Çocukluk ve okul dönemi, kısa bir Kıbrıs deneyiminin ardından çoğunlukla Anadolu’da geçen yazar, liseye geldiğinde askeri kariyeri seçti, Bursa Işıklar Askeri Lisesi ve Harp Okulu’ndaki eğitimlerinden sonra 1953 yılına kadar orduda görev yaptı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra 1992’de emekli olup kendini tamamen yazarlığa adayana kadar çeşitli kamu kuruluşlarında çalıştı.
1950 kuşağının en önemli yazarlarından ve “İkinci Yeni’nin ilk öykücüsü”. Enis Batur, Bener’i İkinci Yeni akımının ilk öykücüsü olarak tanımlamıştır. Bener’in adını Ferit Edgü ve Leyla Erbil kadar fazla duymamış olsak da kendisi Türk edebiyatında varoluşçuluğun öncülerinden biri olarak görülmüştür. Edebiyat otoriteleri tarafından Vüsat Bener’in 1950 edebiyat kuşağının temel taşlarından biri olduğu sıklıkla kabul edilmiştir. Ama Bener’in hak ettiği popüleriteye ulaşmamasının nedenlerinden biri de yazımındaki ve karakterindeki mütevazılıktı. Öne çıkmak ona göre değildi, yaşamında ya da mesleğinde gösterişi hiçbir zaman seçmedi. Yazarın çizdiği karakterler varlıklı veya mutlu insanlar değildir. Eserlerinde küçük insanların basit hayatlarını işledi. Doğum sırasında hem ilk eşini hem de çocuğunu kaybetmesinin, eserlerinde çoğunlukla ölüm temasını konu edinmesi ve depresif kaleminin asıl nedeni olduğu düşünülür. Yine de bazı çevreler tarafından kendi iç dünyasına fazla girdiği, gerçekçi bir tarzı olmadığı ve politik yazmadığı öne sürülerek eleştirildi.
*Bener’in dostlukları değerliydi, onun evinde, sofrasında oturanlar arasında Turgut Uyar’dan, İlhan Berk’e, Erdal Öz’e kadar birçok insan vardı. Ama bu özel insanların en başında gelen Oğuz Atay’dı. Atay onun görüşlerine çok değer veriyordu, hatta Tutunamayanlar’ın taslağını ilk okuttuğu isim Bener’di. Süleyman Kargı karakterinin içinde Vüsat Bener’den izler taşıyordu.