Ural-altay dil ailesinin üyelerinden; geniş bir coğrafyada konuşulan dillerden oluşan Altay koluna bağlı, sondan eklemeli dil. Türk alfabesiyle yazılan ilk metinler orhun yazıtlarıdır. Bu yazıtların 8.yy.da dikildiği düşünülürse yazılı olarak kullanılan türkçenin dahi 13 asırlık bir geçmişe sahip olduğu söylenebilir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dili olan Türkiye türkçesi ise anadolunun türkleşme sürecine paralel olarak 13.yy.dan itibaren ele alınır. Eski Anadolu Türkçesi olarak bilinen dönem 13-15.yy arasını kapsar; tasavvufi türk edebiyatının önemli temsilcilerinden yunus Emre'nin, divan edebiyatının kurucusu kabul edilen hoca dehhani'nin zamanları. Bundan sonra osmanlı dönemi geliyor. Osmanlıca dönemi 16.-20.yy arasındaki döneme tekabül eder. Baki'ler, nef'i'ler, nergisi'ler, sadabad'ıyla meşhur nedim gibi sanatçıların zamanları. Cumhuriyet Dönemi Türkçesi ise 20.yy.dan bugüne uzanan dönemdir.
Türkçe sondan eklemeli bir dil olduğu için yüklemler, isim çekimleri gibi dilin ana yapısını oluşturan kurallar kök olarak tanımlanan esas sözcüğün sonuna eklenerek yapılır. Ünlü uyumları, ünsüz yumuşaması/sertleşmesi gibi kurallar, ayrı mı bitişik mi ikilemleri, genel cümle ögeleri sıralaması özne-nesne-yüklem şeklinde olsa da sıralama değiştikçe anlamın da değişme ihtimali, 6x5'ten* 30 tane kadar anlamlı fiil çekimi ve yapım ekleriyle türetilebilecek yığınla kelime vardır.
*6 haber kipi, 5 dilek-şart kipi ya da tam tersi, bunların nerdeyse tamamını birbiriyle çaprazlayarak yapsaymış, gelmeliydin gibi çift zamanlı (yani Birleşik zamanlı) fiiller oluşturabiliyoruz.
katletmemek lazım, nasıl mı? gerek imla kuralları olsun, gerekse dil bilgisi kuralları olsun bunları hiçe saymayarak. zaman zaman araya ingilizce kelimeler alıp hibrit cümleler kurmayarak. türkçede olmayan, uydurma kelimelerle konuşmayarak/yazmayarak. konuşurken kelimeleri fok balığı yutmuş gibi telaffuz etmeyerek. daha gider bu..
türk toplumundaki bastırılmış, tabulaştırılmış cinsellik olgusu sebebiyle, her bir fiili, ismi, sıfatı, kelime öbeği cinselliği çağrıştırabilen yegane lisandır.
dünyanın en zor dillerinden biri olmakla beraber, bilinmesi halinde çoğu dili öğrenmekte büyük bir avantaj sağlar. mesela 6 özel karakterimiz çoğu dilin düzgün okunmasına katkı yapar.
göktürk alfabesinden sonra en iyi latin alfabesi ile ifade edilen dil. en azından bana göre öyle.
uygur alfabesi ise pers kökenli bir alfabe olduğundan çok da uymamış gibi. sanki türkçe'ye fenike tarzı yazım biçimleri uymuyor, illa ki sesli harf istiyor gibi. belki de bu türk kültürüyle orta doğu kültürü arasındaki farktan kaynaklanıyordur.
mesela göktürk alfabesi'nde de şu an kullandığımız gibi a, e, ı, i, o, ö, u, ü sesleri için ayrı harfler var.
