çalışma prensibi, çamaşırı içerisinde döndürüp bir alt bir üst vurdururak kirleri çıkartmak olan makinedir. en basit haliyle budur. ama, bizim güzide annelerimiz, ablalarımız, sevgililerimiz bu makineleri tıkabasa, kapağı bile zor kapanacak şekilde doldurup çalıştırınca, doğal olarak bazı kirler çıkmıyor. çok yüklenmeyin şu makinelere...
Üniversitede 5 litrelik su bidonuyla canlı çamaşır makinesi olmuşluğumuz vardır efenim. Tek programlı oluyor bunlar, tıkıyosun çamaşırı, az biraz da abc döküyorsun kapağı kapat şıkı şıkı. Evet çıplak biçimde bunu yapmak biraz ilginç gibi ama hangi çamaşır makinesi giyinik ki? Ayrıca ben onlardan üstün bir çamaşır makinesiyim çünkü kendimi yıkayabiliyorum. Ya onlar? Toz içinde pislikler. Anca beyinleri bozulsun.
Çamaşırı mı sıkıyor, sahibini mi sıkıyor bilemediğimiz şey.
gizemli bir beyaz eşya. hoplar, yürür, konuşur gibi sesler çıkarır, çorapların tekini yok edebilir. en tekinsiz emaresi de kedi kısmının çalışan makineyi oturup izlemesidir. kıllandırmak gibi olmasın ama, kediler malum bazen tuhaf şeyleri sezebiliyorlar ya hani.