şimdi size öyle bir ilk aşk anlatacağım ki içindeki bıçak, tiyatro ve cüneyt arkın var.
lise 2'de okuyan okulun nispeten şişe öğrencilerinden biriyim. evden başka yere sıçamayacak kadar naif bir o kadar da abartılı hareketleri ile tam bir ergenim.
Sibel diye bir kızdan hoşlanıyorum. daha önce başka kızlarla çıkma teşebbüsüm sadece teşebbüsde kalacak şekilde bitmiş, aşk meşk konularında akrabalar tarafından makine çalışıyor mu kuş ötüyor mu laflarına 3 senedir maruz kalmayacak şekilde bir tecrübe kazanmış tam bir romantik isyankarım.
sibel zor hedef. daha birinci sınıftayken üst dönemin başa bela the rasmus solistine benzeyen çocuğu ile çıkmış. belli bir popüleritesi var. gel gör ki burası amerikan lisesi olmadığından ötürü çok da fifi bu durum bana göre. sınıfın hafif toplu herkesle iyi anlaşan, hocam burcu kötü oldu tuvalete gidebilir miyiz diyen mervesi ile bende iyi anlaşıyorum. sibel'e ulaşmamda kritik bir göreve sahip bu merve.
neyse öğle tatilinde sınıfta merve'yi tek yakalıyor ve durumu izah ediyorum. sibel'i çok seviyorumlar ölüyor bitiyorumlar falan havada uçuşuyor. merve o iş bende rahat ol dercesine kafasını sallıyor. ben emin misin der gibi tek kaşımı kaldırmaya çalışıyorum ama tek kaş kaldırmayı beceremediğimden sen hayırdır dercesine iki kaşımı kaldırıyorum. tamam kurt ben konuşurum sen merak etme diyerek neyse ki vücut diline bir son veriyor merve.
ertesi gün yanıma gelip kızın benim hakkında olumsuz düşünmediğini çünkü benim hakkımda pek de düşünmediği bilgisini veriyor. tabi ben havalara uçuyorum. aynı bu şekilde ;
sonra sibel'in her akşam çıkışta sınıfta bir süre oyalandığını, notları diğer arkadaşlarından geçirdiğini falan söylüyor. tufaya bak tabii ki hiç şüphelenmiyorum. kız baya beni bekliyor aslında. neyse gidiyorum sınıflar boşaldıktan sonra. sibel tek başına oturuyor sırasında. senle bir konu hakkında konuşmak istiyorum ile başlayan kompozisyonum, senden hoşlanıyorumla giderken bir anda cüneyt arkın seviyesine ulaşınca biz adam gibi severiz, namusumsun ulenlere geçiyor. neyseki kendimi kontrol ederek aşk bir sudur seviyelerine girmiyorum. haliyle bir düşünmem lazım cevabını alarak maçtan mağlup ayrılan taraf oluyorum.
düşünmeyen kızın bir düşünmesi bile coşturmaya yetmiş, onunla aynı ortamda olabilmek için tiyatro elemelerinde sıramı bekliyordum. hesapta bana yoldaş olması gereken emre sıpası, elemelerde milleti şebeğe çevirip şekilden şekile soktuklarını görünce çoktan kaçmış, beni kaderimle başbaşa bırakmıştı. girdik elemeye gül dediler güldük yaşlı ol dediler olduk. bebek ol dediler ama ben tiyatro yapmak istiyom ya diye ağladık. allahtan kız elemelerde değil. elemeleri geçtik tabi o motivasyonla hatta biraz abartmışız bana başrolü verdiler. tiyatronun adı karımla evleniyorum. karım kim? tabii ki sibel. tam ohannesburgerlik şu dakikalarda, kafayı yemek üzereyim. ders çıkışları beraber vakit geçirmek fırsatı bu kadar güzel elde edilebilirdi.
gel zaman git zaman bana hala cevap vermemiş. yer yer bilinmeyen telefonlardan ilan-ı aşklar geliyor, hepsini reddediyorum. iyi ki bi sibel'i sevdik geçen sene nerdeydiniz?!!1bir1! tabii ki bu sibel'in çılgın oyunlarından biriydi. yurttaki diğer kızlar beni hoparlöre alıp beni kekliyor, sibel'e karşı olan bağlılımı ölçüyorlardı. ben hepsine gereken ayarı veriyor puan üstüne puan topluyordum. taa ki 2 hafta olmasına rağmen bana bir cevap vermemesi üzerine gelen telefona ben artık sibel yarın da cevap vermezse senle çıkıyorum, yeter sürünürdü beni tribini atana kadar. bildiğin daha önce görmediğim bir kızla çıkıyorum sibel'e inat olsun diye. ergenliğimi her şartta ispat ediyorum. zaten egom tavan bana kız mi yok kafalarına ramak kalmış. iki hafta önce namusumsun ulen dediğimi hatırlatırım.
