Michael jordan dönemi Chicago bulls takımının son şampiyonluğunu kazandığı yılı anlatan belgesel. Amerikalıların arşiv ve istatistik konusunda ne tür bir delilik barındırdığını görmek açısından da enteresan.
Majestelerinin gözüktüğü ilk anda tüyler diken diken oluyor tabi. O dönemleri birebir yaşadığım ve biraz da basketbolla ilgilendiğim için jordan'ı tanrı katına koymuş olmam pek ilginç olmasa gerek. İnsan böyle bir karakteri karşısında yaşlanmış görünce duygusal olarak da etkileniyor sanki. Gerçekten dinozor olmaya başladığımı hissettiğim anlardan birisini yaşadım belgeseli izlemeye başladığımda. Kısacası ağlaya ağlaya izledim lan belgeseli...
Bence nefis olmuş.
Ayrıca bkz: sirius
Bitirmeye kıyamadığım için son iki bölümünü izlemediğim program. Bir nedeni de acayip bir nostalji yaşatıp buhrana sürüklemesi beni. Gün içinde nba ile ilgili aramalar falan yapınca ilk bir kaç bölümü izledikten sonra telefona düşen haberlerin çok büyük bir bölümü basketbolla ilgili olmaya başladı ve bu da beni acayip melankolik yaptı. Bundan da sanırım belgeselin gerçekten de çok iyi olduğu anlamı çıkartılabilir. Telefon melodim bile sirius lan...
takım sporları tarihinin kimi insana göre en iyi atleti olan michael jordan özelinde chicago bulls takımının iç işlerine odaklanmış, çok daha iyi olabilecek belgesel.
izlenmeye sunulduğu gibi, bütün bölümleri arka arkaya saydırmıştım. özellikle son 2 bölüme kadar jordan'ın aile hayatına dair hiçbir ayrıntı verilmemiş olmasına, bulls'un "second three-peat"'inin belgeselin hemen hemen tamamını etkileyen boğuculuğuna (three-peat: takım sporlarında 3 kere üst üste şampiyon olmak), karl malone, jerry krause ve patrick ewing gibi belgeselin kolonlarını taşıyan isimlerin belgeselde yer almamasına (ölümünden önce krause'a teklif yapılmış ama kabul etmemiş, malone ve ewing "böyle bir işte yer almayız" demişler), carmen electra ve jerry seinfeld gibi anlatılan içerikle ilgisi minimum olan önemsiz insanlara verilmiş sürenin popülerlik adına yapıldığının göze sokulmasına ve son 2 bölümün sanki 4 bölüm olarak çekilip sonradan kısaltıldığını hissettirmesine üzülmüştüm. gene de, yapılmış en iyi basketbol belgesellerinden biri olduğunu yadsımak, çarpılmakla eşdeğer olacak. sadece ve sadece kobe'nin önümüzdeki yıl gelecek belgeseli the last dance'e rakip olabilir artık.
murat murathanoğlu belgeseli şurada güzelce değerlendirmiş ve benim gibi kafasına takılan eksiklikleri uzun uzun anlatmış. belgeseli izlediyseniz, ona da bi' göz atmanızda fayda var.