Balıkesir Edremit Çamlık köyü doğumlu, Çanakkale Zaferi’nde yaklaşık 200 kilo top mermisini tek başına sırtlaması ile tanıdığımız kahraman.
Daha öncesinde de balkan savaşına katılmış ve gazi olarak dönmüştür.
Görevli olduğu Mecidiye tabyasında 16 şehit verilmiştir. Tabyada saldırıdan sonra yara almayan iki askerden birisidir. En yakın arkadaşları hemen yanı başında şehit olmuştu. Sonra, denizden sürekli ateş eden gemilere baktı. Olanlar canını çok yakmıştı. Etrafındaki top mermilerini fark etti. mermiyi sırtına alarak topun namlusuna sürdü. Nişan alarak topu ateşledi ancak hedeften daha uzağa gitti. Başarısız olmuştu. İkinci mermiyi de aynı şekilde taşıyarak namluya sürdü ve ateşledi. Yine hedefin çok gerisine düşmüştü. Üçüncü denemesinde başarılı olmuş ve ocean isimli İngiliz gemisini vurmayı başarmıştır.
Seyit onbaşı inancının gücü ile tarihte ender rastlanır kahramanlıklardan birini göstermiştir.
Savaştan 21 yıl sonra Atatürk Balıkesir’e bir açılış için gittiğinde kaymakam ve yerel yöneticilere seyit onbaşı’yı sorar. Tanımadıklarını anlayan Atatürk “yaptığınız, milletin kahramanlarına vefasızlıktır. Kendisini tanıyın ki, bu topraklar üzerinde yaşamanın bir bedeli olduğu bilinsin” demiştir.
savaş kazanılmıştır, yaralar sarılmaktadır. paşa mevzileri ziyaret sırasında seyit onbaşı'yı özellikle ziyaret etmek ister, çünkü namı kulağına gelmiştir. savaş sırasında 276 kiloluk mermiyi topun ağzına sürmüş hemde 3 kere, nasıl ziyaret etmesin. tabi paşa geliyor diye onbaşıyı bulur ve hazır ederler teftiş için, seyit onbaşı biraz heyecanlıdır. neyse ki vakit gelir çatar, mustafa kemal seyit onbaşıyla beraberdir. anlat der nasıl becerdin bu işi, bizim palangalarla yaptığımız şeyi sen nasıl çıplak ellerinle yaptın der. onbaşı, komutanım der ne biliyim, o an allah bi güç verdi kaldırdım işte der. paşa, peki şimdi yine bi kaldırırmısın bak fotoğrafçılar da burada bu anı kaydetmek isterler der. onbaşı bi gayret mermiye yapışır ama kaldıramaz. peşine bi daha, bi daha derken bakar ki olmuyor, özür dilerim komutanım der mustafa kemal'e kaldıramıyorum, ama size yemin ederim ki yapmıştım. onbaşının gözleri dolmuştur, yüzünde bir mahcubiyet, kendisini mahareti yüzünden ziyarete gelmiş komutanına maharetini gösterememiştir. paşa bakar ki seyit onca kişinin önünde mahcup olmuştur, hemen koluna girer ve uzaklaştırır oradan, uzakta bi taşın üzerine otururlar. daha mustafa kemal ağzını açmadan seyit onbaşı başlar konuşmaya, komutanım buradan eve dönmek nasip olmasın ki kaldırdım bu mermiyi, hem de 3 kere ama şimdi olmadı, inanın bana. paşa elini omuzuna koyar, onbaşım inanmazmıyım hiç, o an mevzu bahis vatan ve bayrak olunca nasıl becerdiğine, yarın aynı şey olursa yine başarabileceğine inandığım gibi inanıyorum der ve ekler sana ve senin gibi nice yiğitlere inandığım için zaten bugün ingilizi geri püskürttük der. ben gelirken bu muhabirleri sırf senin gücünü tüm dünya görsün diye getirdim, sana inanmadığım için değil der.
peşine, paşanın emriyle bir merminin içi boşaltılır ve hafifletilir sonrasında seyit onbaşı niğdeli ali ile beraber o meşhur pozu verir.
1889'da havran'ın Manastır (bugün kocaseyit) köyünde doğan ve 1939'da aynı köyde vefat eden savaş kahramanı. Tam adıyla Seyit Ali Çabuk. Sivilde iyi güreş tutan iriyarı bir adamdır. Öyle ki askerde başarısının ödülü olarak "tek ekmekle karnım doymuyor, çift tayın isterim" demiştir (daha sonra "bölüğe haksızlık olur diye ikinci ekmeğini iade etmiş o ayrı).
Herkes onu 18 Mart 1915'te omuzlayıp topa yüklediği 200 küsur kilogram gelen mermilerle tanır. Niğdeli Ali adındaki erle beraber, kaldıraç mekanizması düşman ateşiyle harap olmuş topa mermileri yüklemiş ve ateşe hazır hale getirmiştir (bazı yerlerde topu da ateşlediği söylense de bu abartı olacak, zira top kullanmak ileri derece matematik ve mühendislik bilgisi isteyen bir iş, öyle deneme yanılma yoluyla pek olmaz). Savaşın heyecanıyla mermileri gık demeden kaldırırken, savaştan sonra gazetecilere poz vermek için mermiyi kaldırması istendiğinde yerinden oynatamaz ve içi boşaltılmış bir mermiyi kaldırarak poz verir.
1934 yılında Edremit'i ziyaret eden Atatürk, Seyit onbaşıyı sorar ama kimse bu adamı tanımaz. Kısa bir araştırma sonucunda, terhisinden sonra havran'da kaçak odun kömür işiyle uğraştığı ortaya çıkar. Hemen Havran nahiye müdürü (o yıllarda Havran Edremit'in beldesi) Seyit'e kendi takım elbisesini giydirerek Atatürk'e götürür. Atatürk, bu tok gözlü kahramanın kaçak iş yaptığını ve jandarmalarla köşe kapmaca oynadığını duyunca kaymakama "bu adama her türlü iltimas yapılacak" emrini verir. Birkaç yıl sonra kaymakam değişir, yeni kaymakam da "Cumhurbaşkanı gelse tanımam" diyen dürüst biridir ve Seyit'i tekrar kovalamaya başlar. En sonunda Seyit düze inerek Havran'da hamallığa başlar, 1939'da zatürreden ölür. Emvali metruke (azınlıkların bıraktığı gayrimenkul) ile köşeyi dönenlerin dünyasında o, para için değil vatana hizmet için savaştığını söyleyerek kit kanaat yaşar, tıpkı birçok İstiklal madalyalı Gazi gibi.
Adı burhaniye'de yapılan havaalanına verilmiştir. Havran'ın giriş çıkışlarında mermiyi sırtına almış heykelleri vardır. Çanakkale'de de bir heykeli var ama yanlış bir yorumla heykel mermiyi kucaklamış olarak betimlenmiş. encrypted-tbn0.gstatic.com/...