1. Güzel bir akşamüstünü hiçbir şey düşünmeden izlemek isterdim. düşündüklerimizi anlatmak bu kadar zor olmasın isterdim. ilerideki sokaktan sağa döndüğümüzde karşılaştığımız manzaraya görmeye kıyamayarak bakalım isterdim. ve tüm bunları birinci çoğulla yazmamın sebebini somut olarak görebilmek isterdim. çünkü atfedilen tüm kutsiyete ve çekilen çileye rağmen iki kişilik bir "biz", ne çeşit bir ilişki olursa olsun, olmaya kıyılamayacak kadar güzel olmalıdır.

    herkes ya aklından geçenleri kolayca paylaşabildiği ya da unutabildiği anları seçer. anlar nasıl olursa olsun geçen zaman aynıysa gerçekten, kimse buna tamamen inanmamı beklemesin. benim hala o köşebaşında gözlerim, tek başıma bakmak istemiyorum oraya ilk defa.
    bir yeri ilk beğenişinizde ağzınızdan dökülen sıfatlara engel olamazsınız, kimse duymayacak olsa mı daha saçmadır onları söylemek yoksa zaten görenler de sizinle aynı şeyleri düşünüyor olsa bile mi?
    Bunun gibi buradan bakınca, aynı şeyi düşünüyor olsak bile söylemek çoğu zaman iyi hissettirir. Söyledikleriniz hissettiklerinizi karşılamıyorsa bile çoğu zaman iyi hissettirir. Duyduklarınız, söyledikleriniz kadar güzel değilse bile çoğu zaman iyi hissettirir.
    Anlatmanın bu kadar zor olması o iyi hissetmenin kendisinden alsa da kaynağını, zaten zor olmasa bu kadar iyi hissettirmezdi diye avutuyorum kendimi.

    Ayrıca apaçık belli ki güzel bir akşamüstünü hiçbir şey düşünmeden izlemek isterdim derken bile, aslında o köşeyi düşünerek izlemek isteyeceğimi biliyorum.
    #250808 cassiopeia | 4 yıl önce
    0kişiye özel 
  2. klişe bir "gidelim buralardan" isteği değil bu, en azından klişe olan tarafı orası değil. ben dönelim buralara diyorum.

    uzun bir yol bahsettiğim. radyoyla başlayacak ama kulaklıkla devam edecek. güneşle başlayacak ama rüzgarla devam edecek. şununla başlayacak ama uykuyla devam edecek.

    sessizlikleri doldurmak zorunda hissetmeyecek kimse. kimse fazla acıkmayacak, fazla susamayacak, fazla kirlenmeyecek. acele etmeyeceğiz. bilmediğimiz yerlerden geçeceğiz. nereden geçtiğimizi hatırlamayacağım. sürekli susmayacak, sürekli konuşmayacağım. sesleri susturmak zorunda hissetmeyecek kimse.

    düşündüğün kadar uzun da sürmeyecek. birkaç manzara, birkaç şarkı. ben çizeceğim rotayı sen uyurken, yakınlara doğru uzaklaşarak tek başımaymış gibi. sonra iki kişilik yollara gireceğim. neredeyse benim de uykumu getirecek kadar güzel bir yol burası, neredeyse günlerce uyutmayacak kadar.

    biz kaçmayacağız, yalnızca dinleneceğiz. uzaklara gitmeyeceğiz, eve döneceğiz.
    keyfim yerinde. iki sigara alacağım yanıma. biri sana biri bana. ama biliyorum, sen kendininkini de bana vereceksin.
    #255889 cassiopeia | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0kişiye özel 
  3. şimdi burası boş bir sayfa öyle değil mi?
    benimse yazmaya karar verdiğim veya yazmaktan vazgeçtiğim her türlü kelime bu sayfada oraya ait hissetmeyerek duruyorlar.
    ...

    bunları size var olmayan bir yerden anlatmak isterdim. sadece bunları anlatmam için bulunacağım bir yerde, istediklerimi -hatta istemediklerimi- anlatıp dönmek isterdim.
    kalbim küt küt atıyor ve ben yerde oturuyorum. gözüm kapalı, elim göğsümde. odaklanmak gibi bir amacım yok çünkü başaramayacağımı biliyorum ama ilk defa somut olarak kalbimin sesini dinliyorum. kalbim normal ritmine girene kadar dinliyorum ve o anın güzelliğinde kendimi tutamıyorum. yavaşlarken nereye kadar yavaşlayacağını bilmiyorum, doğru cevabın durana kadar olmasından endişe ediyorum. bunu resmen hissediyorum, o an ölecek gibi hissediyorum.