bir yabancı için öğrenmenin aşırı zor olduğunu düşündüğüm dil, dilimiz. bu kadar ses değişimi, ses uyumu kuralları öğrenecek yabancıyı çok zorlar. mesela "gidiyorum" derken "gitmek" fiilini şimdiki zaman ile çekimliyoruz, hem t harfi ardına bir sesli harf aldığı için yumuşamak zorunda hem de i harfine uygun bir sesli harf ile çekimlemek zorundayız bu fiili. "söylüyorum" dediğimizde ise "söylemek" fiilini şimdiki zamanda çekimliyoruz ve e harfi düşüp devamında ö harfine uygun bir harfle çekimi yapıyoruz. biz anadilimiz olduğu için rahatlıkla konuşuyoruz ama yabancı için öğrenmesi işkence bunları. bir yandan da güzel tabi. türkçe'nin bir fonetiği, bir estetiği var. bu ses kurallarının hepsi matematiksel formül gibi ve dile ayrı bir zenginlik katıyor.
ben türkçe'nin gelişmemiş bir dil olduğunu asla düşünmüyorum. olsa olsa kelime dağarcığı açısından bilim, teknoloji gibi alanlarda zayıf bir dil. bunun da tarihsel bir arka planı ve sebebi var. dil dediğimiz şey toplumların yaşantısından ve sosyoekonomik koşullarından doğrudan etkilenen bir şey sonuçta. onun dışında ifade yeteneği, çeşitliliği ve esnekliği açısından çok zengin bir dil türkçe. çok da muhteşem şiirler, öyküler, romanlar yazılmış; çok muhteşem şarkılar söylenmiş bu dille. ta binlece yıl öncesinden bugüne uzanan oldukça zengin bir edebiyatı var.
dil kültüre bağlı olduğundan, kültür dünyamız da şu aralar can çekişmekte olduğundan korkarım çok yakın bir zamanda afrika dilleri gibi bir seviyeye inecek.
bir dilin zenginleşmesi, dünyada kabul görmesi o dilde verilen eserlerin büyüklükleri ile doğru orantılıdır.
ne yazık ki sadece orhan pamuk çıkartabildik dünyada bizim dilimizi tanıtacak seviyeye gelebilen. elbette yaşar kemal de var ama mesela bir japona "türk edebiyatı'ndan bir yazar biliyor musun?" dediğinizde genelde orhan pamuk cevabı alıyorsunuz.
bir de yeni kelimeler çıkartmaktan korkmamamız gerekiyor. elin fransızı bir romanında o dilde daha önce hiç duyulmamış bir kelime kullandığında "ooo mösyö tebrik ederim dilimize bir kelime kattınız" şeklinde tepki alırken biz "böyle bir kelime yok türkçe'de nerenden uydurdun?" şeklinde tepki alıyoruz. japonca'ya sıradan insanlar bir sürü kelime sokuyor ama kimse "lanet olsun adamım bu kelime japonca'da yok" demiyor.
Anlam bozmadan bir köke getirilebilecek en fazla ek sanırım Türkçe’de bulunuyor. Bu da Türkçe’nin kuvvetini vurguluyor. Örnek: sevgilisizleştiriliveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine Yukarıdaki kelime “se” eylem kökünden sonra 2 ulaç, 1 adıl n’si, 1 birleşik eylem yapan eylem ve 23 ek almıştır. Toplamda 27 ek diyebiliriz.
70 karakterden oluşan en uzun kelime "muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine" imiş. 6 ay gibi kısa bir zamanda oldukça düzgün türkçe öğrenen iki fransız arkadaşa söyletmeye çalıştım, canları çıktı.
en yakın zamanda müzik ve hristiyan teolojisi terimleri konusunda zenginleşmesini dilediğim dil.
bir dili oluşturan etmenlerden birisi kültür. haliyle "power chord" gibi bir kelimeyi türkçeleştirmek hayli zor. çünkü türkiye'de gitarın tarihi ne kadar ki? ama bir iskandinav bunu kendi diline adapte edebiliyorsa, demek ki illa ingilizce ismiyle anmak zorunda değiliz. ama bunun olması için de türkiye'de hatırı sayılır sayıda kişinin gitar çalıp "ya biz buna bir türkçe isim bulalım, olmuyor böyle." demesi gerekir.
