Bu filmi kâh gülerek, kâh ağlayarak, kâh düşünerek izledim; çok etkileyici, başarılı ve anlamlı bir yapım.
Mehmet Ada Öztekin'in yönettiği, Aras Bulut İynemli ve çocuk oyuncu Nisa Sofiya Aksongur'un başrolünü paylaştığı, Türkiye'de 2019 yılının en çok izlenen filmi. Oyuncu kadrosu ise birbirinden değerli oyunculardan kurulu.
Filmin aslında, Türkiye'de "Hücre 7 Mucizesi" adıyla vizyona giren 2013 yapımı bir Güney Kore filminden (orijinal adı Miracle in Cell no.7) uyarlama olduğunu öğrenince çok şaşırdım. Çünkü yerelleştirme oldukça başarılı şekilde yapılmış ve sıkıyönetim zamanlarında Ege bölgesinde geçen bir hikaye olarak işlenmiş.
Filmin konusu, bir köyde küçük kızıyla (Ova) yaşayan zihinsel engelli genç bir babanın (Memo), sıkıyönetim komutanının kızının ölümünden sorumlu tutulması ve idama mahkum edilmesinden ibaret. Olayı açıklığa kavuşturacak ve Memo'yu idamdan kurtarıp özgürlüğüne kavuşturabilecek tek tanık ise bir asker kaçağıdır.
Ancak filmin felsefi derinliği bundan çok daha öte. Bir yandan bir Güney Kore filminde geçen bir hikayenin hiç sırıtmadan nasıl başarıyla uyarlandığını görüyor bir yandan da benzer acıların ülke, ırk, kültür ayrımı olmaksızın her toplumda yaşanageldiğini, sonuç olarak; insani değerler gibi aslında pek çok acı, elem ve kederin de evrensel olduğunu anlıyorsunuz.
Toplumsal düzenin tesisi için kurulmuş sistem ve mekanizmaların dizginleri boşaldığında, kontrolsüz kaldığında bireyleri nasıl mutsuz edebileceğini; adaletin ve yargının bireylerin huzuru için ne kadar önemli ve değerli bir misyonu olduğunu hem ürpererek, hem de hüzünlenerek izliyorsunuz Memo'nun ve Ova'nın hikayesinde.
Memo'ya yapılan haksızlık gerçekten hüzünlendiriyor seyirciyi ama onu bu haksızlıktan kurtarmak için filmin finalinde kurgulanan planın meşruluğu da ayrı bir tartışma konusu. Seyirci olarak çelişki yaşıyorsunuz; hangisi daha yanlış diye. Adaletsizliğin kendisi mi, onu çaresizce kabullenmek mi yoksa bir adaletsizliği bir başka bir insanın canı pahasına gidermeye çalışmak mı?
çok başarılı bir yerli dram filmi. başrolde aras bulut iynemli var. ailece kahkahalarla başladığımız bugün hep birlikte bir film izleyelim dedik ve açtık.
şuan valide hanım ağlıyor, babam balkonda sigara yaktı uzaklara bakıyor. Ben de bi tık kötü olmadım değil.
Başrollerini Aras Bulut İynemli Deniz Baysal'ın Paylaştığı 2019 Kore Uyarlaması Film.
Filmin Konusuna Gelecek Olursak Film 1983 yılında bir Ege kasabasında küçük bir kız ölü bulunur.Ölen küçük kız sıkıyönetim komutanının kızıdır ve onun ölümünün sorumlusu olarak babaannesi ile yaşayan ve 7 yaşında bir kızı olan Memo görülür.
Geçenlerde Fox Tv'de Yayınlanmıştı. harika Bir film.Tavsiye Ederim
mehmet ada öztekin'in kaybedenler kulübü yolda ile adeta kendi elleriyle yok ettiği yönetmenlik kariyerini tekrar ayağa kaldırmak için çektiği apaçık belli olan, uyarlaması olduğu iddia edilen 2013 yapımı 7-beon-bang-ui seon-mul'dan oldukça farklı ilerleyen (ve bence bu nedenle uyarlama olarak görülmemesi gereken), aras bulut iynemli'nin müthiş başrolü sayesinde 2020'deki antalya altın portakal film festivali'nden 1 ödül ve 1 adaylık ile siyad'dan 1 adaylık kopartabilmiş, tutarlılığı süresinin uzunluğuyla ters orantılı olarak berbatlaşan 2019 yapımı türk filmi.
güney kore versiyonunu da izledim. doğrudan bir komedi filmi ayrıntılarıyla dolu ve "yong-goo" karakterinin izleyiciyi gülümsettiği anları kahrettiği anlardan daha fazla olan bir filmdi o. bizim versiyon ise, doğrudan '80 darbesi dönemini fonuna yaslayıp korkunç egoların gölgesinde hayatta kalmaya çalışan engelli bir baba hikayesi anlatmaya çalıştığı için bir süreden sonra dramın içinde yüzdüğünü fark etseniz bile, içinden çıkamadığınız bir dünyaya atıyor sizi. ben filmi hem boğucu hem sıklıkla sıkıcı hem de kırsal hayatın gerçekleri üzerine ettiği lafları boyundan büyük buldum. ilker aksum'un canlandırdığı "askorozlu" ve mesut akusta'nın canlandırdığı "yusuf" karakterlerinin sıfır derinlik içermesi, yurdaer okur'un canlandırdığı "yarbay aydın"'ın dönemin militarist bakışını çok keskin çizgilerle belirtmesi ve deniz baysal'ın canlandırdığı "köy öğretmeni mine"'nin hem içi boş hem de yapaylık içinde yüzen bir karakter olması beni filmin henüz yarısı dolmadan kendisinden soğutmuştu. iynemli olmasa, bitiremezdim büyük ihtimalle.
vasat olmaya çalışan romantik komedilerde bile yer yer ağlayan bir izleyici olarak 7. koğuştaki mucize'nin beklenen sonu ve gölgesinden korkulan darağacının filmin son kısmındaki gerçekliği tamamen yok etmesi nedeniyle, bir saniye bile duygulan(a)madım. gene de, son yıllarda, darbe dönemi ile ilgili yapılmış ve özellikle ege bölgesi içinde gerçekleşen hukuk katliamlarından birini geniş geniş anlatabilmesi sayesinde izlenebilir görüyorum. çok fazla abartmamak ve öztekin'in tamamen popülist bir yönetmen olduğunu kanıtladığı eski işlerini unutmadan izlemek gerek tabii.