1. "Sadelik, en yüksek gelişmişlik düzeyidir." - Da Vinci

    netflix de izlediğim "minimalism" adlı tek bölümlük belgesel sonrası merakımı cezbeden akım. alıştığımız onca şeyden sonra hayatımıza uygulaması kolay olmayan akım. ama yine de acaba buna gerçekten ihtiyacım var mı sorusunu sordurarak tüketim alışkanlığımı sorgulamamı sağlıyor. muhakkak daha derin öğretileri olan bir akımdır, sadece tüketim alışkanlığı ve ya mekan tasarımı anlamında değil insanın düşünce yapısı içerisinde de basitliğin, sadeliğin hakim olması gerektiğini düşünüyorum.
    0düşünce akımı 
  2. satın aldığım birçok ürünün gerçek bir ihtiyaçtan ziyade duygusal olduğunu fark ettiğimden beri adım adım sadeleşme sürecine girdim. süreç diyorum çünkü bir anda olabilecek bir şey değil bu. daha ölçülü tüketmeye karar verdiğim andan beri ihtiyacım olmayan bir sürü şey aldığımı fark ettim. daha mutlu hissetme amacıyla satın aldığım şeyler bir süre sonra yerini pişmanlığa bırakıyordu.

    bu süreçte sürekli kendime "benim buna ihtiyacım var mı?" sorusunu sordum. bu soru öyle büyülü ki kendi gerçek ihtiyaçlarımla yeniden bağlantı kurmamı sağladı. minimalizmi sadece eşya azaltmak, kılık-kıyafet daha az tüketmek olarak görmüyorum. hiçbir faydası olmayan vücudumuza zarar veren besinleri tüketmek de; içten içe istemediğimiz ama sürdürmek zorunda hissettiğimiz iletişimler/ilişkiler de buna dahil.

    natalie portman ın sevdiğim bir sözü var: "yaş aldıkça şunu fark ediyorsunuz: asıl olan dünyadaki yeriniz değil, kendinize içinizde açtığınız yer."

    minimalizm, benim için az eşya kullanmanın, ihtiyacından fazlasını tüketmemenin ötesinde kendi içimde genişlemeye ve iç dünyamı zenginleştirmeye çabaladığım bir süreç. hayatıma aldığım insanları, duyguları, eşyaları daha özenle seçmeye başladığım felsefenin adı.
    #207413 ruhum desen | 5 yıl önce
    0düşünce akımı 
  3. güzel tasvirlerinden biri henry david thoreau'nun walden isimli kitabında şöyledir:

    "hayatlarımızı detaylara savurarak harcıyoruz. fakat dürüst bir adamın ellerindeki(ve aşırı durumlarda ayaklarındaki) on parmağın ötesini saymasına gerek yoktur. Basitlik, basitlik, basitlik! yüz ya da bin tane işle uğraşacağımıza iki-üç işle uğraşalım, bir milyon sayacağımıza yarım düzine sayıp hesabımızı parmağımızla yapalım. uygar yaşam denizinin acımasız dalgalarına karşı mücadele veren kişi öyle yaman bulutlarla, fırtınalarla,girdaplarla, engellerle karşılaşıyor ki, onun limana varmak yerine gemisini batırıp denizin dibini boylamamak için binbir türlü hesap yapması gerekiyor. o yüzden ben her şeyi basitleştirelim diyorum. günde üç öğün yemek yiyeceğimize bir öğün yemek yiyelim, yüz çeşit yiyeceğimize beş çeşitle yetinelim ve diğer şeyleri de bu kadar basite indirgeyelim.
    ..."

    henry david thoreau 1800'lerde yaşamış bir yazar. yaşadığı dönemde minimalizm akımından bahsedilmiyordu. minimalizm 1960'lardan sonra ortaya çıkan ve o yıllardan itibaren konuşulmaya başlanan bir kavram. ama ben zaten sadeleşme ve basitleştirme felsefesinin minimalizm ile doğduğunu da düşünmüyorum. eski kadim topluluklarca da bilinen, içselleştirilen adı minimalizm değil de başka kavramlarla tanımlanan bir felsefe olduğunu düşünüyorum. tüketim toplumuyla yine başka bir 'şey'lerin pazarlanması amacıyla bu kavram üretildi. yerine daha güzel başka bir isim bulamadığım için ben de minimalizm demeyi tercih ediyorum.

    minimalizm, genelde bir şeyi, bir ürünü daha az tüketmek olarak kullanılıyor. ama öyle değil. paylaştığım alıntı bunun öyle olmadığını anlattığı için paylaştım. sadece daha az eşya kullanarak minimalizmi benimsemiş olmuyoruz. bu da önemli bir adım tabii ama yeterli değil. minimalizm aklımızdan geçenler, çevremizdeki eşyalar, hayatımızda olan insanlar, içimdeki taşıdığımız duygularla bütün görülmesi gereken bir felsefe.
    #207750 ruhum desen | 5 yıl önce
    0düşünce akımı 
  4. az eşya, az insan, az tüketimdir.

