-
23 ağustos 1921 – 13 eylül 1921 arasında yaşanan ve mustafa kemal atatürk'ün ünlü sözü olan "hatt-ı müdafaa yoktur sath-ı müdafaa vardır" sözünü sarf ettiği muharebe. 22 gün ve 22 gece sürdüğü söylenmektedir.
stratejik olarak türk ordusunun kazandığı bir muharebedir. -
bir ara bazı cahillerin şehir olan sakarya'da geçtiğini savuduğu savaş. halbuki ismini sakarya nehri'nden almaktadır. bu sebeple savaşın geçtiği yerler sakarya'dan çok polatlı-eskişehir hattındadır.
bu savaş ertesinde anadolu'da tehdit olarak ingiliz ve yunan ordusu kalmıştır.
ayrıca ruslarla kars antlaşması, fransızlarla ankara antlaşması da bu savaş ertesinde yapılmıştır.
-
Türk milletinin miryokefalon savaşı'nda verdiği mücadelenin sağlamasıdır. Bir milletin öz vatanını topyekûn savunduğu ve bizim gibi bir milletin bu topraklardan sadece canı pahasına vazgeçeceğinin net mesajıdır.
(bkz: yaşa mustafa kemal paşa yaşa!!! ) -
savaş sonrasında mustafa kemal atatürk'ün dincilere sağlam bir ayar vermişliği vardır.
-- spoiler --
türk orduları'nın zaferi ile sona ermiş, gazi ankara'ya dönmektedir. yirmi gün geceli gündüzlü büyük bir endişe ve karamsarlık içinde yaşayan ankaralılar, düşmanı yenen ordunun başkomutanına törenli bir karşılama düzenlemişlerdir. ankara garından başlayarak şehre doğru yolun iki yakasında sıra ile dizilen hükumet ve meclis üyeleri, memurlar, öğrenciler, esnaf ve halk, gazi geçtikçe alkış tutup arkasına katılarak büyük bir alay halinde ilerlemektedirler.
meclis binasının önüne gelindiğinde gazi alayın başında bulunanların yukarıya doğru yol almakta olduğunu fark etmişti.meğer bu tören şöyle düzenlenmiş: "cemaat" halinde hacı bayram veli'nin türbesine gidilecek, onun "yüksek maneviyatının yardımıyla" kazanılan bu büyük zafer için orada dua edilecek, sonra meclis'e dönülerek nutuklar okunacaktır. gazi:
"öyle şey olmaz, yurt toprağını karış karış kanını akıtarak ve canını vererek savunan mehmetçiğin hakkını ben evliyalara kaptırmam!" deyip doğruca meclis binasına sapar. atatürk yıllar sonra bu olayı anlatırken sözüne şunları da eklemiştir:
"kimileri benim bu davranışıma kamunun inancını inciten yersiz bir davranış gözüyle bakmış olabilirler; ama ben, hele yurdun savunmasında, güvenilecek gücün evliyaların, yatırların 'maneviyatı' olmayacağını hatırlatmayı artık zorunlu bulmuştum."
-- spoiler -- -
türk tarihinin en önemli muharebelerinden, hatta nazarımda en önemlisi. bütün ordumuzu, şehitlerimizi ve gazilerimizi anmadan olmaz. 22 gün 22 gece sürmüştür, bir diğer adı da subaylar savaşı'dır çünkü ordumuzun büyük bir bölümü ve verdiğimiz şehitlerin büyük bir kısmı subaylardan oluşmaktaydı. 22 gün ve 22 gece, söylemesi kolay, peki ya savaşması? türk tarihindeki en önemli savaşlardan olan bu çetin meydan muharebesine girmeden önce, savaşın vuku bulmasına neden olan durumlar ve türk ordusunun içinde bulunduğu durumlara değinmekte fayda var. şimdilik 23 ağustos'a kadar, yani savaşın başladığı güne kadar olan şeyleri şöyle bırakacağım. Sonrasında da savaşı gün gün yazacağım.
osmanlı devleti, girmekten başka çaresi olmadığı büyük cihan harbi'nden kaçınılmaz olarak yenik ayrılmış, neredeyse bütün toprakları işgal ve ilhak edilmişti. 30 ekim 1918'de, limni adası'na demir atmış olan agamemnon zırhlısı'nda mondros mütarekesi, osmanlı temsilcisi rauf orbay tarafından imzalanmıştı. itilaf kuvvetleri, özellikle agamemnon isimli gemiyi seçmişti çünkü akhalı kral agamemnon, truva savaşı'nda truva'yı yenen ordunun en önemli isimlerindendi ve hem yunan'ı hem de bütün batıyı temsil ediyordu. rauf orbay ise, bu utanç dolu iki anlaşmadan birisini (diğeri malum sevr anltaşması) imzaladığı için, türk direnişinde en üst makama gözünü dikse de, asla çıkamayacaktı.
mondros mütarekesi'nin 7. maddesi; "müttefikler, emniyetlerini tehdit edecek vaziyet zuhurunda herhangi sevkulceyşi noktasını işgal hakkını haiz olacaklardır." yani, osmanlı toprakları'nda, isyan, en ufak bir baş kaldırı veya kendi huzursuzluklarına neden olabilecek her durumda, türk topraklarını işgal edecekti. bu madde, büyük tepki alsa da osmanlı hükümeti tarafından imzalandı. bu anlaşma ile birlikte itilaf kuvvetleri, türk topraklarını ele geçirmeyi meşru kılacaktı. ama bunu yaparken karşılarında bir ordu bulmak istemiyorlardı ve bu mütarekeye, bütün osmanlı ordusunun terhis edilmesini ve ellerindeki silahları itilaf kuvvetlerine teslim etmeleri gerektiği maddelerini eklediler (kazım karabekir paşa hariç neredeyse bütün ordu bu karara uydu.) yani işgal için gerekli olan her şey, agamemnon zırhlısında hazırlanmıştı. tabii bu durum, direnişi başlatacak ve devamında yunan ordusunun izmir'e türlü bahaneler ile ordu çıkarmasıyla, direniş daha da büyüyecekti.
itilaf kuvvetleri, mondros ile her şeyi hazırlamıştı ama çıkacak isyanları minimuma indirmek için her şeyi yapıyorlardı. isyanın en çok beklendiği yer olan karadenizde, trabzon limanlarına gemiler gönderilmiş, kastamonu kıyı şeridi itilaf ablukasına alınmış ve bir ingiliz subayı, bizzat karadeniz komutanı olarak bölgeye, beraberindeki inzibat ordusu ile atanmıştı! anadolu'nun güney ve güneydoğu kesimlerinde de aynı isyanları başlamadan önlemek için bir fransız subayı ve beraberindeki kolluk kuvvet bölgeye intikal etmişti. türkün eli kolu bağlanmıştı ve artık nefes alması da engellenmeye çalışılıyordu.
ama türk, her ne kadar haini olsa da, mazlum bir milletken, namusuna, ailesine, özgürlüğüne, yuvasına ve özgürlüğüne dokunulursa, silahına sarılacak kadar gururlu evlatlara da sahipti. isyanlar evvela küçük çapta başladı ama fitil bir kere ateşlenmişti.
