-
Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak.
Örnek kullanım: ingiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp ingilizlere satarlardı. (F. R. Atay) hepsini göster
-
Vurarak veya sürterek ses çıkartmak.
Örnek kullanım: Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu. (R. E. Ünaydın) hepsini göster
-
Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak.
Örnek kullanım: Fevkalade zekidir, iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır. (R. H. Karay) hepsini göster
-
Ses çıkarmak, ses vermek.
Örnek kullanım: Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir. (R. N. Güntekin) hepsini göster
-
Atmak, çarpmak, vurmak.
hepsini göster
-
Üzerine sürmek.
Örnek kullanım: Ekmeğin üzerine yağ çaldı. hepsini göster
-
Bozmak, zarar vermek.
hepsini göster
-
Kumaşın bir parçasını kesmek.
hepsini göster
-
Madeni oymak, kalemle işlemek.
hepsini göster
-
Benzemek, andırmak.
Örnek kullanım: Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi. (S. F. Abasıyanık) hepsini göster
-
Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak.
hepsini göster
-
Süpürmek, temizlemek.
Örnek kullanım: Tozu çalmak. hepsini göster