    şu an bu paragrafın durduğu yerde bir şeylerin sade bir şekilde anlatımı vardı. ama bu kadar dümdüz anlatmaya hala hazır olmadığımı fark ettim, veya istediğimin bu olmadığını.
    umutsuz veya baştan aşağı mutsuz değilim. sadece bir şeyleri tanımlamak konusunda pek iyi iş çıkardığım söylenemez. her biri somut yara izleri bıraksa nasıl olduklarını anlatmak daha kolay olurdu.
    "Her şey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken
    Buldum buluşturdum kendime geldim" diyebilmek isterdim sizlere.

    ...
    şimdi burası boş bir sayfa öyle mi?
    benimse burayı kirletmek için aradığım kelimeler söylenmiş olmakla da söylenmemiş olmakla da tatmin olmuyorlar.

    #256903 cassiopeia | 4 yıl önce (  2 yıl önce)
    1kişiye özel 
  4. doğmadan hemen önce bedeni tam ortadan ikiye bölündü. karnına, başka bir bütünün yarısı eklendi. orada olmayan yarımın konumuyla ilgili hiçbir şey hiç kimseye söylenmedi.

    insan doğdu, yaşadı, büyüdü. karnındaki yarım yüzünden kalan herkesten farklı nefes aldığını hiçbir zaman anlamadı çünkü kelimenin tam anlamıyla, o doğduğundan beri böyleydi. ağrı kesiciyle kolayca geçebilen ama tamamıyla hiçbir zaman kaybolmayan bir ağrı gibi huzursuzluğun benliğinde -onun bir parçası olarak- yer ettiğinin farkına varmak hem zor hem de zahmetliydi.

    diğer yarımın var olup olmadığıyla ilgili bile bir bilgi yokken, bu huzursuzluğun ismini koymanın imkanı da eşit derecede belirsizdi. basit tabiriyle sürekli bir yerlere çekilme hissiydi bu. koskocaman bir su kütlesinin dibi veya bilinmeyen bir gezegenin arkası olabilirdi söz konusu yer. ayağa kalkamayan biri için iki adım ötesi olabilirdi. göremeyen biri için kırmızı ve mavinin farkı olabilirdi. kimi zaman doğal kimi zamansa son derece yapay engellerden dolayı varılamayacağı belli bir yer olduğuna dair duyulan şüphe, bazı zamanlar dibe vuracaktı. istisna yoktu, geçen zaman geri gelmeyecekti. insan deneyerek veya deneyemeyerek küçülecek, yaşamayı öğrenecek, bir gün bu yarımın varlığını görecekti. bazen uzun süreler unutacaktı bunu, bazense ikide bir hatırlayacaktı.

    göz önündeki örneklerden her bahar çiçek açan ağaç ve her gün doğan güneş gibi, o da kendi döngüsüne kapılacaktı. yağmur olup yağacak, yeni baştan gökyüzüne yükselecekti.
    yeni bir gün, damarlarında dolaşan o yarım parçaların üzerindeki kontrolü kadar iyi geçecekti. denemeyi öğrenecekti.

    böylesine bir arayış kimi zaman büyük bir lütuf kimi zamansa çekilmez bir eziyettir.
    #261021 cassiopeia | 4 yıl önce
    0kişiye özel 
  5. ne çektiğin nefes ne damarlarındaki kan yetiyor sana. zamanla biten bir şeymişsin gibi hissettiriyor yenilenmeden mahrum hücrelerin. farklı tonları karıştırarak elde ettiğin rengin aynısını bir kez daha elde etmek bu kadar zorken, bir sabah uyandığında tam soluk borunda bekleyen bir hissin bu kadar aynı olması olağan veya adil gelmiyor bana. duyduğun bir söz veya bir ses tonu mıknatıs oluveriyor; beyninin kıvrımları arasına konulmuş bir demir parçasını çekip çıkarmaya çalışırken o, başına ani ve keskin bir acı saplanıyor.