istanbul işgal kuvvetlerince derdest edildiğinde -ki itilaf kuvvetleri istanbul'u fethettiklerini belirtirler-, fransız general franchet d'esperey şehre atı ile büyük bir zafer alayı eşliğinde girmişti. osmanlı bandosu da onu karşılamak için oradaydı. galata'dan beyoğlu'na kadar halkı bir roma imparatoru gibi selamlayarak, fatih'in istanbul'a girdiği kapıdan girdi. türk tarihinin en utanç dolu anlarından birisiydi. vatansever türk subayları, bu gibi bir sürü utanç nedeniyle çoktan anadolu'ya gitmeye başlamıştı. çünkü istanbul artık kurtuluşu desteklemek şöyle dursun, köstek olacak bir yerdi. savaşın en önemli türk subayı olarak öne çıkan ismi mustafa kemal paşa da istanbul'daydı. savaşın neredeyse her cephesinde cesurca savaşmıştı ve şimdi ise işgal gözlerinin önündeydi. istanbul'dan çıkmak için bir sürü yol aradı ama kendisi, itilaf kuvvetleri tarafından özellikle izleniyordu çünkü savaşta kendilerine en büyük hasarı veren komutan kendisiydi. bir süre istanbul'da hem vatansever olduğunu düşündüğü arkadaşlarıyla direnişi ve fikirlerini konuştu. aynı esnada itilaf kuvvetleri temsilcileri ile görüşerek emellerini öğrendi ve türk'ün yaşama hakkını diretti. bu, daha da dikkat edilmesi gerektiğine neden oldu. hem padişah vahdettin ile hem de osmanlı hükümeti ile de vaziyetin vahameti için de görüşüyordu ama hilafet ve nazırlar, türk halkını umursamayarak kendi dertlerine düşmüşlerdi, artık kazanılamazlardı. bunun ardından mustafa kemal paşa, kusursuz bir politika izleyerek, karadenizde topal osman'ın başlattığı isyanı bastırma görevi ile karadenize gidebileceğini belirtti. itilaf devletleri, buna başta karşı çıksa da, mustafa kemal paşa padişahı ve osmanlı hükümetini, isyanı bitirebileceği yönünde ikna etmişti. itilaf devletleri de, böylesine önemli bir paşa'nın bile isyana karşı çıkmasının kendi yararlarına olduğunu düşünmüşlerdi. çünkü, kendilerini defalarca yenen bu paşa bile kurtuluşu göremiyorsa, halk da öyle yapardı. ama öyle olmayacaktı. ellerinden kaçırdıkları o paşa, bütün türk ulusunu kurtuluşa götürecekti. ve mustafa kemal paşa, 19 mayıs'ta samsun'a çıkışını sağlamıştı. 16 mayıs'ta bandırma vapuru demir aldı ve türkün kurtuluş safhası başlamış oldu.
türk direnişinin en büyük tetikleyicisi, şüphesiz izmir'in işgali'ydi. 15 mayıs 1919'da, mütareke'nin yedinci maddesi devreye girmişti. yunan ordusu, izmir'e, wilson ilkeleri gereğince garantör olduğu iddiası ile çıkmıştı ama karaya çıkarken hasan tahsin'in kurşunu ile karşılanmışlardı. bu, türkün hürriyetinden asla vazgeçmeyeceğinin ilk ve ayaklı kanıtıydı, "gerekirse ölürüz ama toprağımıza ve hürriyetimize saldıranın karşısına dikiliriz!" işgal sırasında izmir, sözde osmanlı hükümeti yönetiminde olsa da, güç yunandaydı. 5 yıl sonra yapılacak halk oylamasında bölgenin kime ait olduğu belirlenecekti ve bu sebeple yunan, sistematik türk katliamlarına ve göçlerine ağırlık verdi. oylamayı şansa bırakmak istemiyorlardı. bununla da yetinmeyen yunan ordusu, izmirden kuzey, doğu ve güney yönüne ilerlemeye başladı. sırasıyla aydın, uşak, balıkesir ve çanakkale'nin cenubu da işgal edildi. yunan ordusu, anadolu'ya ordu yığmaya devam ediyordu. güney ve kuzey yönünde doğal sınırları çizdikten sonra dikkatini doğuya verdi. asıl hedef, istanbul'daki meclisin taşındığı yer olan ankara'ydı. yunan ordusu, fethettiği(!) yerlere, kolluk kuvvetler bıraktıktan sonra siklet merkezini uşak hudutları olarak belirledi. izmir'in işgali ile başlayan yunan istilası sürerken, türk kurtuluş çabası da başlamıştı ve karadeniz ile doğu anadolu'da büyüyordu. güneş doğudan elbet doğacaktı ama henüz batı, karanlıklar içerisindeydi. müdafaa cemiyetleri kuran yerel türk kuvvetleri, cılız da olsa direnişteydi. çerkez ethem'in gücü, diğer direniş kuvvetlerine nazaran hatrı sayılır düzeydeydi ve özellikle gediz hattında yunan ordusuna büyük zararlar verip ilerleyişi yavaşlatıyordu. çerkez ethem ve yiğitleri, yunan ordusunu pusuya düşürüyor, ikmal yollarını sabote ediyor ve ege ile anadolu arasına resmen duvar örüyordu. gayretleri takdire şayandı, birçok iç isyanı (anzavur ayaklanması, çopur musa ayaklanması, gerede isyanı, yozgat ayaklanması) bastırmada da görev alarak önemini kanıtlamıştı ama bu isyanları bastırırken idamları o anda gerçekleştiriyordu ve kafasına göre hareket ediyordu. özellikle ağabeyleri tarafından pohpohlanan çerkez ethem, düzenli ordu fikri vücut bulduğunda sıcak bakmamıştı. garp cephesinin ilk komutanı ali fuat cebesoy (soyismini sonradan alır tabii ki) ile iyi ilişkiler kurmuştu ancak daha sonra cephe komutanı olarak atanan ismet inönü'den haz etmiyordu. gediz muharebeleri sırasında, garp cephesi komutanı ali fuat paşa ile başarılı harekatlar düzenlemiş ve gediz'i geri alarak, izmir'in işgali'nden sonra ilk defa yunanların işgal ettikleri bir bölgeden geri çekilmelerini sağlamıştı. bu dönemden sonra garp cephesi komutanlığına atanan ismet bey'i istemeyen ethem, kendisinin garp cephesi komutanı olması gerektiğini belirterek ankara hükümetine baş kaldırdı. bastırdığı nice isyandan sonra, bu kez kendisi ihanet ile isyan halindeydi. ismet bey ve refet bey, çerkez ethemin ordusu üzerine yürüdü. ordu içindekiler, kendi ordumuza saldırmayız düsturu ile hareket etti ve büyük bir çatışma çıkmadan ethemin ordusu teslim oldu. ethem ise savaştığı yunana sığındı, ülkeden gitti ama türk ordusuna karşı en ufak bir harekette bulunmadı. çerkez ethem, hırsları yüzünden ihanet batağına düşmüş olarak, yüzellilikler listesine adını yazdırarak, tarih sahnesinden çekildi. bu olay, garptaki düşman yunan için fırsat olmuştu. türk iç sorunu, yunanın ordusunu revize etmesine zaman kazandırdı ve yunanlar artık anadolu'da daha kuvvetliydi. eğer karşılarına düzenli bir ordu çıkmazsa anadolu ve türk'ün sonu felaket olacaktı.
