En az alana en çok insanı yerleştirme düşüncesiyle ortaya çıkan yapılardır. İlk örneklerine –tarihte inşa edilmiş dini yapıları saymazsak- abd’de rastlamaktayız. Yüksek binaların yapılmasının temel amacından çıkarak Aşırı sermayenin bir gövde gösterisine dönüşmesi sonucu abd, 2000’li yıllara kadar gökdelen ormanlarıyla kaplı şehirler ve şehir merkezleri oluşturdu. Bu gövde gösterisine çin, Japonya ve en sonunda “para bende” havası yaratmak isteyen arap ülkeleri katılarak bildiğiniz bir sidik yarışı ortaya çıkıverdi.
Türkiye özellikle son on yılda “bu sidik yarışında ben de varım” diyerek üç büyük il merkezini modern dünyanın bu ucubelerine kapılarını açtı. Hani tarım alanları dışında ve şehir merkezlerinin dışında yapılacak bir gökdelen merkezi kurulsaydı da gökyüzünü ve ufku görme hakkımız bu kadar gasp edilmeseydi keşke.
Gelişmiş ülkelerde şehirdeki kimi yerlerin değer kazanmasından veya o bölgelerdeki yer darlığındandır.
Los encılıs downtown ve menhettın güzel bir örnektir buna.
Ha sonradan görme, pardon... gelismemiş ülkelerde özentiden ibarettir.
Tayland Bankong'da bundan 20 yıl önce bir dünya gökdelen vardı... sonra bizde başladı. Bu ikisine bir bakın şehrin değerli değersiz her yanında vardır.
Ülkenin sosyopsikolojisini gösteren güzel bir örnektir bence.