ben şahsen hristiyanlık terimleri konusunda elimden geldiğince türkçe kelime kullanmaya gayret ediyorum. mesela fransızca noel yerine "doğuş bayramı" diyorum, paskalya yerine "diriliş bayramı" diyorum. hem anlamını karşılıyor hem de türkçe'ye katkıda bulunuyorum.
dil konusunda muhafazakar davranırsa insanlar o dil bir süre sonra konuşulmamaya başlanır. mesela ibraniler "aman abiler tapınakta kullandığımız dili sokakta kullanmayalım" deyince adamların dili aramice, yunanca ve latince oldu. 1900'lerin başına kadar da dünyada ibranice konuşan (günlük dilde) yahudi yoktu mesela.
o sebepten ötürü zenginleştirmek insanların elinde. "öfff ne biçim bir dil bu, felsefe terimi bile yok!" demek yerine o terimleri türkçe'ye kazandırmak lazım. sanki martin heidegger'ın kullandığı çoğu kelime almanca'da var mıydı? adam belki de almanca'ya epey katkı yapmıştır bu konuda.
başka dilleri öğrendikçe sevdiğim aşık olduğum dil. başka hiç bir dilde yapmış ile yaptı arasındaki anlamı anlayamazsınız. iş sayılara geldi mi mükemmelliği su götürmez bir gerçek. fransızca daki gibi seksen için dort tane yirmi demezsiniz seksen dersiniz. ingilizce deki gibi seventy mi dedi seventeen mi dedi diye düşünmezsiniz, yetmiş ve onyedidir o. orta asya ile hala aynı sayıyoruz. türkçe nin değerini bilmeyenler eski bir sovyet parasına baksınlar. on tane dilin beşi türkçedir. sovyetler bu etkiden kurtarmak için kazakça, özbekçe deyip ayrıştırmaya çalışsa da orada herkes hala aynı sayıyor ve biz aynı dili konuşuyoruz diyor. buna katılıyorum. bu fark aynı dil ailesinden gelen almanca ve ingilizce gibi değildir. çünkü onların dilbigisi kurallari tamammiyle değişmiştir. oysa kazakça, özbekçe gibi diller bizim köylerde kullandığımız dilbilgisine sahiptirler. farklı bir dil değiller bence, farklı bir diyalektler sadece. onun dışında dilimiz ses yönünden çok zengindir. başka dilleri öğrenirken, tellafuzda en az sorunu türkler, ruslar ve araplar yaşarlar. çünkü bu diller ortalama olarak her türlü sesi barındırırlar. siz bir ingilize rusça r dedirttirin. o zaman anlarsınız hangi dil zenginmiş. başka dillerken kelime işini çok yanlış anlaşılmış. ilk olarak bugun ingilizce nin yarısı fransızca iken fransızca nin dörtte üçü latince. dünya da kendini dışarı açmış bütün diller kelime haznesine yabancı kelimeleri katar. bu bir zenginliktir. evet, dilimizdeki arapça, farsça, fransızca, ingilizce kelimeler zenginliktir. bizim diğer kültürlerle iletişimimizi gösterir. dışadönük bir toplum olduğumuzu gösterir. şöyle düşünün, ingilizler o kadar fransızca kelime aldı, çünkü fransızlar gelip britanya adasına çökmüşlerdi. biz o kadar arapça ve farsça kelimeyi onlar anadolu ya geldiler diye değil, biz onların topraklarına gittik diye aldık. ayrica arapça ve farsça da türkçe bir sürü kelime mevcuttur. bu etkileşim dilleri güzelleştirir. aynı şeyin hem türkçesi hem arapçası var diyorlar. belki ama ince farklar var ki bu onları muhteşem kılıyor. misal, isim ve ad aynı anlamda ama cins adı diyebilirken, cins ismi kulağı tırmalıyor. basit ve kolay aynı anlamdayken basitlik karaktersizlik anlamında kullanılabiliyor, kolaylık kullanılamıyor. işin özü türkçe dünya da ayakta kalabilme potansiyeline sahip güçlü bir dil. bundan yüzyıl sonra var olacağına eminim bin yıl sonrasına da.