    sigara kokusu geceleyin bambaşkadır, biliyorum. kelimelerle anlatmana gerek yok. duyuyorum. gözlerinin içine bakmadan inanıyor, yüzünün arkasındaki kömür karasını ardından baktığımda görüyorum. sen bir ayna değilsin. ben bir yansıma değilim. ikimiz de buradayız ve ikimiz de buna muhtacız.
    zarar hiçbir zaman somut değildir, diye geçiriyorsun içinden upuzun kelimelerle. bu öyle bir şeydir ki bunu duyan insan ya çoktan biliyordur ya da asla anlatılamaz. bunların farkında olanlar çıksın yollarına, diye diliyorum ben de.

    geçmişten kaçarak yaşadığım günler geçmiş oldu ve ben onlardan kaçarak yeni geçmişler yaratıyorum. ne taraf doğru yön bilmezken elimden gelen tek şey kuzeyi bulmak. bir sonraki adımları düşünmekten usanmış, onlarca yeni kelime türetmiş ve tüketmişim adımlarımı atarken. kalbim her attığında benliğimden bir şeyler eksiliyor, çalınıyorum. koşuyorum ve kesiliyorum. akıyorum oluk oluk.
    ne çektiğim nefes ne damarlarımdaki kan yetiyor bana.

    sineye çektiklerin tırmalar göğsünü gün yüzü görebilmek için. er ya da geç.
    #264311 cassiopeia | 4 yıl önce (  4 yıl önce)
    0kişiye özel 
  6. toprağa karışıyormuş gibi uyurdu adam bazı gecelerde, mezardaymış gibi uyandığı gündüzleri gördü gözleri. tahammül edemediklerinin yerini umursamazlığa, onu güldüren şeylerin yerini umutsuzluğa isteksizce bırakışını takip etti, o isteksizliği de yok oluşu. biliyorum. her gün biraz daha daraldı o ara sokak sanki, her gün biraz daha zor geçti oradan. geçen aylarda her gün durduğu yerlere kalabalık meyhaneler açıldı, sevmez oldu o sokakları da. yere doğru baktı bir an, "üzerine alınma, sana çok benzeyen birini gördüm yalnızca" diye konuştu denize doğru. sözlerine bir kılıf uydurması gerekirdi çünkü. gidesi vardı buradan, ne fazlası ne azı. eve döndü ve çıktı, kapıyı bile çekmeden, kılıf uydurmadan.

    pek konuşmazdı, çok bakmazdı da. kendi kendisine ancak yeten alelade bir adam; dışarıdan bakınca boş boş dolaşan serserinin tekiydi. avareydi. karşı evin penceresinin bile panjurlarını fark etmemiş, ne zaman açık ne zaman kapalı olduklarını burada oturduğu yıllar boyunca bir kez bile merak etmemişti. oysa o panjurlar karşı evdeki adamın kendinin değilse bile içinin umrundaydı. yağmura yaşa göre değil, gününe göre açılırdı perdeler. kimi zaman sık sık balkonda dururdu, bazen art arda sigaralar yaktığı estetikten uzak kavanozunun doluluğundan anlaşılırdı. bir kül tablası alamayacak durumda değildi adam, bir kül tablası almanın fark etmeyeceğini düşünecek durumdaydı.

    neyse, çoğu zaman yavaş yavaş yürür hiçbir işi olmasa da evde durmayı sevmezdi. dört duvar üzerine çekilir, çatı tepesine inerdi. zannetmeyin ki bundan kaçtığı için sürekli geziyordu, kendisi uyurken üzerine duvar örtmeyi sever, sabaha kadar kan ter içinde uyanmaktan şikayet etmezdi. hissettikleri geçen yıllarda bir eski trenin sondan üçüncü vagonunda gitmişti neresi olduğunu bilmediği bir memlekete. ne bir heves ne bir imtina geçerdi ruhundan, ne bir 'of!' ne bir gülüş duyulurdu ağzından. derme çatma apartmanın terk edilmiş gibi duran bir dairesi çıkmıştı karşına. arayıp bulmak onun lugatında olmayan kelimelerse de kalacak yerini değiştirmesi gerektiğini anlamıştı,

    "her gün selam verdiğim ağaçların gölgesinden,
    hoş geldin."

    yazılıydı en küçük odanın ufak penceresinin hemen solunda.