    ama sadece minimalizmi tanımlamaya yetmez. burada azdan kasıt, ihtiyaçtan fazlasına sahip olmamaktır.

    yani gerekli eşya, gerekli insan, gerekli tüketimi öneren bir akımdır minimalizm.

    minimal yaşama geçiş hiç kolay değil, baştan bunu tespit ve kabul edelim. sürekli emek vermek ve neyin gerekli neyin gereksiz olduğu konusuna kafa patlatmak gerek.

    ben bu hayat tarzını benimsemiş birçok insanın aksine, kullanmadığım bütün eşyamdan kurtulmadım mesela. çünkü şu an kullandıklarım eskidikçe onları kullanmamın da sırası gelecek. bu nedenle dolabımı ve elimin altındaki eşyamı sadeleştirdim, kullanmadıklarımı vakti gelince kullanmak üzere depo görevi gören bir odama yığdım.

    çok fazla kitap satın alırdım. kindla'a geçtim, kitap satın almıyorum artık. kıyafet satın almayı tümden bıraktım. bütün yıl kullandığım ayakkabı sayısını beşe (çizme, terlik, koşu ayakkabısı, günlük spor ayakkabı ve elbiselerle giymek için kullandığım babet görünümlü bir spor ayakkabı) düşürdüm. iki pantolon, bir etek, 10-15 parça yazlık/kışlık üst, üç tane de elbise ayırdım. düzenli kullandığım çantaları ikiye düşürdüm. artan ayakkabıları, kıyafetleri, çantaları depoya kaldırdım. makyaj yapmayı bıraktım, makyaj malzemelerinden kurtuldum. ojeler komple çöpü boyladı. sadece parlatıcı. üstüme uydu mu, ucu döküldü mü derdi yok.

    giyim kuşam işini sadeleştirmek ve makyajı bırakmak, acayip bir zaman kazancı olarak döndü. ne giyeceğim zaten belli, üstüne düşünecek bir şey yok. yakıştı mı yakışmadı mı derdi yok, zaten kendimce yakıştırdığımı seçmişim. o çantadan bu çantaya eşya taşıma işi yok. günlük olarak makyaj yapmaya, silmeye giden toplam yarım saat de yanıma kâr kaldı.

    bunlar işin kolay kısmı. bence asıl zor kısım sürekli olarak tüketmek zorunda olduğumuz eşyayı azaltmakta; çünkü süpermarket diye bir şey var ve çok fazla sayıda çok lezzetli ve bir o kadar da zararlı ürün para harcatmak ve sağlığımızdan etmek için tetikte bekliyor. ben vegan olduğum için işim bir nebze daha kolay; çünkü o ambalajlı ürünlerin %99'unun içinde hayvansal ürün var, benim için otomatik olarak eleniyorlar. öte yandan kalan %1 bile benim nefsimi coşturmaya yetiyor (bkz: ) (bkz: ) (bkz: )

    şunu bir belirleyeyim, benim için elma, domates, ekmek, bakliyat ihtiyaçtır; gofret, çikolata, cips, kola, bisküvi vs. ihtiyaç değildir. haftalık olarak yiyeceğim şeyleri planlayıp ona göre alıyorum, dolayısıyla bozup atmıyorum.

    öte yandan bir şeyin ihtiyaç olup olmaması kişinin kendi öznel durumuna göre belirlenir. benim için çay, kahve, rakı, bira ve şarap ihtiyaçtır. bu nedenle bir başkası için çikolata da pekala ihtiyaç olabilir. bu noktada bir şeyi satın almadan önce ben kendime şu soruyu soruyorum: bunu almadığımda çok mu mutsuz olacağım? cevap evetse alıyorum, cevap hayırsa almıyorum. gerçek şu ki birkaç yıl önce bu bakış açısını benimsemeye çalışırken evet sayım bir hayli yüksekti. zamanla bu felsefeyi içselleştirmeyi sürdürdükçe hayır sayısı artmaya başladı.

    minimalist yaşamı benimsemek bir süreç. bir anda başarılabilecek bir şey değil, aslında başarılabilecek bir şey zaten değil. düşüncede, yaşamda ve ilişkilerde sadeleşme yolculuğu bu. her yolculuk gibi bu da kişiye özel. ben kendiminkinde yaşadıklarımı ve düşünce tarzımı yazmaya çalıştım. birilerinin işine yaraması umuduyla.

    tek bir konuda minimalizm bana uymadı, hayatımdaki hayvan sayısı. bu sayı arttıkça ben kendimi daha iyi hissettim, muhtemelen de bir doyma noktasına hiç ulaşamayacağım. hiçbir hayvanla kurulan iletişim boş ve gereksiz değildir; insanlarla kurulan iletişimin aksine kişiye sürekli katkı yapar. bu nedenle mottom gerekli eşya, gerekli insan ve bütün hayvanlar. çünkü onların gereksizi yok.
    #244629 istenc | 4 yıl önce
    6düşünce akımı, genel terim