“Şimden gerü hiç kimesne kapuda ve dîvânda ve mecâlis ve seyrânda Türkî dilinden gayrı dil söylemeyeler. (Bugünden sonra divanda, dergahta mecliste ve meydanda Türk dilinden başka dil konuşulmayacaktır)”
yeni kelime üretmekte zorlanmakta olduğundan bu gidişle zor günler bekleyen dil. kelime üretmekteki asıl sebep ne ingilizce'nin hayatın içine girmesi ne de başka bir şeydir. sebep, türkçeyi düzgün konuşan insanlardaki anlamsız tutuculuktur.
trt'de, tiyatrolarda, dublaj stüdyolarında yıllarca çalışmış insanların derslere katıldığı bir diksiyon kursuna gitmiştim aylar önce. yıllarını türkçeye adamış insanların en dikkat ettikleri şey, kullanılan kelimelerin sözlükte olup olmamasıydı. kullanılan kelime sözlükte yoksa o kelime kullanılmamalı görüşündelerdi. sebep de biri nedir diye sorarsa bir dayanak olarak sözlüğü gösterme isteği. bugün kullanıldığını işittikleri o kelimeleri yarın sözlükte görmeleri durumunda kullanılması onlar için normaldi. türkçeye yıllarını vermiş, bu birikimi de yeni nesillere aktarmak isteyen insanlar yine türkçeye olan saygı ve sevgisinden gelenlere, gençlere yeni kelime üretmemesini dikte ediyorlardı. yazılacaklar bu kadar aslında ama biraz devam etmek istiyorum. burada düşünülebilir ki türkçeye uygun olmayan yapay kelimelere veya yanlış kullanımlara karşı böyleler. keşke bu olsa fakat tam da açıkça yazdığım gibi yeni kelime üretilmesine karşılardı. bunu dile getirdiğimi hatırlıyorum. cevap o işi başkaları yapsın biz eğitimli kişilersek bunlara girişmemeliymişiz kıvamındaydı.
ülkemin karakter özelliği sanırım severken öldürmek. türkçeyi sevdikleri için kendilerince kollamaya çalışırken öldürüyorlar. geçmişte de -ve günümüz de sayılabilir- sağcısı da solcusu da ülkesini sevdiği için mücadele vermiş, sonra darbeler olmuş, millet birbirine düşman olmuş, ülkenin asıl sorunları halı altına itilmiş vs. adnan menderes de ülkesini çok seviyormuş ama en çok zararı o vermiş. acaba biz bir şeyi sevmesek mi?
dil yaşayan bir şeydir ve sözlükten ibaret değildir. sadece sözlükten ibaret olan uydurma diller vardır ama en azından türkçe onlardan biri değildir ve olmamalıdır. o dillerden birine örnek, -iddiaya göre tam puan iq'lu düyadaki gelmiş geçmiş en zeki insan olan- james sidis'in yazdığı dildir. tabii ki bu dil kimse tarafından konuşulmadığından doğmadan ölmüştür.
ek: halbuki ne kolaydır türkçe kelime üretmek; sona bir ek eklersin göz olur gözlük.
türkçe kelimeleri, fazla ayrıntıya girmeden en kolay şekilde ayırt edebilecek duruma geleceğinizi umduğum 10 kuraldan oluşan sade bir yazı hazırlamaya çalıştım.
Başlayalım mı?
Kural 1) c,l,z,m,n,r,p,v,ğ sesleri, Türkçe kelimelerde başta bulunmaz.
(İstisnaları olsa da geneli günümüzde pek kullanılmayan kelimelerdir. Örneğin; cigi/sağlam, lağzın/domuz, n ile başlayan soru kelimeleri vs.)
