Koleksiyon olarak görülür mü, bilemiyorum ancak bunu sizlere anlatmazsam, eksik kalırım. Gördüğüm en tuhaf ama bir o kadar güzel koleksiyonu, hatta güzel bir istif bile denebilir, geçtiğimiz yaz görmüştüm. Tatil için Didim’e gitmiş ve orada bulunan arkadaşımda bir hafta kadar konaklamıştım. Arkadaşım tanıyormuş kendisini, biraz uzak bir yerde olduğu için yolumuz düşünce aklına gelmiş olmalı ki; seni biriyle tanıştırayım dedi. Aradı ve davet edildik, velhasıl gittik. Arkadaşın sayesinde, Kemal amcanın evine hem muhabbet hem de yorgunluk kahvesi içmeye davet edilmiştim. Aydın, Didim’de tanıştığım 63 yaşındaki Kemal amca, hayatı boyunca 1500'den fazla kitap okuduğunu söylemişti. Şehir merkezinde evi varmış ancak kargaşadan uzaklaşmak adına, hali vakti yerinde olduğundan, bir de Didim’in ücra köşelerinden yazlık almış kendine. Söylediğine göre yılın 9-10 ayı kadar da orada imiş, eşiyle birlikte. Eve girer girmez, kare şeklindeki koridorda u şeklinde, duvara monteli, açık kahverengi ahşaptan kitaplık olduğunu gördüm. İçeri geçtik ve oturma odalarındaki kanepelere oturduğunuzda baş hizasının biraz üzerine, ayağa kalktığınızda -aşağı yukarı- göğüs hizasına denk gelen kitaplıklar olduğunu görünce iyiden iyiye şaşırmaya başlamıştım. Suna teyze, eşi, kahvelerimizi getirdi ve sohbet koyu bir hal aldı. Sürekli kitaplardan konuşulmaya başlanınca, her ne kadar okusam da, hem Suna teyzenin hem Kemal amcanın yanında cahil kaldığımı hissettim. İki katlı, içten merdivenli ve genel dokusu ahşaptan oluşan müthiş bir evdi. Gitmek için ayaklandık ancak giderayak bana –tam bir yaşlı insan hevesiyle- ‘’oooo üst katı görmeden mi’’ dedi ve çıktık. Üst katta gördüğüm manzara beni şaşırtan asıl şeydi. Üst kattaki odaların neredeyse tamamı, eski usul Türk sedirlerinden oluşuyordu ve tüm odalar, neredeyse boydan boya, oldukça kaliteli ahşaptan yapılma raflarla ve içleri de birbirinden okunası kitaplarla doluydu. 32 yılı aşkın İngiltere'de yaşamış Kemal amcanın kitaplarının birçoğu da İngilizce idi. O kadar güzel, düzenli ve temiz muhafaza etmiş ki hepsini, anlatamam. Birkaç fotoğraf çekmek istedim, ancak aklımdan hiç çıkmayan ''onlar benim çocuklarım ve çocuklarıma nazar değmesini istemem'' diye kitaplardan fırlama, yoğun miktarda ve olumlu anlamda kıskançlık barındıran bir cümleyle karşılaşınca, ısrar da etmedim. İki eş birbirlerini bulmuşlar, emekliliklerini kitap okuyarak, insanlardan uzak yaşamaya çalışıyorlar. İngiltere’ye de yanlış hatırlamıyorsam 1982 yılında, Didim’den mülk satın alan bir İngiliz vasıtasıyla gittiklerini söylemişti. Orada çalışmış, emekli olmuş ve memleketine geri dönmüş. İlk defa, ciddi manada ilk defa bir insana imrendim. Türkiye şartlarında çalışarak, özellikle memur iseniz, maliyeti dolayısıyla yapması imkansız bir şey gibi duruyor ancak olur da okumayı seven ve durumu yerinde biri iseniz emeklilik yıllarında veya daha öncesinde; mutlaka bir tatil kasabasında, bahsettiğim tarzda bir yer alıp, kocaman bir kitaplığa dönüştürebilirsiniz. Şimdilik hayal olarak görmüyorum zira şuna en büyük hayal/#125289 dönüşmesini asla istemem. Ancak bir gün, düşlediklerimi gerçekleştirebilecek düzeye erişebilirsem ve buna ömrüm yeterse, benden sonrakilere de miras olarak bırakabileceğim en güzel şeyi aklımın bir köşesine yazdım. Beğendiyseniz, aynı şeyi aklınızın bir köşesine sizler de yazabilirsiniz.
eskiden hoşuma giden şeyleri toplar biriktirirdim. deniz kabukları, dergiler, kartpostallar, her gittiğim yerden alınmış shot bardakları türünden ıvır zıvır. bir zamanlar bütün kızların kağıt peçete, erkeklerin pul koleksiyonu vardı. ama gerçek anlamda koleksiyonerlik bu değil. koleksiyonerler genelde tarih ya da sanat değeri olan şeyleri toplar. ülkemizde bu tip değer taşıyan koleksiyonlar için kültür bakanlığından koleksiyonerlik belgesi alınması zorunludur. kişisel koleksiyonların kayıt defterlerinin bir sureti bakanlıktaki ilgili birimde tutulur ve dönem dönem dönem bakanlık memurlarınca yerinde sayım ve denetleme yapılır. koleksiyona eklenen parçaların faturalı ve kaynağı belli eserler olması gerekir. bunların eksik olduğu durumlarda olay tarihi eser kaçakçılığı sayılır.
çoğu kişi atmamak, istiflemek sanıyor. koleksiyon yapıyorsan, mal ilk piyasaya çıktığında da belli bir değeri olacak, saklaması özenli ve zor olacak, tüm elemanlarını bulmak zahmetli olacak... o zaman onun adı koleksiyon.
çizgi roman koleksiyonları doğrudan fuarlardan dönüyor mesela. ileride değeri olacağını düşündüğü ya da peşinde koştuğu seriye ait sayıları ambalajını açmadan, orada kapıp ışıktan koruyan, hava geçirmeyen kaba mühürlüyor adam. senin o bayiiden alıp atmadığın sayıların değeri yok yani.
arkadaşım senelerdir nümizmatik ile uğraştığını söyler. para koleksiyonu yapıyor. ama koleksiyon dediği, sağa sola gidenlere "bana para getir" demek. biraz ciddi biryerlerde koca koca albümleri gösterdi, kimse ciddiye almadı. "belli bir dönemin tüm paralarını, bir merkez bankası müdürünün imzaladığı tüm banknotları, ne bileyim "kuş resmi olan" paraları toplarsan, hasarsız korursan anlamı var" dediler. bozuldu, kızdı bu.