6 ocak 1921 tarihinde yunan kuvvetleri, eskişehir'deki inönü mevzilerinde savunmada olan türk ordusu kuvvetlerine iki koldan taarruza geçti. 6 ocak 1921 tarihine kadar uşak ve bursa bölgesinde hazırlıklarını sürdüren yunanlar, türk-batı cephesi birliklerinin çerkez ethem kuvvetlerinin tenkili harekatı ile meşgul olmasından da faydalanarak, inönü-eskişehir istikametinde taarruza başladılar. 6-9 ocak 1921 tarihleri arasındaki muharebeler, örtme ve emniyet kuvvetleri harekatı şeklinde cereyan etti. inönü mevzilerindeki muharebeler 10 ocak 1921 tarihinde başlamış, yunan kuvvetlerinin taarruz çıkış hatlarına çekildiği 11 ocak 1921 tarihine kadar sürmüştü.
birinci inönü muharebesi'nden kazanç sağlayamayan ve türk kuvvetlerinin güçlenmesine imkan vermeden imhasını sağlamak, eskişehir ve afyon stratejik bölgesini ele geçirmek, sevr antlaşması hükümlerini zorla türk hükümetine kabul ettirmek maksadıyla 23 mart 1921 günü ileri harekata geçen bursa bölgesine çekilen 3. yunan kolordusu ve uşak bölgesinde bulunan 1. yunan kolordusu londra konferansı'na gitmek için hazırlanan türk temsilcileri daha yoldayken, tüm barış kapılarını kapayıp, biri afyonkarahisar, diğeri eskişehir istikametinde iki koldan saldırı başlattılar.
mirliva ismet paşa komutasındaki birlikler, karargahı eskişehir'de olmak üzere, güneyden kuzeye 11, 24 ve 61. piyade tümenleri birinci hatta; 3. piyade tümeni ve 1. süvari tugayı örtme görevini müteakip ihtiyatta olacak şekilde, inönü mevzilerinde savunma için tertiplendi.
yunan ordusu, muharebenin ilk dört gününde çok başarılı olarak 24 mart'ta dumlupınar'ı, 27 mart'ta da afyon'u ele geçirdi. eskişehir yönünde gelişen yunan saldırısı ise birinci inönü muharebesi'nde takip edilen yoldan ilerlemekteydi. inönü mevkiindeki çatışmalar 27 mart sabahı başladı. yunan ordusunun ilk günlerde etkili taarruzlar yapması üzerine bu sıkışık anda takviye olmak üzere mecliste alınan karar doğrultusunda meclis muhafız taburu ile birlikte milli savunma bakanı fevzi paşa cepheye gitti. mevzilerin savunulmasında hiç zaaf göstermeyen ve emirlerinde son derece kesin davranan cephe komutanı ismet paşa'nın başarılı karşı taarruz emriyle düşman güçleri geri çekilmek zorunda kaldılar. yunan ordusu bu çekilişi sırasında türk süvarilerinin ısrarlı takipleri sonucunda ağır kayıplar verdi. buna karşılık yunan ordusunun güney cephesinde yaptığı taarruz gelişme göstermiş, afyonu işgal eden yunan kuvvetleri çay-bolvadin hattına kadar ilerlemişlerdi. ancak yunan birlikleri 30 mart'ta yaptıkları ikinci saldırıda da geri püskürtülünce güneyde afyon şehrinden çekilmek durumunda kaldılar. geri çekilen yunan ordusuna türk süvarileri tarafından yenişehir ovasında kuvvetli bir darbe indirilmişti. yunanların mağlubiyeti batı cephesi komutanı ismet paşa tarafından 1 nisan 1921'de tbmm başkanı mustafa kemal paşa'ya telgrafla iletildi. "düşman, binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silahlarımıza bırakmıştır." çekilen telgrafa mustafa kemal paşa cevaben "siz, orada yalnız düşmanı değil milletin makus talihini de yendiniz. istila altındaki topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en ücra köşelerine kadar zaferinizi kutluyor" demişti.
inönü muharebelerinden sonra batı cephesi komutanı ismet paşa, karşısında güçlü bir yunan ordusu bulmuştu. yunan ordusu, inönü muharebelerinden sonra, kütahya-eskişehir muharebeleri başlamadan önce, cepheye 11 tümen ve 1 süvari tugayı daha intikal ettirmişti. bunun sonucunda kütahya-eskişehir muharebeleri'ne katılan yunan mevcut ordusu, 110.000'e dayanmıştı. türk ordusu kuvveti ise 55.000 dolaylarındaydı. 10 temmuz 1921'de yunanlar, bursa-eskişehir, bursa-tavşanlı-kütahya ve uşak-dumlupınar-seyitgazi istikametlerinde, üç ayrı koldan taarruza geçtiler. 1, 3, 4 ve 12. gruplar ile bir mürettep kolordu olmak üzere; 15 piyade tümeni, 4 süvari tümeni ve 1 süvari tugayından oluşan türk kuvvetleri ise inönü-kütahya-döğer mevzilerinde savunma için pozisyon almıştı. türk ordusu'nun imha edilmesini ve afyon, eskişehir ile kütahya gibi stratejik noktaların işgalini amaçlayan yunanlar, inönü ve kütahya tahkim edilmiş mevzilerini vurmak yerine, zayıf kuvvetlerle tutulmuş olan türk kuvvetlerini güney kanattan kuşatmak üzere harekata başladılar. inönü muharebelerinin aksine, bursa bölgesi'nde hareketsiz görünen yunan ordusu, afyon cephesinde başlangıçta 12., müteakiben de 2. türk kolorduları bölgesine taarruza geçti. afyon'u işgal eden ve 12. kolorduya büyük zayiat verdirerek afyon doğusuna çekilmeye zorlayan yunanlar, taarruzlarını altıntaş-seyitgazi istikametinde yoğunlaştırdılar. 15 temmuz 1921'de 4. tümen komutanı yarbay mehmet nazım bey, yumruçal'da şehit düştü. yunan birlikleri, 17 temmuz'da ismet paşa komutasındaki garp cephesi kuvvetlerini, mehmet nazım bey'in öldüğü yumruçal-nasuhçal civarında cepheyi yarıp kütahya'yı ele geçirdi. aynı gün fevzi çakmak paşa ile birlikte cepheye gelerek garp cephesindeki tbmm kuvvetlerinin kuşatma tehdidi altına girdiğini gören mustafa kemal paşa, türk ordusunun çekilmesini emretmek zorunda kaldı: batı cephesi birlikleri önce süratle eskişehir-seyitgazi hattına, daha sonra da sakarya nehri doğusuna ricat edecekti. bu ricat, türk ordusu'nun kuşatılarak yok edilmesini engelledi.
bu yenilgi ve geri çekilme, yunanın motivasyonunu arttırırken türk kanadında büyük tartışmalara yol açtı. atatürk, nutuk’ta orduların sakarya’nın doğusuna çekilmesini zorunlu kılan nedenleri iki başlık altında ifade eder. ilk neden, iki ordu arasındaki “kuvvet, vesait ve şerait nispetsizliği" olarak görülür. buna göre insan, tüfek, makineli tüfek ve top sayısı itibarıyla yunan ordusu, türk ordusuna göre daha üstündü. sakarya’nın doğusuna çekilmek suretiyle yunan ordusu “hareket üslerinden uzaklaşacak ve yeniden menzil hatları tesisine mecbur olacak”tır. böylece türk ordusu toplu halde daha elverişli koşullar altında savaşma imkanı bulacaktı. bu geri çekilmenin en büyük maddi etkisi eskişehir gibi önemli bir mevkiyi düşmana terk etmek, en büyük manevi etkisi ise bundan dolayı oluşan moral bozukluğudur.
geri çekilme üzerine "ordu nereye gidiyor" söylemleri belirdi ve mustafa kemal paşa'nın, ordunun başına geçmesi gerektiği düşüncesi meclis'e hakim oldu. bir grubun düşüncesi, ordunun zaten yenilmiş olduğu ve mustafa kemal paşa'nın olası yenilgilerle yıldızının söneceğine dair inançtı. diğer bir grup ise durumun vahameti karşısından gerçekten zaferin tek çıkış noktasının mustafa kemal paşa'nın başkumandanlığı olduğunu öne sürüyordu. bu tartışmalar içinde 4 ağustos 1921 tarihli gizli oturumda mustafa kemal paşa, bir takrir sunmuş ve görevi bir şartla kabul etmiştir: bu şart "türkiye büyük millet meclisinin haiz olduğu salâhiyeti, filen istimal etmek"tir. tartışma yaratan iki husus vardı: 1. başkumandanlık payesi yerine başkumandan vekili payesi verilmesi, 2. meclisin yetkilerinin devredilmemesi. 5 ağustos tarihine sarkan tartışmalar sonucunda meclis 13 red oyuna karşı 169 kabul oyu ile başkumandanlık görevini mustafa kemal paşa'ya tevcih etmiştir: "başkumandan; ordunun maddi ve manevi kuvvetini azami surette tezyid ve sevku idaresini bir kat daha tarsin hususunda türkiye büyük millet meclisi'nin buna müteallik salâhiyetini meclis namına filen istimale mezundur." böylece mustafa kemal paşa'nın her emri kanun niteliğindedir. başkumandan olarak ilk görev değişikliği, fevzi paşa'nın yalnız genel kurmay işleriyle ilgilenmesini sağlamak için milli savunma bakanlığı görevine dahiliye vekili refet paşa'yı getirmek ve fevzi paşa'yı da genel kurmay başkanı yapmak olmuştur. fevzi paşa daha önceden hem milli savunma bakanı hem de genel kurmay başkanlığı görevini üstlenmekteydi.
