Halk arasinda ‘yakisikli’ kisileri tabir etmek icin de kullanilan kelimedir. Gecen gunlerde basima gelen bir olayi anlatmakta fayda goruyorum. Onemli bir konuda fikir alisverisinde bulunmak adina arkadasim ile bulusmaya karar verdik. Uzerime hemen bir t-shirt bir pantolon cekip ciktim evden. Arkadasim ile bulusacagimiz kafeye dogru denzel washington tarzi bir yuruyus ile ulasmaya calisirken yanimdan gecen iki tane hanimefendinin dediklerine kulak kabarttim. Tam olarak sunlari soylediler,
- Damla baksana ya ne kadar yakisikli bi adam ya
- Ayyhh valla dogru soyluyorsun merve! Boylu poslu birde
- Ay valla heykel gibi cocuk!
Cok mutevazi bir insan oldugum icin biraz yuzum kizardi. Sari uzun saclarim ruzgarda ahenk ile dalgalanirken adimlarimi hizlandirdim.
antik çağdan kalma heykellerle dolu bir ülkede yaşadığımız halde günümüzde heykel sanatı bulunduğu yere adres işareti olacak kadar nadir ve göz ardı edilmiş bir sanat dalıdır.
Bir muzeye gittiginizde bir heykele bakip artislik yapmak isterseniz...(fularinizi takin himmm falan diye sesler cikarip) kabaca tahmin sudur:
- misir yada hitit heykelleri gibi küt, hareket yok vs ise... arkaik donem
- okullardaki ataturk resimleri gibi 50 yasindaki adamin yuzunde cizgiler vs yoksa... klasik donem
- heykel olabildigince gercekci ve yuz cizgileri vs var ve yunan sehrinden cikma ise... helenistik donem
- helenistik donem gibi ozelliklerde biraz da gec donemse... roma donemi
(Helenistik donemle romayi bir bakista ayirmak got ister o ayri)
beşeri ürünlerden olan yazı, resim ve heykel sanatı olarak cisim, tarihin ilk safhalarından itibaren kendini gösterir. ilk insanların ortaya çıkardığı ürünlere baktığımızda tabiatta görülen canlıların resmedilmesi şeklinde formlarla karşılaşırız. insandaki gelişmelere paralel olarak kurulan kolektif yapılar, çalışmalar birtakım ilkel devlet tarzı oluşumların ortaya çıkmasını sağlamış, bu yolla etkileşimin artıp daha modern toplumların ortaya çıkmasıyla insandaki sanat zevkinin de arttığını bizlere göstermiştir. modernizim ile beraber insandaki medeniyet oluşturma arzusu canlanıp teknolojiyle beraber insan ömrünün uzaması, bilinçaltındaki yok olma korkusu, insanı ölümsüzlüğün yollarını araması için motive etmiştir. diğer taraftan tabiat olaylarına karşı duyulan acziyet sebebiyle insanüstü varlık mefhumu yaratılarak düşüncelerde soyut olarak gezen tanrı kavramı cisimleştirilip heykellere yansıtılmıştır.
tanrının bir sureti olarak görülmeye başlanan bu soğuk ve cansız kayaların sonsuz yaşamı sembolize ettiğini düşünen insan, yok olmanın korkunçluğuna kendisini bir türlü ikna edemeyerek kendisini tanrı ile bir görmeye başlamış, dünyanın birçok yerinde örneklerini görebileceğimiz üzere zihninde sonsuz yaşamın var olabileceği öte bir dünya yaratmıştır. mevcut dünyada önce kendi zihniyle oluşturduğu tanrı kavramına kendisini de yanına koyarak her ne kadar emin olamasak da bu dünyada ya da öte dünyada ölümsüzleştirmiştir. işte bu ölümsüzlüğü yazı ve resim tek başına tasvir edemez düşüncesiyle silüetini ve vücudunu taşa oymuştur. bu heykellerin mümkün mertebe kusursuz olması gerekmekteydi. ne kadar kusursuz ise o kadar tanrısallığını ilan edebilecek, tanrının sahip olduğu güce o kadar sahip olduğunu ispatlayacaktı, yani bir nevi gövde gösterisiydi; ölümle ve kendi oluşturduğu tanrıyla dalga geçen bir gövde gösterisi.
bu gövde gösterisi, günümüzde de kendini göstermeye devam etmektedir. ana tema insan vücudu ve siluetinden çıksa da insan kalabalığı içinde kaybolmak, zihnin en karanlık noktaların açılmasını tetikleyip günümüz insanının kolay kolay anlayamayacağı bir somutluğa sahip heykeller karşımıza çıkmaktadır. belki de o yüzden bir resmin karşısında oturup saatlerce resmin neyi tasvir etmeye çalıştığını anlamaya çalışıyoruz. o yüzden sanatçının elinden çıkmış bir heykele ucube diyoruz. bu sanat, insanın en bastırılmış duygularının somutlaşmış hali iken bu somut varlığın tamamen bir soyutluk içermesi de ciddi anlamda bir hünerdir.