    pencereden dışarı baktı, karşı apartmanda bir adam sigarasını söndürüyordu kirlenmiş bir kavanozda. gülümsedi, yıllar sonra. ağladı hatta.
    #267067 cassiopeia | 4 yıl önce (  2 yıl önce)
    3kişiye özel 
  7. ;

    Hem hiç bitmeyecekmiş gibi gelen hem de en hızlı geçen bu yılın ardından bir trenin son vagonunda yarısını yüklediğim evim, hayallerim ve kaygılarımlayım. Kendimi bildim bileli kutsadığım “emek”, bitmek bilmeyen çaba ve çalışkanlık kavramları hiç bu kadar oturmamıştı kafamdan soluk boruma kadar. Ve bu cümleyi kuracağımı bilseydim, son 5 yılın 4’ünde kendime hayret ederdim.

    Yapılacaklar listeleri ve yapılacaklar listesi yapmaya kalmayan vakitlerin, uykusuz günlerin ve gecelerin, asla kapanmayan telefonların ve bitmeyen e-postaların içinden kendimi kıyıya nefes nefese atmanın, telefonumu kapatabilmenin, ulaşılamamanın gününü sayarken geçti onca ay. Başardım, çıldırıp her şeyi duvara fırlatmadan bitirdim. Kaldırdım, rafa koydum. Merdiven boşluğunda yapılan “yeter, bitti. gidiyorum.” konuşmalarının her birinde ikna oldum kaldım. Her seferinde “haklısın canım, git bir nefes al” demeni umarak aradığım zamanlarda “hayır hayır kalıyorsun, kalıyoruz.” Dönüşlerine minnettarım. İyi ki diyeceğimi biliyordum içten içe, ama hiç sesli söylemedim çekilen çileye ithafen.

    Hayatımda ilk kez, boğaz ağrısından konuşamayarak dümdüz yatarken, kafamı kaldıracak halim yokken kendi kendime uyumadan önce “ben bu kadar çalışmak istemiyorum” dedim. Ondan birkaç ay sonrasında gecenin bir vakti biten işlerden kafamı kaldırdığımda sabahtan beri yediğim tek şey olan bir bisküvi çöpünü atıp çıktıktan sonra metro istasyonunda “ben bu kadar çalışmak istemiyorum” diye ağladım kollarında. Ben mi kaldıramadım yoksa gerçekten bu kadarı insan haklarına aykırı mı hala emin değilim. Bunu sesli söyleyince diğer insanlar inanmıyor, “sen mi?” diyorlar. Evet, ben.

    Tüm bu olanlar kendimle ilgili birçok farklı şey fark etmemi sağladı elbette. Bazı kararları geçmişte çoktan almış olmama mutluyum şimdi, bu yorgunlukla giremeyeceğim yollara saptığım ama şimdiki halime düşünüp taşınma fırsatı da yarattığım için. İşler hala biraz karışık ama tek ihtiyacım olan şey dinlenmek.
    Şimdi gidiyorum, yarım kalan hiçbir şey bırakmadan. Burgazada’nın koylarından, kütüphane köşelerinden, metro istasyonlarından, sabahına kalınan gecelerin gündoğumlarından, Kalamış’tan, 20metrekaremizden, odamıza giren kelebeklerden toplandım. Bunu hak ettim.

    Yepyeni kaygılarla, gülümsemenle, yeni saçlarla ve yeni bir günbatımıyla,

    Görüşmek üzere.
    #277686 cassiopeia | 3 yıl önce
    2kişiye özel 
  8. oneylül. Özlem.

    Hissettiklerimin ismini veya yerini tam olarak bilsem yine böyle biri olur muydum diye düşünüyorum. Bu konuda ne hissettiğimi de -elbette ki- bilmiyorum.

    Bir adım ötemde duran su ve bir adım gerimde duran ağaçların arasında, nerede olduğumun tam olarak farkında, öyle farkında ki bunu fark etmemiş, öyle farkında ki aksini düşünmemiş olmak bir hayal. En azından cümlenin ikinci yarısı.

    Tüm bu sancılı saçmalamaların ardındaysa insan yalnızca bir anı kumbarası. Üstüne düşündükçe anlamsızlaşan onca seçimin arasında çalkalanan vakti geçmiş bir varlık.
    Öyle olsa da böyle olur muydu, bu olsa yine şu olur muydu diye düşünmekten yarar görmedim. “Düşünmekten de yarar görmedim” demek isterdim ancak bir tarafım buna lanet okurken öbür tarafım buna minnettar.