tbmm tarafından başkomutanlığa getirilen mustafa kemal paşa, ordu ile ilgili tüm yetkileri meclis oylaması sonucu kendi üzerine aldı ve tekalif-i milliye emirlerini çıkarttı. arkasından da tarihte o ana kadar benzeri görülmemiş bir savaş biçimi olan, türk milletinin topyekün savaşını başlattı.
türk ordusu yenilmişti, ama bu yenilgilerden büyük dersler çıkarmayı bilmişti. artık türk ordusunun başında yaşamış en iyi komutan vardı ve tekalif-i milliye emirleri ile bütün türk ulusu savaşa dahil olmuştu. bu yenilginin peşinden yunan ordusu, elindeki en güçlü kuvvetlerle sakarya nehri'nin doğusuna çekilmiş olan türk ordusuna, bütün türk milletini yok etmek için saldıracaktı. türk ordusu yenilecek olursa, polatlı ovası ve bütün anadolu yunana açılacaktı ve türk ulusu bir daha gün yüzü görmeyecekti. tarihler 23 ağustos 1921'i gösterdiğinde, dünyanın ve türk tarihinin en önemli meydan savaşlarından birisi başlayacaktı ve paşalasıyla, subayıyla, eriyle, çiftçisiyle, süngüsüyle, ekmeğiyle bütün türk ulusu, kurtuluşu için ölüm kalım savaşına girişecekti. -
türk'ün melhame-i kübra'sı;
ölüm kalım savaşına türk milleti, kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla, binek ve taşıma hayvanıyla, süngüsüyle, ekmeğiyle, yani elindeki her şeyle girmişti. sakarya nehri, bütün gücüyle doğduğu kaynağından karadeniz'e doğru akarken, eskişehir ve ankara hudutlarında doğal bir sınır oluşturuyordu ve her iki taraf da, bu nehri savaşta kendi lehine kullanmaya çalışacaktı ama sakarya nehri, beşeri faktörlerin yanı sıra doğal bir unsur olarak türk milletinin yanında yer alacaktı. sakarya nehri'ni, türkü yok etmek için nihai nokta olarak gören yunan ordusu kurmay heyeti, bir balığın oltaya takıldığı gibi sakarya nehri'nin akarken çizdiği çengele takılacak ve o doğal sınırı kendi şark sınırı olarak konumlandırmak isteyecekti, tabii sakarya meydan muharebesi'nde türk taarruzu başlayana dek. sonra, batı anadolu'yu elinde tutmak isteyecekti, ta ki büyük taarruz'a dek.
savaş hazırlıkları ve taraflar
Yunan tarafı
savaş öncesinde iyi durumda olan yunan ordusu, kuvvetini daha da arttırmak için aydın'dan 1 tugayı, izmir'den 3 evzon taburunu ve 1 tümeni, balıkesir'den 1 tugayı ve bursa'nın güneybatısından 1 tugayı daha cephe hattına kaydırdı. bununla da yetinmeyen general papulas (bu taarruza başta karşı çıkmıştı), kral i. konstantin'den 1 ihtiyat tümenini daha cepheye sevk etmesini istemişti. gelen bu ihtiyat tümeni izmir'e ve uşak'a yerleşirken, o bölgeden yaklaşık bir tümenlik kuvvet daha cepheye kaydırıldı. kütahya-eskişehir muharebeleri'nde görev alan askerlerin yaklaşık 10.000 kadarı cephe gerisine çekildi ve yerlerine gelen daha iyi durumdaki birliklerle birlikte savaş öncesi yunan ordusu, 135.000 civarındaki rakamlara ulaştı. asker sayısında kendini iyice üstün konuma getiren yunan ordusu, bununla birlikte lojistik ve silah konusunda da türk ordusundan üstündü. türk ordusu, lojistiği at ve katır arabaları ile sağlarken, yunan ordusu, 900 kadar kamyona sahipti ve cepheye sürekli ve hızlı tedarik sağlayabiliyordu. nitekim bu lojistik avantajı, yunan ordusunu temmuz'da vuku bulan kütahya-eskişehir muharebeleri'nden 1 ay kadar kısa bir süre sonrasında en iyi konumuna getirmişti ve vakit kaybetmeden saldırıya geçebileceklerdi. yunan ordusu, 386 top, 1350 kılıç, 18 uçak, 4.000 subay, 3.800 hayvan, 840 kamyon ve yaklaşık 135.000 askeri (kaynaklarda rakam aşağı yukarı değişiyor) ile savaşa hazırdı.
Türk kanadı
türk ordusu, lojistikteki zaafiyetini, iletişim ile gidermeye çalışıyordu. 7 ağustos'ta yayımlanan tekalif-i milliye emirleri, yaklaşan yunan taarruzu öncesi, orduyu en kısa sürede saldırıyı karşılayabilecek hale getirmek adına duyurulmuştu. mümkün olan en kısa sürede asker sayısını da arttırmak isteyen mustafa kemal paşa, ankara'daki ve civardaki bütün askerlere de cepheye gitme emri verdi. bu bölgedeki askerlerin birçoğu subaydı ve her biri bu çağrıya yanıt vererek derhal cepheye intikal etti. cephedeki subay sayısı 5.401'e ulaşmıştı ve asker sayısı da 96.326 olmuştu. ordu mevcudiyeti kısa bir sürede hatrı sayılır bir rakama ulaşsa da, sayı düşman karşısında halen yetersiz görünüyordu. türk ordusunun elindeki 196 top ve 1.390 kılıç da, yine yunan ordusunun savaş gereçlerine göre azdı ancak o dönemlerin tankı olan süvari sayısında ve tecrübesinde türk ordusu, yunan ordusundan daha iyi bir konumdaydı ama kılıç sayısındaki azlık, süvarilerimizin etkisini düşürecek gibi görünüyordu. türk ordusunun en iyi subaylarından olan fahrettin altay ise, süvarilerini bir orkestra şefi gibi yöneterek bu açığı kapatacaktı. başkomutan mustafa kemal paşa da, fevzi çakmak ve ismet inönü ile cephedeydi. türk ordusu, 96.326 er, 5.401 subay, 2 mareşal, 1 başkumandan, 196 top, 32.137 hayvan (at-katır-manda), koca bir millet ve coğrafyası ile savaşa hazırdı.
savaş öncesi yayılma
yunan tarafı
yunan ordusu, şimalden cenuba, alpu-hamidiye-seyitgazi hattından, başlangıçta 4 koldan, devamında sivrihisar'da 5. kola ayrılarak, operatif hedefi olan sakarya nehri'nin seyitgazi yönüne doğru kıvrıldığı konuma ilerleyecekti. bunu yaparken cepheyi 100 km. kadar bir uzunluğa ulaştıracaktı. porsuk çayına hem kuzeyden, hem de güneyden paralel olarak ilerleyen kol, hattın ilk kızışacak yerini oluşturuyordu ve türk ordusunu şimale çekmeyi amaçlıyordu. özellikle mihalıççık ve sivrihisar doğusunda, türk ordusunun ciddi bir direniş göstereceğini varsayan yunan ordusu, gücünün büyük kısmını bu bölgede toplamıştı. halbuki bu sahada düşmanla temasta bırakılan kuvvetler, yalnız süvari bölükleriyle yükü hafif ve küçük piyade müfrezelerinden ibaretti. ve bunlar düşmanın harekatını mümkün olduğu kadar geciktirecek, durduracak ve teması koruyarak geriye çekileceklerdi. bunun sonucunda yunan ordusu, hattını yeniden düzenlemeye gidecekti.
