evini türlü türlü alet edevatla doldurmuş bir abim var. alır da alır ne görse alır. kahve çeken makine almış, kurmalı. sabah uyanmadan önceye kuruyor, uyandığında evi taze kahve kokusu basıyor. abim içmeden gidiyor. kahveyi değil kokusunu seviyormuş. cins çok.
40 yaşına yaklaştıysanız içmeyi azaltmaya başlamanız gereken içecek.
Azaltmak derken, iş yerinde içtiğim kahveler hariç, sadece evde sabah kahvaltısı ile içtiğim miktar ayda yarım kilo civarıydı.
"Neden piyasada kafeinsiz kahve var, bu mereti kafein nedeniyle içmiyormuyuz" sorusuna cevabı kalbiniz veriyor. Kalp "Yeter ya senin kafeininle mi uğraşacağım" deyip bir kaç "tık" kendince dinlenmeye başlıyor. Kalbinizin sesini değil, sessizliğini dinlemeye başlıyorsunuz. (bkz: yusuf yusuf)
Kahve alışkanlığını bırakma süreci ise son derece uykulu geçiyor. Açık havada yürüyüş ya da bisiklete binmek iyi geliyor.
tr.m.wikipedia.org/... şöyle bir ağacın meyvesinin çekirdeklerinin kavrulup öğütülüp su ile buluşturulup pişirilip fincanlarımıza doldurulması suretiyle içilen içecek.
Yalnız yaşayan insanların vazgeçilmezi, ev arkadaşı. Yorgun geçen gününün ödülü. Zaman zaman dert taşı, zaman zaman iyi gün arkadaşı.
Lakin bana hep bir yabancı gelmiştir kahve. Böyle bir avrupalı, nasıl desem bir öteki gibi sanki. Baksan yemen'den çıkıp gelmiştir aslında en kaliteli çeşitlerinden biri. Ama yine de marjinal olmaktan kurtulamıştır benim nezdimde.
İsminin başında Türk sıfatı olanı hariç tutuyorum tabi bu yabancılıktan. E malum, Türk'üz sonuçta. Hemşehricilik genlerimizde var. Akşam yemeğinden sonra küçük bir fincana doldurulmuş köpüklü bir türk kahvesi gibisi yoktur çoğu zaman. Hele bir de sevenlerinize siz yapmışsanız ve köpüğü de fincanın üzerine kapak gibi yaymışsanız o akşamın süperkahramanı sizsiniz kanaatimce. Şekerle arası pek yoktur Türk kahvesinin. Tadı acı olsa da lezzeti şekerden tatlıdır çünkü zaten kendisinin. Öyle ki atasözlerimize bile konu olmuştur bu özelliği ile;
"Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır"
sabah gözümü açtığımda ilk, gece gözlerimi kapatmadan son içtiğim; anneciğimin sohbetine, sevgilinin sesine eşlik eden dost. yağan yağmuru izlerken içilesi, bağımlılıkların en güzeli.
black as the devil hot as hell pure as an angel sweet as love.
kahve'nin menşeinin kuzey afrika ya da arap yarımadasının güney bölgeleri olduğuna dair tevatürler var, net bilgi yok. bizim türküler der ki "kahve yemen'den gelir". youtu.be/... kahve osmanlı döneminde çok tüketilen bir içecektir. kahvenin menşeine en yakın ve en büyük güç olan osmanlı bölgeyi ele geçirdikten sonra osmanlı topraklarının her yerinde hızla yayılan bir içecek olur kahve. sonra batı'ya yapılan seferler var tabii. avrupa kahveyi bu seferler neticesinde tanır. uzun yıllar boyunca kahve avrupa'da değerli ve lüks bir tüketim maddesidir. avrupa'nın iklimi kahve tarımı için uygun değildir çünkü. topraklarında yetişmez, osmanlı üzerinden satın alınır.
sonra bir gün çılgının biri sürekli batıya giderse hindistana ulaşabileceği hayaline kapılır. uzun uğraşlardan sonra ispanya kraliçesini ikna eder ve onun verdiği üç gemiyle yola çıkar. sonrası malum. koloniler devri. bu kolonilerin iklimi avrupada yetişmeyen kahve, pamuk ve şekerkamışı tarımı için uygundur. ekecek dikecek adam lazım ama. gelsin köleler. bir dönem boyunca kahvenin ve içine atılan şekerin bedeli çok ağır olmuştur. kimin umurunda, avrupa artık sınırsız miktarda kahveye erişebilir, kahve lüks olmaktan çıkar, çeşit çeşit pişirme biçimleri icat edilir.
kahve amerikan içeceği olarak bilinir genelde. amerika'nın bağımsızlık mücadelesinin başlangıcıyla ilintilendirilir bu durum. bir ingiliz kolonisi olan amerikada ahali ingiliz geleneğini sürdürüp çay içmeyi tercih etmektedir. ve fakat çay ingiltere üzerinden gelir kıtaya ve vergisi çok ağırdır. 1773 yılında boston tea party olayı yaşanır. ingiltere'den gelen gemilerdeki çay yükü denize dökülür ve amerika çaya küser. ellerinin altında kahve vardır. kahve içerler ve içmeye devam ederler..