    Hatırlamak suysa farkındalık deniz suyudur.
    Hatırlamak öyle bir şeydir ki hatıra kelimesi hiçbir zaman mutlu etmez. Mutlu anı yoktur, en çok hatırladıklarımız en çok ağladıklarımızdır.
    Tüm bunlara rağmense kimse -ve ben- unutmayı istemez.

    -

    Seninle adalar vapuru beklerken karşılaşsak bu yazdıklarımdan kafamı kaldırır yüzüne bakardım. Yüzünü görmeden sen olduğunu anlar, sana bakmadan burda olduğunu fark ederdim. Söylemek istediklerin neler de söylemiyorsun diye düşünmeye başlar, düşündükçe konuşurdum. Hiçbir zaman tam olarak bulamadım bu düşündüklerimi. Her ayrıntını tanıdığımdan hiçbir zaman emin olamadım. “Şu dünyada toplam 5 cümle kurma hakkım kalmış olsaydı en az 3’ünü senin yanında harcardım” derdim. Öyle yapardım. Kalan 2’sini de sana hediye ederdim. Gerçekten dinler, gerçekten anlatırdım.

    -

    Oysa gerçekten mutluyuz. Bunu gözlerine bakamadığımda bile biliyorum. Burgazada’da iniyor hemen iskelenin yanında oturuyoruz. Akşama kadar yokuş çıkıyor sabaha kadar yokuş iniyoruz. Eve dönüyoruz. Sımsıcak havadan bile rahatsız olmuyorum. Sense bunların hepsini bilsen düşünmemem için beni ikna etmeye çalışırdın. Ve bu öyle bi diyalogtur ki ben, senin repliklerini senden daha çok ve çok daha önce düşündüğümü düşünür, sen söylediğindeyse hiç aklıma gelmeyen yepyeni şeylerle karşılaşırdım. Bulutlarım dağılırdı. Gülüşürdük. Yeni bir an’ı olurdu o kadar.

    -

    Zaman zaman yazılanları okudum. Ağladım. Kendime bir melisa çayı yaptım. Senin güzelim cümlelerini dinlerken kokusundaki geçmiş zamanı ve uykusuzluğu söküp seni işledim. Teşekkür ederim. “İyi ki varsın demek geliyor içimden”. İyi ki varsın.

    İkiekimde. Bu sefer gözlerinde.
    #280118 cassiopeia | 2 yıl önce (  2 yıl önce)
    0kişiye özel 
  9. bu aralarki haleti ruhiyem biraz sallantılı. Zaten ne hissettiği eksternal stimuluslara bu kadar bağlı biri olarak hislerimin düşe kalka ilerlemesi de çok normal. bazı şeyleri hatırlayıp affetmeye çalışmakla, bazı şeylere yaralanmakla meşgulüm. hiçbirinin üzerine çok düşünmemeye çalışırken şu söylediklerimin üzerine çok düşünmeye meylediyorum. durmaya çalışıyorum. devam ediyorum.

    içimde birikenleri yazma zamanım gelmiş ama bu yazı güzel mi olacak, çirkin mi olacak, öfkeli mi olacak, umutlu mu olacak ben de bilemiyorum. uzun zaman önce yürüdüğüm yollardan geçtim bugün ama düşüncelerim ve hissettiklerim ne kadar değişti ölçemiyorum. düşündüklerimi hatırlıyorum, hissettiklerimi az çok tahmin ediyorum. unuttuklarım elbette var. yine aynı süre önce oturduğum yerde oturuyorum. aynı yerde çalışıyorum, başka bir sınav için daha farklı düşüncelerle. ama arada sırada burada daha önce kelimelere dökmeye yeltendiğim "yarım", karnımdaki varlığını belli ediyor. görmezden gelmeyi deniyorum. Odaklanma yeteneğimi tamamen kaybetmekten korkuyorum. Bazı şeyler çok zor gelmeye başlıyor, bazılarından gözüm korkuyor, ne düşünsem bilemiyorum.
    Bazı düşüncelerimi kendime inat mı düşünüyorum yoksa gerçekler mi emin olamıyorum. Karar vermek zorunda kalacağımı biliyorum, erteliyorum.