türk kanadı
türk ordusu, sakarya nehri'ni bir avantaj olarak kullanmak adına, cepheyi nehir kıvrımlarına şark yönünde paralel olarak oluşturdu. arkasında ankara düzlükleri bulunan türk ordusu, batı anadolu coğrafyasının doğal engellerinin bittiği son yer olan sakarya nehri'nin doğusuna, kendi vücudunu siper olarak sürmüştü. güneyden kuzeye, güney kısmında yoğun, merkez kısmında yakın ama seyrek ve kuzeyde de orta düzeyde bir yoğunluğa sahipti. mustafa kemal paşa, yunan ordusunun saldırı ağırlığı vereceği bölgelere göre hızla konum değiştirebilecek ama asla cephede gedik açmaya mahal vermeyecek şekilde orduyu cepheye yaydı. bu yayılış, hatt-ı müdafaa yoktur sath-ı müdafaa vardır cümlesinin ve taktiğinin savaş başlamadan evvel düşünüldüğünü kanıtlar. bu söz, orduyu teşvik etmenin yanı sıra, dünya harp tarihine altın harflerle kazınacak muazzam bir savunma sanatıdır. kanatlardan çevrilmekten korkan ve kanatlardan çevirmeyi denemek için cepheyi uzatan yunan ordusuna, kanatlardan saldırmak, cephe ardına sarkmak ve özellikle lojistiğe zarar vermek için türk süvarileri de, ağırlıklı olarak türk ordusunun cenubuna konuşlandırılmıştı.
iki tarafın da beklediği meydan muharebesi için, iki taraf da hatlarını çizmişti. yunan ordusu, özellikle avcı birlikleri ile neredeyse her noktadan cephede gedik açmaya çalışacak, türk ordusu ise, gedik açılsa dahi hattın ve ordunun dağılmasını önlemeye çalışacaktı. savaş çetin olacaktı ama iki taraf da, savaşın 22 gün ve 22 gece kadar uzun sürmesini beklemiyordu.
muharebe
açılış evresi
13 ağustos tarihinde, fevzi çakmak ve mustafa kemal paşa'nın öngörüleri gerçekleşmişti. yunan ordusu kıpırdamaya başlamış, hatta harekete geçmişti. türk keşif birliklerinin, kurmay heyetine yunan ordusunun hareketlerini hem havadan hem de karadan gözleyip bildirmesi üzerine, yunan saldırısı bir baskın niteliğinde olmayacaktı. yunan ordusu, bu ilerleyişinde, öncü türk süvari birlikleri ve hafif piyadeleri tarafından 17-18 ağustos tarihlerinde karşılandı ve 23 ağustos'a kadar tacize uğrayıp küçük ama önemli zararlar görse de, ilerleyişi durdurmadı. papulas, büyük cihan harbi'nde vuku bulan kanlı siper savaşlarını duymuştu ve bu savaşın da tıpkı verdun, somme', çanakkale ve passchendaele gibi bir batağa saplanmasını önlemeyi birinci hedefi olarak belirlemişti. siper savaşları aylarca sürebilir ve her iki tarafta da, ufak kazanımlar için büyük kayıplara neden olabilirdi. yani yunan ordusu, sürekli bir taarruz içerisinde olacaktı. türk süvari birlikleri, yunan ordusunun sağ kanadına ve cephe arkasına sürekli saldırılar yaparken, yunan ordusuna zarar verip yunanı yıpratması üzerine papulas, genel yunan strateji değişikliğine gitti ve 23 ağustos'a kadar büyük çapta bir çatışma çıkmadı.
23 ağustos tarihinde, hat değişikliği tamamlanmıştı ve yunan ordusu saldırı pozisyonuna nihayet geçmişti. yunan ordusu, ağırlığını artık cenuba, kendi sağ kanadına, yani türk ordusunun sol kanadına vermişti. bu değişiklikteki amaç; türk ordusunun sol kanadını çökertmek, türk hattını dağıtmak ve ara vermeden derhal ankara'ya yürümekti. henüz yunan bu manevraya başlamadan önce ise mustafa kemal paşa, türk ordusunu bu değişikliğe göre konumlandırmıştı. harita üzerinde karadeniz'den akdeniz'e doğru neredeyse dik bir çizgi şeklinde pozisyon alan türk ordusu, artık sol kanadından ankara yönüne doğru açılarak, bir dik açı oluşturacak pozisyona gelecekti. bu stratejik yayılmanın muazzamlığı ise, savaşın açılış ve kırılma evrelerinde kilit rol oynayacaktı.
23 ağustos'un sabahında, yunan ordusu ilerleyişe geçti ve ilk sıcak temaslar sağlandı. artık iki ordunun da siklet merkezleri karşı karşıyaydı.
sakarya nehri'nin batısına gelen yunan ordusu, sert bir direniş ile karşılandı ancak yunan avcı birlikleri, inatla ilerlemeye çalışıyordu. 24 ağustos'a kadar aralıksız devam eden muharebe, bu tarihte yunan kanadı adına sonuçlar vermeye başlamıştı. öncü yunan birlikleri, beylikköprü üzerine yoğunlaştı, hatta nehri geçti. nehrin doğusuna geçer geçmez köprü başını tutmaya koyulurken, bir yandan da türk hattını kırmak adına taarruza devam edildi. nehri geçen öncü yunan birliklerine, türk ordusu hem şimalden hem de cenubtan bir baskın taarruzuna geçti ve hucüm eden yunan ordusu bir anda iki ateş arasında kaldı. kanlı çatışmalar sonucunda durdurulan öncü birlikler, köprü başına kadar itildi.
yunan ordusu, türk hattını vurmak adına, ağustos'ta yeni bir taarruza kalkıştı ve bu taarruz, bir öncekinden de büyük bir sayı ile yapıldı. papulas inatçıydı. haymana'nın 30 km kadar doğusuna taarruz eden yunan ordusunun bütün saldırıları karşılandı, sadece türbetepe'de yunan kazanımları oldu. işgal edilen türbetepe'de çatışmaya devam eden türk piyadeleri, hattan desteğe gelen 3 alaylık bir kuvvetle yunan pozisyonuna süngü hücumuna geçti ve yunan ordusu türbetepe'den de itildi. türk piyadesi, en az papulas kadar, hatta ondan kat kat inatçıydı. 25 ağustos'un son saatlerine kadar devam eden çatışmalar sonucunda yunan ordusu, nehrin doğusundaki ilk konumuna gerilemişti.
kesintisiz süren muharebe, 26 ağustos'ta yeni bir yunan genel taarruzu ile ateşini yükseltti. yunan ordusu bu kez bir buçuk tümen ile beylikköprü'nun kuzeyine ve iki tümen ile de yıldız ve devidemir'e ilerledi. ilk safhanın en kanlı çatışmalarından birisi haymana'da gerçekleşti ve haymana cenubunda yunan ordusu kazanımlar sağladı. diğer hatlarda ise türk ordusu pozisyonlarını zor da olsa koruyabilmişti.
27 ağustos'ta yeni kazanımlarına yerleşmeye çalışan yunan ordusu, ardı arkası kesilmeyen bir genel taarruza daha girişti. bir sonuç elde edemese de türk ordusu büyük kayıplar vermişti ancak yine de cephede tutunmayı bildi. bugünün ardından ankara'daki meclis'in kayseri'ye taşınması dile geldi. eğer savunma hattı geçilecek olursa, meclis işlevini sürdürmeliydi. enver paşa da batum'dan bu muharebe'nin sonucunu bekliyor ve ona göre hareket etmeyi planlıyordu.
