-
Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek.
Örnek kullanım: Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış. (S. F. Abasıyanık) hepsini göster
-
Sıvı maddeler aşağıya yönelmek.
hepsini göster
-
Sıvı bir madde bir yerden çıkmak.
hepsini göster
-
Bir kap veya bir yer, içindeki veya üstündeki sıvıyı sızdırmak.
Örnek kullanım: Dam akıyor. hepsini göster
-
Art arda ve toplu olarak gitmek.
Örnek kullanım: Öfkeli insanlar, el ele, omuz omuza Taksim'e doğru akıyorlardı. (Y. Z. Ortaç) hepsini göster
-
Kumaş yıpranıp iplikleri erimeye başlamak.
Örnek kullanım: Çarşafın kumaşı da yer yer akmış, buruşmuştu. (R. H. Karay) hepsini göster
-
Boya birbirine karışmak.
hepsini göster
-
Sürüp gitmek.
Örnek kullanım: Nedim divanında bir kaside vardır, müjgân üstüne, hicran üstüne, umman üstüne kafiyeleri ve redifleriyle akar. (Y. K. Beyatlı) hepsini göster
-
Zaman çabuk geçmek.
hepsini göster
-
Karışmak, katılmak.
hepsini göster
-
Çabucak savuşmak, ortadan kaybolmak.
hepsini göster