    yaz akşamları ne kadar uzunsa yaz geceleri de o kadar bitmek bilmez oluyor. sırf geceleri uykum gelsin de uyuyayım diye hiçbir şey yapmayacağımda bile erken kalkıyorum, bunu geçirdiğim birkaç kötü yaz sonrası edinilmiş bir alışkanlık olarak ele alabiliriz. öte yandan, her şey için yeterince büyük olduğumu hem kendime hem etrafımdakilere kanıtlama külfeti altındayım.
    yaşayıp göreceğiz derdim hep, bazen o kadar unutuyorum ki yaşayıp da göremiyorum, geri dönüp bakmam ya da ileriyi tahmin etmem gerekiyor. Neyi bilmediğini bilirsen öğrenmek o kadar kolaydır ama bunca farkındalığın en işime yaramadığı nokta sanırım burası.

    iyi ya da kötü bir şey belirtmezken, iyi ya da kötü bir şey belirtmiş olma ihtimali ciddiye alıyor, tekrar düşünüyorum. kağıt kalemin buraya artısı bu, yazdıktan sonra hepsini silemiyorum. Bu burada durdukça dönüp dolaşıp düşünüyorum. Geceleri de sabahları da daha çok sevmeyi deniyorum. Deniyorum.

    “Yine de biliyor musun, bazen mesela hayatım filme çekilse şu zamanları nasıl çekerlerdi diye düşünüyorum. Sonra diyorum ki öyle bir şey yapılsa muhtemelen bunlar yalnızca ilk dakikalar olacak. Daha yeni başlıyoruz” diyorum. Böyle düşünmeyi çok seviyorum. ?
    #287742 cassiopeia | 2 yıl önce
    0kişiye özel 
  10. duvardaki takvim 19 Ocak 2025'i gösteriyor. Bu sefer 01.19.25 olarak. Buraya geleli 19 gün oldu.

    Hayatımdaki dönüm noktalarından bazılarını art arda yaşadığım aylardayım. O kadar değiştiren deneyimler oldu ki benim için yeni yıla girdiğimizi bile fark etmedim, aralık'tan ocak'a geçiyor olmak benimkilerin yanında daha az belirleyici kaldı yani. Hayallerimdeki bir yerdeyim, senelerdir uğruna çalıştığım hayallerimden birini gerçekleştiriyorum, yetersiz hissediyorum, yalnız başımayım, evi özlüyorum, bu yüzden suçlu hissediyorum, özür dilerim.

    zihnim bir şeylere gebe, ya da bir şeylerden hasta, kusmak üzere. bilmiyorum. basit cümlelerden, içi boş tanımlardan, normal nefes alışverişlerden çok uzağım. boğazımdaki kendini hatırlatıp duran yumruyu çözemiyorum, ne olduğunu sorduğumda cevap alamıyorum, çok çalışmak üstesinden gelemeyeceğim bir şey olmasa da kendimi ispat etme çabasıyla eziliyorum, bazı insanların gözündeki ilk izlenimimi öylesine önemsiyorum ki kendimle mücadele ediyorum. daha iyisini yapabilirdin, haksız mıyım? asla bilemeyeceğiz. Haklı olman mı daha korkutucu haksız olman mı bilmiyorum ve iki cevap da bana acı veriyor.

    acil servisin önünde yaşanan diyaloglarımın birinde "işte abi, ilk kez denediğim şeylere bile 'nasıl yapamam' diyorum" dedim. Abi "Ego işte" dedi. Beynimden vurulmuşa döndüm. Varlığımın kendimle bir ego savaşı olduğunun farkında bile değildim. Bu diyaloğun üstünden 1 aya yakın geçti, artık farkındayım. Ne değişti?

    Birazdan uyuyacak, yarın sabah erken kalkacak, 2 kupa kahveyle güne başlayacak varoluşsal sancılarımızı çalışarak atlatacağız canımın içi, zihnimizi bilimle meşgul tutacağız. Çünkü fonksiyonelliğini kaybetmeyen hassas ya da hasta insanlar, ego savaşçıları, laf cambazları, ilgi manyakları, drama hayranları aynen böyle yapar.
    Şükürler olsun.