28 ağustos'ta yunan ordusu, sakarha nehri'nin kıyısına iyice yerleşmişti ve beylikköprü üzerinden türk ordusunun cenubuna taarruza devam etti. yunan ordusu toprak anlamında pek bir kazanım elde edemese de, türk ordusuna büyük kayıplar verdirmeyi başarmıştı. bunun yanı sıra türk ordusunda firarlar başlamıştı ve cepheyi terk eden askerler oluyordu. türk ordusu buna rağmen inatla direniyor ve yunan ordusuna da büyük kayıplar verdirmeyi sürdürüyordu. yunan ordusunun yaptığı genel taarruzlar sonucunda ordunun en hızlı birliklerinin çoğu öldürülmüş ve yaralanmıştı. türk ordusu iyiden iyiye zayıflarken durum yunan ordusu için de pek parlak değildi.
29 ağustos ise yunan ordusunun artık türk ordusunu kırmak adına açılış evresindeki en büyük genel taarruzu başlamıştı. 7 gündür aralıksız savaşan iki ordu da yorulmuştu ama yunan, taarruzunda ısrarcı olmaya devam ediyordu, türk ordusu da savunmasında. yine beylikköprü'den başlayan yunan taarruzu, bu kez dikilitaş ve daha doğusundaki büyük gökgöz mevzilerine kadar sürdü. bu taarruz ile yunan, neredeyse meydan muharebesi boyunca kazandığı toplam topraktan daha fazla bir kazanım sağladı. bunun üzerine mustafa kemal paşa, ordunun merkezini derhal sarı halil ve kursak hattına çekti. dikilitaş'ta ilerleyen yunan ordusuna karşı alınan yeni pozisyon, yunan ordusunu yeni bir pozisyon almak zorunda bırakmıştı. yani yunan ordusunun bütün kazanımları, boşa kürek çekmek değimine karşılık gelmişti. yine harita üzerinde düşünecek olursak; kuzeyden güneye düz bir çizgi gibi inen türk savunma hattı, en güneyinde dik bir açı oluşturacak şekilde yeni bir hat oluşturmuştu. "hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır ve o satıh bütün vatandır!" vatansever bir söz olmasının yanı sıra bu söz, askeri terminolojiye tepeden inecek olan bir savunma stratejisiydi. türk hattı dağılabilir, gedik açılabilir ve yok olabilirdi, ama asla dağılamazdı. hatta herhangi bir nokta geçilse dahi, diğer hatlar direnişe devam edecek ve bozulan hat daha geride yeni bir pozisyonda hat kuracaktı. geleneksel meydan muharebeleri'nde yarılan bir hat derhal dağılır ve diğer hatlar sağlam olsa dahi kendisini yenilmiş sayar ve dağılırdı ama bu geleneksel bir savaş ve yöneteni geleneksel bir paşa değildi. bununla da yetinmeyen türk ordusu, savunma hattını daha geriye kurduğunda daha yoğun bir hat oluşturmuş oluyordu. türk ordusu, sırtını artık şimale vermişti ve cenubuna doğru savunma pozisyonu almıştı. papulas'ın öngörüsü, bu taarruz sonucunda yarılan türk hattının tamamen dağılması gerektiği yönündeydi. yalnız papulas'ın değil, muharebeyi takip eden bütün dünyanın öngörüsü böyleydi. papulas, hattı kısmen yarmasına yarmıştı ama beklediği asla olmayacaktı. türk ordusu inatla direnişe devam ediyordu.
"sönmüş görünen türk ruhu yedi günden beri sakarya kıyılarında bir alev gibi yanıyor. türkler dirilmiyorlar, yaşadıklarını ispat ediyorlar."
30 ağustos'ta türk savunma pozisyonuna göre güneyden kuzeye doğru yunan ordusu tekrar taarruza geçti. papulas, türk ordusunun yeni savunma hattını çabuk okumuştu ve merkezi olan sarı halil ve kursak bölgesinin yanı sıra türk hattının yeni sol kanadı olan büyükçalış mevzilerini hedef aldı. bu büyük genel taarruz da türk ordusu tarafından, kayıplarına rağmen uzaklaştırıldı. yunan ordusu, sadece çaldağı'nın garp yönüne kolayca girebilmişti ve bu bölgenin kazanımı, yunanı ümitlendirmeye yetmişti.
cephede kutlamalar yapmaya başlayan yunan ordusu, yeşeren ümitleri ile yeni bir taarruzu 31 ağustos'ta gerçekleştirdi. sivrihisar-günyüzü bölgesindeki kazanımlarını ilerleyen yunan ordusu çaldağı'ndaki kazanımlarını da geliştirdi.
kırılma evresi
31 ağustos sonuna kadar gelişen muharebeler sonucunda yunan ordusu, büyük kayıpları nedeniyle türk ordusunun sol kanadına taarruz yapmaktan vazgeçti. bunun yerine, nispete daha seyrek olan türk ordusunun sağ kanadına 1 eylül'de taarruza geçti. haymana ve dikilitaş yönünde gelişen bu taarruz, türk savunması tarafından son ana kadar karşılandı.
2 eylül tarihinde bu taarruz hız kesmeden tazelendi. bu taarruz ile çaldağı üzerindeki türk birlikleri daha doğuya çekilmek durumunda kalmıştı. çaldağı'nın hakimiyetini ele geciren yunan ordusu, görünüşte bütün muharebe sahasına hakim olan bu tepe sayesinde, savaşın gidişatını türk aleyhine döndürmüş gibi görünüyordu. gelin görün ki, bu çok yanlış bir düşünceydi.
"daima özünü koruyan, aklını ve ileri görüşlülüğünü koruyan bir ordu için mevziin önemi yoktur. bir asker her yerde savaşır. tepenin üstünde, tepenin altında, derenin içinde de savaşır." -türk ordusu başkumandanı gazi mustafa kemal paşa
paşa, ordusuna, davasına ve kendisine güveniyordu. hatt-ı müdafaa yoktu, sath-ı müdafaa vardı. başkumandan'ına uyan türk ordusu, çaldağı'nın yunan ordusunun eline geçmesinden endişe etmedi ve çaldağı'nın 500-1000 metre kadar doğusuna, daha güvenli bir hatta yerleşip savunma düzenini tekrar kurdu.
3 eylül'de, yunan ordusunun bütün yorgunluğu ve sessizliği gün gibi ortadaydı. ufak çatışmalar sürse de büyük bir çarpışma vuku bulmadı. neredeyse bütün avcı birliklerini kaybeden yunan ordusu, ufak hazırlıklar içerisindeydi.
eylül'ün dördüncü gününde hazırlıklar sonuçlanmıştı ve elinde kalan iyi durumdaki saldırgan birlikleri ile türk ordusunun hem sağ kanadına hem de merkezine bindirdi. bu taarruz, yunan ordusu için felaket denebilirdi ve türk ordusu tarafından, büyük kayıplar verdirilerek durduruldu, devamında da uzaklaştırıldı.
yunan ordusu mağlup olmak üzereydi veya çoktan mağlup edilmişti. ama ne papulas, ne yunan ordusu, ne de bütün dünya bunu itiraf edemiyordu. bu sebeple 5 eylül'de toplayabildiği bütün yedek kuvvetleri ile son bir taarruza girişti. toplayabildiği kuvvet, türk ordusunun merkezini hedef almıştı ancak yine savunma tarafından sert bir yanıt ile durduruldu. yunan ordusu artık saldıramaz haldeydi. eli kolu kesilmiş olsa da kükremeye çalışan papulas, resmi raporunda kendince savaşı bitirmişti. raporunda türk ordusunu yendiğini ve nehrin doğusuna yerleştiğini beyan ediyordu. oysaki mustafa kemal paşa, planının birinci evresini henüz bitirmiş ve ikinci aşamaya başlanmamıştı bile. paşa'nın planının ilk aşaması, yunan'ı kendi istediği yerde savaşmaya zorlamak ve meydan muharebesini hiç aralık vermeden sürdürüp yunan ordusunu kırmaktı. ikinci evre ise, düşmanın üzerine atılmaktı ve artık başlıyordu.
