hoşçakal, dostum, hoşçakal, mutluluklar. sevgili dostum, yüreğimde yaşayacak anın, sonunda ayrılık yazgısı olsa da insanın. hoşçakal dediğimiz gibi buluşmak da var.
hoşçakal, dostum, el sıkışmadan, suskunlukla sakın üzülme, nedir bu gözlerindeki hüzün? şu yaşamda yeni bir şey değil ki ölüm, ama pek öyle yeni sayılmaz yaşamak da.
ölüm anında ne yapıyor olacağıma merak ediyorum en çok. ölmem değil de, ölürken ne yapıyor olacağım. son günlerde ölümden sonrası hayata, ölümden sonrası önümüze açılan iki gezegenin varlığı üzerine kafa patlatıyorum. var mı yok mu kestiremiyorum. ne cennet olduğunu biliyoruz ne cehennem. çünkü ölenlerden henüz haber gelmedi.
bence bizi korkutan ölüm değil de nereye gideceğimizi bilmemenin verdiği bilinmezlik korkusudur. biz bunu ölümle bağdaştırıyoruz. insan bilmediği şeylerden korkar en çok. nereye gideceğiz? hadi gittik misafirliğe. ya çok sıkılırsak? annemizin eteğini ne kadar çekiştirirsek çekiştirelim kısır yenilip çay bitmeden misafirlikten kalkılmayacaktır. bu demek o kapıdan içeri girildi mi bir daha hiç çıkamayacağımız.
cennet ya da cehennem değil de ya canım çok sıkılırsa. bir de sonsuzluk hali var. bir sürü sorular. bir sürü sorular.
ölümden sonra ne var diyorlar ya hep, ben de diyorum doğmadan önce ne vardı? aynısı olacak işte. yani boşluk, bilinçsizlik, yok oluş. bedenimiz toprağa karışıp böceğe, bitkiye besin olacak, doğa bir şekilde geri kullanacak.
Ya yalnız kalacağımız ya da yalnız bırakacağımız bir son. Tüm canlılar tadacak elbette ama ölümden de beter bir şey olduğunu, ölüm size bir damın deliğinde tek başınıza duvarları seyrettirdiği zaman anlıyorsunuz...
Hep hüzündur ölüm, hep bi vuslat. Ama en kötüsü bir daha hiç göremeyecek olmaktır.
Her cenazede cenazeyi çukura koyup üzerini tahta ile kapattıktan sonra toprak atmaya başlayınca irkiliyorum. O tahtalarin altindan her toprak atılınca gelen patir patır ses hep ürkütüyor, bugün yine ürküttu.
Hey selam,
ölümü özleyen tek deli ben miyim diye merak ediyordum. Ölmek ne kadar zor ya derken bir deliye rastladım. Bana içinde bir takım sayılar olan renkli küçük bir kağıt uzattı. Kağıdı alır almaz elimden tutup -şşş bu çok özel bir parça- dedi. Ne olduğunu anlamak ici kağıdı açtım ve üzerinde yazan 3 TL yazısını gördüm. Gerçekten aklım çok karışmıştı. 3 TL yazan bir kağıdin nesinin özel olduğunu anlayamadım. Deliye döndüm ve sordum, -1000 TL var mı? Eğer yoksa ben de yokum dostum.-
Suratima şok içinde bakarken cevaplayamadi dogal olarak da muhabbetimiz bitmişti. Onun için bir kağıda 10.000 TL yazıp verdim ve yoluma devam ettim.
Ölüm bana sırıtarak gel Ölümü öp n’olur Yüzünde,o tanıdık riyakarlık Çünkü nice dost dediklerim, Sarılıp öptüklerim, Suratlarında aynı eda Ve sahtekarlık
Elbette haksın, haktan gelirsin Kimi gördük ki, Dünyaya kazık kakmış da kalmış Heykelin bile dikilse Sen öldükten sonra Bakarsın tepene kuşlar kakalmış
Cahar atıp şeş oynasam Gene yenersin beni Ölüm bana gülerek gel Ölümü öp n’olur Sırtımdan vurdurma beni Alnıma sık kurşunu Karşıma geç,yüzüme bak ve Öttür baykuşunu..
Beni sordun mu ölüm İkiz kardeşin doğuma Bağlayan ne çözen ne Bu hayat denen düğümü Kimi havyar yerken Kimi soğan cücüğünü Üç beş arşın beze sarar Öyle gidersin
tüm canlılar için yaşamın sonu, yaşam olmaksızın sonsuzluğun başlangıcı. semavi dinlere göre ise; ikinci sonsuz yaşamın başlangıcı. ek olarak müslümanların, dinsiz olan insanları mantıklı açıklamalarla ikna edemeyince, ''ölünce görürsün'' şeklinde tehdit ettikleri durumdur.