    Alarm: 07.00
    Title: Another day, another slay.

    işte that's what I'm tryna say.
    #293578 cassiopeia | 2 ay önce
    0kişiye özel 
  11. "bir zamanlar küçük bir balıkla ilgili anlatılan bir hikaye duymuştum. küçük balık telaşlı bir şekilde etrafta koşar, gördüğü herkese 'okyanusu gördünüz mü? okyanusu arıyorum' der, sorarmış. bir gün yaşlı bir balık onu durdurmuş. 'okyanus mu?' demiş, 'şu an içinde yüzüyorsun'.

    'bu mu?!' demiş küçük balık, 'ah, bu sadece su.' "

    bilmiyorum. beynimin kıvrımlarında acı hissediyorum. hiçbir şey düşünmeden ve hiçbir şeye karar vermeye çalışmadan, verdiğim kararları değerlendirmeden, veremediğim kararları elden geçirmeden yalnızca durmak istiyorum. kulaklarımdan giren her bir ses tonunu ayırt ediyor, kendi konuşmamı bile duymak istemiyorum bazen. yaptığım her şeyin ama her şeyin daha iyi nasıl yapılabileceğini düşünüyor, düşündüğüm şeylerin bile daha iyi nasıl düşünülebileceğini arıyorum. iğrenç bir editör, kaba saba bir öğretmen, bakışları insanın beynini delen bir yöneticiyim sanki. kendime kızmadım da, hayal kırıklığına uğradım gibi uzun bir süredir. kendime zulmediyorum.

    üstesinden geldiğim her şey gözümde dünyanın en kolay işine dönüşüyor, yaptığım şeyleri zaten görevimdi olarak görmeye meyilliyim. bu konuda, ve birçok başka konuda da, kendimle başkası arasında inanılmaz sağlam duvarlarım var ve biri ne derse desin yıkılmıyor, eleştirirse başka tabi. o zaman da "çok biliyorsan sen yap" diyorum. mükemmeliyetçi olmamamız gerektiği hakkında nutuk atıyor, mükemmeliyetçi davranmıyor, öyle olduğunu iddia eden ve mükemmelden çok uzak olan insanlara gülüyorum. birçok insanı hiç ciddiye almıyor, her hareketlerini yanlış buluyorum. gerçekten sevdiğim çok az insan var.

    öte yandan bu kadar karışıklığı çevreme anlatmaya çalışıyor, çıkar yol sağlayacak yetkisi ve bilgisi olmayan (olması gerekmeyen) insanlardan medet umuyorum. aşırı kaygılı ve yer yer üzgün olduğum halde anne babama sürekli hiç üzgün değilim demek durumunda kalıyorum çünkü kimse beni ağlarken gördüğünde sadece yanımda durup üzülmeme izin vermedi. ağlama, ağlanacak ne var, kendini üzme dedi. ben de bir yandan kaygılanırken bir yandan kaygılandığım şeyin kaygılanmaya değer olduğunu açıklamak zorunda kalıyorum. hem çifte iş hem çifte stres kaynağı. en organiğinden.

    şu an içinde bulunduğum yer ve zaman dilimi birçok kez rüyalarımı süsleyecek güzellikte. buna rağmen nasıl gözümün ucunda bu kadar yaş akmaya hazır bekliyor, nasıl kalbim bir anda bu kadar hızlanıyor, nasıl hıçkırmaya başlıyorum ben de şaşkınım. kelimelerim yetersiz kalıyor, kendim bile çok anlayamıyorum.

    yani diyor ki sürekli varacağınız yeri düşünüp etrafınıza bakmazsanız, ne olduğunu anlamadan saçınız beyazlar, karnınız acıkır, gözünüzün kenarlarında kazlar dolaşır, bir gün uyanıp yaşlı hissedersiniz. ben bunu hep düşündüm ve umdum ki sürekli sadece varacağım yeri düşünmez de yaşadığım her günün farkında olmaya çalışırsam saçlarım bu kadar çabuk beyazlamaz, gözaltlarımdaki morluklar bu kadar oturmaz, gözlerimin kenarlarındaki kazlar oturdukları yerden kalkmazlar. öyle değilmiş. bu demekmiş ki, zaten olan olacak, iyisi mi sen "düşünme". ama benim bütün varlığım "düşünce".
    #293688 cassiopeia | 2 ay önce
    0kişiye özel