kapanış evresi (238 yıl sonra sonlanan türk geri çekilmesi)
6 eylül sabahında gün doğudan doğarken, yunan ordusunun artık harekete veya taarruza takati kalmamıştı. muharebenin başından bu zamana kadar savunma pozisyonunda kalan türk ordusu, taarruza hazırlanıyordu. günlerdir mütemadiyen saldıran yunan ordusu ile türk ordusunun durumları artık yer değiştirmişti. türk ordusu, yunan'ın direnişinin ne dereceye kadar kırılganlaşacağını tartmak icin derhal merkezinden taarruza geçti. iki tümenlik yunan cephesine taarruz eden türk ordusu başarılı olmuştu ve görünen o ki, genel bir taarruzun vakti gelmişti. 13 eylül 1683 günü viyana'da başlayan türk geri çekilmesi, ölüm kalım savaşının ardından, hiç kimse bunu beklemezken bitmişti ve bu da yetmezmiş gibi, türk ordusu taarruza geçmeye hazırlanıyordu.
eylül'ün 7'sinde yunan savunmasına yapılan tacizler, 8 eylül günü devam etti. türk kurmay heyetindeki genel görüş; artık düşman ordusunun tepelenme vaktinin geldiği yönündeydi. hazırlıklar daha köklü ve genel şekilde hızlandırıldı. 9 eylül günü hazırlıklar bütün türk hattında ivedilikle sürdü.
10 eylül günü, bütün cephede, özellikle beylikköprü'nün doğusunda bulunan yunan kuvvetlerine, mustafa kemal paşa'nın emri ile genel taarruz başlatıldı. bu taarruz, türk ordusuna kesin ve büyük sonuçlar sağladı. düşman mevzilerini türk topları dövüyor, süvariler akın halinde ilerliyor ve piyadeler süngü hücumuna kalkıyordu. bu bölgeyi işgal etmiş olan yunan ordusu, topunu ve tüfeğini terk edip beylikköprü yönüne kaçmaya başladı. papulas, kendi ordusunun artık saldıramayacağını fark ettiğinde, aynı şeyin türk ordusu için de imkansız olduğunu düşünüyordu ve bu bölgeye yerleşmeye başlamıştı. taarruza geçen türk ordusunun yarattığı tahribatlar sonucu yunan ordusu, acele bir şekilde geri çekilmeye başladı.
yunan ordusu sağ kanadı başta olmak üzere geri çekilirken, türk taarruzları giderek şiddetini arttırmıştı. öldü denilen bir millet, yaşadığını kanıtlamak istercesine, sanki günlerdir harp eden bir başkasıymış gibi saldırıyordu. geri çekilişi iyice zorlaşan yunan ordusu, büyük bir cesaret örneği göstererek, türk taarruzuna karşı koymaya çalışarak, geri çekilmeyi güvenli bir hale getirmeye çalıştı. 11 eylül günü geri çekilirken perdeleme taarruzu yapan yunan birlikleri, türk ordusu tarafından derhal kırıldı ve uzaklaştırıldı.
türk taarruzu 12 eylül'de de aralıksız devam etti. büyük bir direniş gösteren yunan savunmasına rağmen, türk süngüleri en önemli mevzileri ele geçirmeyi başardı. kartaltepe, beştepeler ve cenubundaki cephelerin türk ordusu tarafından ele geçirilmesi ile, yunan ordusu iyice çözüldü. perişan bir görünüme bürünen yunan ordusu, bir an önce nehrin garbına geçmeye çalışıyordu ve bütün tertibini kaybetmişti.
13 eylül'de güneş tepedeyken, sakarya nehri'nin doğusu, yunan unsurlarından tamamen arındırılmıştı. haberi alan meclis, imkansız görünen bu zafere inanamıyordu. yunan taarruzunun durdurulması bile herkesçe imkansızken, o orduya karşı saldırıya geçmek, görülse dahi inanılmayacak bir şeydi. ama türk ordusu, subayıyla eriyle, topuyla, silahıyla, süngüsüyle ve başkumandanı ile bunu başarmıştı. o satıh bütün vatandı!
"hürmet sana ey şan dolu sancağım
baştan başa arza hakim ol şahım
türk ordusu türk ordusu sayende
sakarya'da kurtuldu şan otağım
dünyalara bedeldir mah cemalin
allahına emanettir kemalim"
meydan muharebesi halen devam ederken, afyonkarahisar ve dinar bölgesinde bulunan türk birlikleri de uşak hattına taarruz etti ve yunan hattı ile köprülerini tahrip etti. yunan'ın geri çekilişini zorlaştırmak için yapılan bu taarruz, meydan muharebesinin kazanılmasına büyük katkı sağlamıştı. bu taarruz, düşman çekilirken bir kama gibi düşman hattına girdi ve üzerine gelen yunan birliklerini vurdu. sivrihisar'a kadar süren taarruzla türk ordusu, yunan başkumandan'ının merkez karargahına kadar girdi ve papulas'ın şahsi eşyaları dahil olmak üzere birçok şeyi ele geçirdi.
yunan ordusu, nehrin batısına itildikten sonra çekilmeye devam edecek durumda değildi ve toplanması gerekiyordu. bundan dolayı nehrin geçitleri kuvvetli bir şekilde tutuldu ve nehrin garbında toplanmaya başlandı. bunu gören mustafa kemal paşa, direkt olarak yunan ordusu üzerine saldırmak yerine, şimal ve garp yönünde, toplanma alanı dışından taarruz ederek geri dönüş yolunu kesme emri verdi. bu hareketin yaratacağı tehlikeyi fark eden yunan ordusu, nehrin savunmasından vazgeçip batıya doğru süratle çekilmeye başladı. yunan ordusu, mihalıççık ile sivrihisar arasında ve demiryolu güzergahını yeni toplanma alanı belirlemişti. aynı esnada türk ordusu, sakarya nehri'ni her noktadan geçmiş ve mihalıççık ile sivrihisar hattına yaklaşıyordu. önemli bir kısım türk kuvveti, mahmudiye-arapören civarındaydı, yani seyitgazi ile alpu'nun güneyine kadar ilerlemişlerdi. bir diğer kuvvet ise, şimalden kartaltepe'yi işgal etmiş ve doğruca alpu üzerine ilerliyordu. türk ordusunun aldığı bu saldırı pozisyonu, yunan ordusu için hiç de iç acıcı değildi. yunan ordusu buna tepki olarak, taarruz eden türk kuvvetinin sol kanadını kuşatmak amacıyla hızlı bir saldırı harekatı pozisyonuna geçti. yunan saldırıya başlamadan evvel, türk ordusu derhal bu stratejiye önlem aldı ve yunan ordusunu daire konumu aldırmaya zorladı. bunun üzerine son bir can havli ile merkezden yarma harekatı düzenleyen yunan ordusu, başarılı olamadı ve savunma pozisyonunda kalmaya karar verdi. taarruza bu sefer türk ordusu geçti ve yunan'ın savunma pozisyonu almasını engelledi.
ankara'nın 50 km. kadar yakınına ulaşan yunan ordusu, savaşı kaybetmiş ve geri çekilmişti. muharebeyi kazanan türk ordusu ise, başlangıçtaki büyük firarlar ve savaştaki kayıplar nedeniyle genel bir taarruza hazır değildi ancak artık yunan ordusu da taarruz edemez hale getirilmişti. ucu açık gibi görünse de sakarya meydan savaşı, kurtuluş savaşı'nın gordion düğümü idi ve ulu önder gazi mareşal mustafa kemal atatürk de tıpkı iskender gibi o düğümü kılıcı ve aklı ile kesmişti.
