romalı bir u göğüsleyebilir ancak
u'nun yumuşaklığını
tacitvs'taki
lvcretivs'taki u olarak
gecenin her kuşatmasında
çarpışıp çarpışıp
geri çekilmeyince
değişir kendini v'yle
çünkü daha bir güçlülüktür
köşeli olmak
konumuz nedir ne değildir
herhalde değildir ateşi yeniden bulmak
suyun sözlüğündeki anafor
hatırlatmadan bulurken bizi
sinemalar filimler geçerler
bazan paris'te bazan
mecidiyeköyü'nde filân
pazar da kurulur elbet bu arada
domates yeşil fasulya
naylon terlik köfte ve duman
zürih'te mürih'te birtakım anlaşmalara
imzalar konulduğu zaman
güneş açık bir şarkıdır aklımda
sen de yanımdasmdır ama
uzaklarda
belki her şey uzakta
belki yerden ve gökten
belki senden ve benden
belki ikimiz birlikte olmaktan
yalnızlık ne zordur ne de ayıptır
sen gene de bunu bir aşk mektubu bil
ama bil ki biziz bu uzaklığı yapan
her ne kadar yerini e-posta'ya terketmiş olsa da kullanma şansına erişmiş olanların asla unutamayacağı iletişim aracıdır. çünkü kendisi bir e-posta'dan binlerce kat üstündür.
ne bileyim, yurt dışından edindiğiniz mektup arkadaşın mektubun içine koyduğu isveç'e özgü kurutulmuş yaprakları görüp mutlu olmanın, yahut sevgiliden gelen, mis gibi, buram buram parfüm kokan, postacının bile göz kırparak teslim ettiği zarfı özenle açıp her sayfayı ayrı ayrı koklamanın tadını unutmak ne mümkün. o yüzden bana hiç e-posta daha hızlı, daha pratik, daha ekonomik diyerek gelmeyin.
geçen gün bir şeyler ararken bir çekmecenin dibinde lise zamanından kalma mektuplar buldum*.
saklamışım. yaz tatillerinde herkes başka bir yere dağılır, yaz boyu kankalarla iletişim mektuplarla sağlanırdı. başka bir şey yoktu ki. telefon desen o bile yok. şimdi bir saat telefonsuz kalsak yoksunluk duygusuna kapılıyoruz.
mektup yazardık biz. ama öyle a 4 kağıda filan değil. bir yaratıcılık yarışı vardı o zamanlar. ilaç prospektüslerinin arka yüzünden tut, kenarı işlemeli mendile kadar her türlü şeye yazılmış bir mektup yığını var elimde. cicili bicili kagıtlardan evde yapılan zarflar içinde gönderilmiş. hatta, hatırlıyorum bir tanesini postacı sinsi sinsi gülerek getirmişti. iki densiz bir araya gelip mektup yazmışlar, bir de üstüne hacı misi dökmüşler. kimbilir posta torbasında kimlerin mektuplarına sindi o koku.
nereden baksan 35-40 yıllık bu mektuplar, içleri de günlük lafazanlıklarla dolu. edebi bir tür olarak mektup denen şeye örnek teşkil etmezler yani. yine de kıyamadım. tekrar koydum aynı yere. sonra aklımdan geçti. bu devirde mektup yazan, okuyan kalmış mıdır diye.
konuştuğum birkaç insana davetsiz bir misafir göndermek için oda numaralarına mektup yazıp göndermiştim. okuduklarında ne düşündüler, zarfı gördüklerinde ne tepki verdiler. elbet merak ettiğim şeyler. ancak davetsiz bir misafir kendini belli etmemeli.
japonya'da hala varlığını sürdürmekte kararlı olan haberleşme aracı.
hala mektuplaştığım 1-2 tane mektup arkadaşım var ve mektup arkadaşlığı hala devam ediyor orada. orta okulda başlıyorlar mektup arkadaşları edinmeye. bazı okullar da teşvik ediyor bunu.
Telefonda konuşamam bilirsin Mektuplarıysa ertelerim hep, belkide yazım çirkin diye. Çok düşündüm, çok kurdum Karar verdim hep vazgeçtim,ama sana yazabilirim nihayet. Aslında söz vermiştim,duygularımı kilitlemiştim, ta ki sen açana dek. Korkma sevgi dilenmeyeceğim ama bilirsin beni işte Bitiririm her şeyi bir dikişte
Napim? Aşk bu, savaş bu binlerce yıldır sürüp giden Aşk bu, savaş bu kadın ve erkek arasında
Artık saymıyorum yılları, bana deyip geçen hayatları Zaten pek de sevmem insanları Ama kimi dostlar var sevdiğim, sokak köpekleri beslediğim Bazı güzel anılar biriktirdiğim Tutku garip bir şey ve çok vahşi Ve çok hırslıydım zaten bende o yüzden de yağmaladım seni... Kolay değildir bilirim,bir aşkı bir kalbe koymak Hele bir başkasını severken sen
Teşekkürler, bir zamanlar beni çok sevdiğin için Bu mektup da olmadı,kelimeler toparlanmadı, işte şimdi çöpe gidiyor Yine de mektubuma son verirken Seni her zaman çok seven Ben