Bizim -Allah rahmet eylesin- cılız bir Münir hoca vardı. c(ı)l(ı)z m(ü)n(i)r pvğ diye kodlayın demişti. Kodlayış o kodlayış, hiç aklımdan gitmemiş. -gerçi, Allah rahmet eylesin dedim ama hâlâ yaşıyor da olabilir.-
Kural 2) f,j,h sesleri, yansıma ve pekiştirme kelimeler dışında Türkçe kelimelerde bulunmaz. (Ses değişimine uğramış istisnaları vardır. Örneğin; öfke, aslı öpke. hatun, aslı katun. Bunlar Türkçe kelimelerdir.)
Kural 3) o ve ö sesleri, ilk hece dışında Türkçe kelimelerde bulunmaz. (Örneğin; Bozok, horoz Türkçe kelimeler değildir.)
Kural 4) b,c,d,g sesleri, Türkçe kelime sonlarında bulunmaz. (İstisnaları çok az da olsa vardır. Örneğin; ad, od, sac..)
Kural 5) bir hecede iki ünlü yan yana bulunmaz, Türkçe kelimelerde. Birleşik kelimeler kural dışıdır. (Örneğin; şiir, kuaför.)
Kural 6) Türkçe kelime kökünde ikiz ünsüz bulunmaz, değişime uğramış anne< ana, elli< elig gibi istisnaları hariç. (Örneğin; dikkat, teşekkür Türkçe değildirler.)
Kural 7) kelime kökünde ikiden fazla ünsüz yan yana gelmez. (Örneğin; kontrol, strateji..)
Kural 8) Türkçe kelimeler iki ünsüzle başlamaz. (Örneğin; klasik, program..)
Kural 9) Türkçe kelimelerde uzun ses (şapkalı harf) bulunmaz.
Not: 2-3 kural daha var ama gereksiz bulduğum için yazmak istemedim. Bu 10 kuralı öğrendiğiniz takdirde, her 10 kelimeden 9'unu Türkçe olup olmadığını kavrayacaksınızdır.
Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin resmi dilidir. Bunun yanında özellikle Kosova ve Makedonya başta olmak üzere balkanlar ülkelerindeki bazı belediyenin yerel resmi dilidir. Kıbrıs Cumhuriyeti pasaport, kimlik, ehliyet gibi pek çok belgede ve tüm resmi kurumlarda Türkçe formlar hazırlasa da fiilen Türkçe dilini kullanmamaktadır. AB üyeliği sırasında da Türkçe'nin resmi dil olarak kullanılması talebinde bulunmadıkları için AB'nin resmi dilleri arasında Türkçe bulunmamaktadır.
türklerin göçebe yaşantı sürmesi dil ve edebiyat konusunda yeterli sayıda yazılı kaynak bırakmasına engel olmuştur. bilinen en organize ve gelişmiş yazıtlar orhun kitabeleri olup bunlar da 8. yüzyıla dek gidebilmektedir. öncesi için mezarlardaki küçük taşlara kısa kısa yazılar oyulmuş olsa da bu yazıların komplike olmaması dil hakkında yeterli bilginin önüne geçilmesine sebep oluyor. bu yüzden ilk türkçe dönemleri bilimsel veriler gölgesinde ağırlıklı olarak tahminlere dayandığını söyleyebiliyoruz.
ana başlıkları kronolojik olarak şöyle sıralayabiliriz:
1-ilk dönem (altay dil birliği) ural dil ailesinden bağımsız olduğunu düşünen türkologlar ilk dönemi altay dil birliği olarak adlandırır. ural grubu'nun türkçeden etkilenen müstakil bir aile olarak geliştiği düşünülmekte.
2-türk-çuvaş-moğol-tunguz dönemi. bu dönemde altay dilleri lehçelere ayrılıyor.
3-türk-çuvaş dönemi. türkçenin belirgin olarak ayrıştığı dönem.
4-ana türkçe. (orhun yazıtlarına kadar devam eder)
5-eski türkçe (orhun yazıtlarıyla başlar)
6-orta türkçe(islamiyete geçiş süreci ile başlar)
7-yeni türkçe(hazar denizi'nin batısında gelişmeye başlayan türkçedir. 12. yüzyıldan günümüze kadar devam eder.)