"efendiler! barış yoluyla haklarımızı elde etmek için her yola başvurduk. bu konuda hiçbir kusur etmedik. fakat, bizim bütün iyi niyetlerimizi ve ciddiyetimizi, medeniyet alemi önünde gizlediler. ve ancak ilkel kavimlere yapılabilir uygulama ile ve çocukça birtakım manasız tehditlerle bizi karşıladılar. efendiler! bütün dünyanın bilmesi lüzımdır ki: türk halkı, türkiye büyük millet meclisi ve onun hükmeti, uşak yerine konulmayı kabul edemez. her medeni millet ve hükümet gibi varlığının, hürriyet ve istiklalinin tanınması talebinde kesinlikle ısrarlıdır. ve bütün davası da bundan ibarettir!"
sonuçları
yunanlara etkisi
yunan ordusu geri çekilirken, türklerin kullanabileceği hiçbir şey bırakmamak için demiryolları ile köprüleri havaya uçurdu ve birçok köyü yaktı. geri çekilirken türk sivil halkına karşı yaptığı tecavüzler, kundaklamalar ve yağmacılık sonucunda 1 milyonun üzerinde sivil türk evsiz kaldı. yunan kanadı, hala türklerin büyük bir saldırı düzenleyip kendilerini anadolu'dan atamayacağına emindi ve bölgedeki türk nüfusunu azaltma gayretine bütün vahşilikleri ile devam etti. mayıs 1922'de yunan ordusu başkomutanı general anastasios papoulas ve kurmay heyeti istifa etti. yerine general georgios hacianestis atandı. hacianestis, deli olduğu kadar ihtiyatlı da bir kumandandı ve batı anadolu'daki yunan hattını kuzeyden güneye uzatıp, iyice tahkim ederek izmir'i güvene almaya çalışacaktı. papulas'ın hatalarının farkındaydı ve aynı sonucu paylaşmak istemiyordu. gözden düşen papulas ise, 1930'lu yıllara kadar elefterios venizelos'u destekledi. venizelos'un siyasi başarısızlıkları, papulas'ı da etkileyecek ve 1935'te bir askeri darbe hazırlığında olduğu suçlaması ile idam edilecekti.
türk kanadı
miralay fahrettin bey, miralay kazım bey, miralay selahattin adil bey ve miralay rüştü bey, mirliva rütbesine terfi etti ve paşa oldular.
atatürk'ün ise, sakarya meydan muharebesi'ne kadar askeri bir rütbesi yoktu. osmanlı devleti tarafından verilmiş olan rütbeleri, yine osmanlı devleti tarafından alınmıştı. nutuk'ta gazi paşa şu ifadeleri kullanır:
"sakarya muharebesi neticesine kadar, bir rütbe-i askeriyeye haiz değildim. ondan sonra, büyük millet meclisince müşir (mareşal) rütbesi ile gazi unvanı tevcih edildi. osmanlı devleti'nin rütbesinin, yine o devlet tarafından alınmış olduğu malumdur."
"o sevimli yüzün asla solmasın
hiçbir vakit kalbin yasla dolmasın
ey mert asker durma yürü ileri!
vatanımda tek bir düşman kalmasın
dünyalara bedeldir mah cemalin
allahıma emanettir kemalim!"
mustafa kemal paşa, sakarya meydan muharebesi'nin zaferinin ardından ankara'ya dönmekte iken, bir türbe başında dua edilmesi ve mevlit planlanmıştı. sözde, bu zaferin mimarı, o türbe idi. bunu haber alan gazi paşa hiddetlendi ve "mehmetçiğimin hakkını ve çabasını, burada yatan bir ölüye yediremem!" diyerek, vatanın kurtulmasında askerinin önemini vurgulamıştır. muharebenin kazanılmasıyla, türk milletinin savaşın kazanılacağına olan inancı kuvvetlenmiştir. istanbul'da, tüm camilerde sakarya'da şehit olan askerler için mevlitler okunmuştur. o ana kadar, ankara'ya mesafeli duran istanbul basınında dahi bir sevinç duygusu oluşmuştur. muharebenin sonunda, batı cephesi'ne bağlı birliklerin komuta yapısı değiştirildi. 1. ve 2. ordu kuruldu. grup komutanlıkları lağvedilerek yerine 1., 2., 3., 4., 5. kolordular ve kolordu seviyesinde kocaeli grup komutanlığı kuruldu. savaşın başında umutsuzca firar eden askerlerin yerine, yurdun dört bir yanından gönüllü askerler katılmış ve ordu revize edilmiştir. Tekalif-i milliye emirleri, türk halkı tarafından zorunluluk şöyle dursun bir bayram havası olarak algılanmış ve orduya destek her geçen gün artmıştır.
dünyada etkisi
uluslararası toplumun,özellikle ingiltere'nin, tbmm güçlerine bakışı değişmiş ve yunanistan, arkasındaki ingiltere desteğini büyük ölçüde kaybetmiştir. türk direnişi, bütün dünya tarafından artık meşru olarak kabul edilmeye başlanmış ve davası destek görmüştür.
buhara cumhuriyeti'nden türk meclisine üç kılıç gönderildi. kılıçlardan birisi mustafa kemal paşa'ya, diğeri de ismet paşa'ya verildi. bu kılıçlardan sonuncusu ise, izmir'i fetheden timur'a aitti. manevi değeri çok yüksek olan bu hediye, 1 sene sonra izmir'e giren ve izmir hükümet konağı'na, yaralı olmasına rağmen, türk bayrağını çeken şerafettin izmir'e verilecekti.
güneş batmayan imparatorluk adı ile anılan britanya imparatorluğu, kuklası yunan krallığı aracılığı ile emperyalizmini anadolu'ya ve türk'e de ulaştırmaya çalışırken başarısız olmuştu. bu nedenle diğer sömürgeler de olan bitenin farkına varacak, tanrı gördükleri britanya'nın kanayabileceğini fark edecek ve kendi bağımsızlık savaşlarına girişeceklerdi. britanya için artık günbatımı ufukta görünüyordu.
devamı
anadolu'da hala büyük bir kuvvet bulunduran yunan ordusu, kazanımlarını elinde tutmaya çalışacak, türk ordusu ise vatan toprağında tek bir işgal kuvveti kalmayana dek taarruz edecekti. bu dualite içinde türk ordusu için kaçınılmaz olarak ilk hedef akdeniz görünüyordu. başkumandan gazi mareşal mustafa kemal paşa, 1 sene içinde orduyu düzenleyecek, ileri emrini verecek, büyük taarruz'u başlatacak ve yunan'ı denize dökecekti. bununla da yetinmeyen türk ordusu, tarafsız bölge ilan edilen istanbul üzerine yürüyecek, çanakkale krizi'ni çıkaracak, britanya hükümetinin düşmesine neden olacak ve mudanya mütarekesi ile bundan da alnının akı ile çıkacaktı. lozan antlaşması ise, türkün zaferinin nişanı ve türkiye cumhuriyeti'nin resmiyeti olacaktı. mustafa kemal atatürk'ün, mareşal fevzi çakmak'ın, ismet inönü'nün, bütün subaylarımızın, askerlerimizin her birinin, aziz şehitlerimizin ve gazilerimizin hepsini büyük saygı ile anıyorum. onlar olmasaydı hiçbirimiz ne sevebilir, ne üzülebilir, ne aşık olabilir, ne bir yerlere gelebilir, ne de kendi bayrağımız altında hür olabilirdik. kısacası insan muamelesi görmez ve yaşayamazdık. türk milleti, en buhranlı zamanlarından, büyük fedakarlıklar, kahramanlıklar ve vatanseverliklerle çıkmasını bilecekti.
"umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. ben, umudumu hiçbir zaman yitirmedim."
-gazi mareşal mustafa kemal atatürk