osmanlı'nın kahve içme adeti, yakın zamana kadar kesintisiz devam etmiştir. 1970'li yıllarda türkiye'de yapılmakta olan afyon tarımının durdurulması talebi gelir amerika'dan. ecevit bunu reddeder. gelsin ambargo. ambargo ile birlikte dışarıdan gelen her şey piyasadan çekilir. kahve de. kahve tiryakileri çok sıkıntı çekerler. kahve yoksa çay var. o sıralar memlekette çay tarımı başlayalı 40-50 yıl kadar olmuştur. herkesin tüketebileceği miktarda çay vardır. çay hunharca kahvenin tahtına çöreklenir. kahvehanelerde çay satılmaya başlar. ambargo kalkıp kahve geri döndüğünde çoğunluk çaya alışmıştır artık. daha ucuz, daha zahmetsiz, iç içebildiğin kadar. kahve yalnızca eski alışkanlıklarına bağlı kalan yaşlı neslin içeceğidir ambargo sonrasında. 1980 sonrasında yapılan ekonomik düzenlemeler her türlü tüketim malzemesinin ve zincir üreticilerin yolunu açar. kahve zincirleri de bu fırsatı kaçırmaz, gelip türlü pişirme usülleri, afrikadan güney amerika'ya dünyanın çeşitli yerlerinde yetişmiş kahve çekirdekleriyle piyasayı domine ederler. kimilerine göre artık kahve içmek bir tür züppelik olarak görülmeye başlar. kahvenin bu güne kadarki serüveni bu. sonrasında neler olacak yaşayıp göreceğiz.
Viyanaya gidenler, methini duyanlar bilir. Viyanada kahve cok meshurdur, kahve dukkanlari da cok meshurdur. Aklimda kalan bi demel kahvecisi vardi sanirim 18. Yy dan kalma. Bunun gibi sayisiz kahve dukkani var.
Peki nereden geliyor viyanadaki kahvenin popularitesi, kanuni sultan suleymandan. Kanuni malum heryerleri fethettikten sonra sira viyanaya gelince geniiiis bir kafileyle viyana kapilarina dayanir. Olayin tarihsel hikayesini hepiniz biliyorsunuz zaten. Konunun kahveyle baglantisi su. Kusatma o kadar uzun surer ki hem viyanada hem osmanli tarafinda erzak azalir. Karsilikli iki tarafin anlasmasiyla 2-3 gunluk ara verilir savasa. O sirada savas meydanindaki oluler toplanir vs derken taraflar birbirleriyle degis tokusa baslar. Osmanli tarafi un karsiliginda kahve cekirdegi verir. Masum viyana halki once aldiklari karsisinda sevinir ama sonra ne yapacagini bilemez. 1-2 gun sonra osmanli tarafina ulak gonderip bu kahve cekirdekleriyle ne yapacaklarini sorarlar. Osmanli tarafindan birisi gidip onlara kahveyi ogutmeyi sonra pisirmeyi ogretir.
Uyumamak için değil, enerji olsun diye değil, sohbet olsun diye içmeyi sevdiğimdir. Bir ara verip hadi anlatalım denilen anlarda kendinizi onun yoldaşlığında bulmak için içilmeli.
Espresso bazlı kahveler veya filtre kahve, ama aslı 40 yıllık hatrı olan telveli bir türk kahvesi.
Arkadaşlarla sınırsız aydınlık vakit sohbetlerinin, ya da aydınlanma vakti sohbetlerinin en güzel detayıdır kendileri, detaydır ama süs değil, olmazsa olmaz detaydır.
zira günün yoruculuğuna bağlı olarak gün içinde ya da geceleri azıcık daha uyanık kalabilmek için ''ziftleniyorum'' bu mereti. gerçekten zift: sütsüz şekersiz.
sabah kahve içmeden de pekala uyanabilirsiniz. uykuyu iyice aldıktan sonra ve sizi o yataktan kaldıracak güzel bir motivasyonunuz varsa saat 5 oldu mu start verilmiş atlet gibi koşarcasına kalkarsınız.
bir süredir içmeyi azalttığım içecek. normalde, güzel yapılmış bir kahveye asla hayir diyemem. hatta kahve konusundaki keyif pezevenkliğim bir dönem hatsafhaya çıkmıştı; öyle ki iş yerimde bile sabahları yarım saate yakın vakit harcayıp kendime kahve hazırlıyordum ve bunu gün içinde iki üç kez tekrarlıyordum.
sonra bir anda kahveyi azaltma kararı aldım. en belirgin etkileri, sindirim sistemimdeki düzelme, midemdeki yanmaların azalması ve uyku duzenimde rahatlamalar oldu.
neredeyse hiç içmeyen bünyelerin gecenin bir vakti kesinlikle içmemesi gereken meret. mendebur tospaa.
örneğin yılda bir fincan bile içmeyen bir insansanız, gecenin onbirinde rakı sofrasından kalkan herkes içiyor diye içmeyin. sonra sabahın beşine kadar tavandaki çizgilerden şekil üretiyorsunuz. kendimden biliyorum.