ertesi gün sibel teklifimi kabul etti ve çıkmaya başladık. bir süre sonra beni kuytuya çekip gözlerimi bağladı. sana bir süprizim var dedi. heyecanlı bekleyiş dudaklarımda onun sıcaklığını hissettiğim anda son buldu. ilk defa beni ağzımdan öpmüştü. ehehe
sonraları hatırlamadığım bir takım husumetler yaşandı ama önemsemedim. beni tekrar kuytuya çağırıp gözlerimi bağlamasını tekrar öpücük kapmaya yordum tabii ki de. nasıl heyecanlıyım. oha ellerimi de bağlıyor. vay fena taciz edilicem kesin yuppi. allah allah neden hala bir hareket yok.
derken gözlerimi açtı elinde bir tane bıçak. beni çok üzüyorsun kurt, cok acı çekiyorum diyor. bıçağı bileğine dayamış. yahu ne yapıyorsun deli misin falan diyorum biraz daha bastırıyor. yemekhaneden çaldığı meyve bıçağı o esnada sevdiceğimin bileğinde adeta bir döner bıçağı. biraz da daha bastırıyor. deliye dönüyorum ipleri koparıp üzerine atıyorum kendimi. yani ipler de çok sıkı bağlı degil. bıçağı alıp yüzüne bir tane yapıştırıyorum tokadı. cüneyt arkın modu tekrar gelmiş haberim yok. kendine gel falan derken ağlamalar vs dağılıyoruz, o yurda ben eve.
şaka maka kıza tokat atmışım hem de sevdiğim insana. o yaşlarda daha da büyük bir travma. haliyle çok fazla sürmüyor ve ayrılıyoruz. ayrılma sebebi sanırım yaz tatili. yaz tatili girdi diye bu kadar entrikalı, coşkulu bir aşk bitiyor. böyle salak ayrılık olmaz.
not: tiyatro elemelerinde bana yoldaş olamayan arkadaşımın adı emre değil, bi? isim bulmam gerekti. ve neden emre?yi seçtiğim konusunda hiçbir fikrim yok.
Bir akrabamızın oğluna aşıktım ama aramızda yirmi yaş falan var, ben de daha ilkokula gitmiyorum. Bize gelirken hep kinder sürpriz yumurtalardan alırdı ve beni hep güldürürdü. Aradan kaç yıl geçti hala karşı cinste etkilendiğim şeyler değişmemiş.. Bir gün yine bize geldiğinde beyaz elbisemi giyip, anneme de ‘bana makyaj yap’ diye tutturup elimde çiçeklerle salondaki bitkilerin önüne geçmişim. Yanımda böyle dizlerinin üstüne oturmuş gülüyor fotoğrafta. Benim şimdi olduğum yaşlarda hey gidi.
İlk aşkı için çoğu kişi güzel hikayelerden bahseder. Kimisi platoniktir ve öyle güzeldir. Kimisine güzel bir anı olarak kalmıştır. Ama kimisi de benim ki gibi anılar canlanınca "ulan be neler yapmışım" der ve "keşke yaşanmamış olsaydı." der derin bi' iç çekerek...
Ben ilk kez 22 yaşında bir kadına aşık oldum. Onunla tanışmamız ben bir kafede garsonluk yaptığım sırada, onun da iş görüşmesine gelme vesilesiyle olmuştu. Bir kez geldi buraya, ikinci kez geldi ve ardından barista arkadaşına benden hoşlandığını söylemiş. X bana Y senden hoşlanıyormuş, instagram'ını istiyor. Soğuk kanlıklıkla karşıladım ve verdim. Herneyse konuşmalarımız falan başladı. Daha sonrasında benim bi Akdeniz gezim oldu bir hafta ve o sırada da flörtleştik telefonla. Ama öyle güzel bir hiski tarif edemiyorum. Böyle sabahlara kadar konuşuyoruz. Herneyse ben döndüm İzmir'e bir buluştuk iki buluştuk herşey güzel gidiyor, ama geçmişinde birşeyler yaşamıştı Y yani hem ilişki konularından zararlı çıktığını söylüyor hem de ailesiyle de arasının iyi olmadığını zaten öğrenmiştim. bir gün karşımda ağlarken o (abisiyle tartışmasının üstüne) "merak etme yaralarını saracağım." diyip gözyaşlarını ellerimle silip, gözlerinden öpmüştüm. Belkide bu ilişkide ki görevim o cümleyle özetlenebilir. Ben bir yarabandı gibi sanki hep onu anlamaya, bağırmalarına çağırmalarına elimden geldiğince alttan almalaya çalışıyorum. Hep bir agresif, hep bir sinirli ve beni hep yanlış anlamalarıyla mücade ettim. Bana yüzlerce kez onu sevmediğimi söyledi belkide ama onu kendimden çok sevmiştim. O görmüyordu... Anti depresan kullanıyordu. ona bırakmasını söyledim. İçme, sinirlesinirsen gerekirse bana bağır dedim. Ama bırak dedim. Ve bıraktı. İlişki bu düzeyde; iki günde bir kavga ve ayrılıklıklarla devam ederken. Bir gün o çalıştığım kafeden çıkmak zorunda kaldım başka bir kafeye geçtim ve o da beni ziyarete geldi. oturduk bir yere, Y bana "o kadar yol çektim yanına geldim, hiç mi gülmez insan" ben de "Y bak çok yorgunum, 12 saattir ayaktayım ve biliyorsun bu işleri, anla beni belki de ondandır. ama seni görmem bile yetti." Dedim. ilişkinin 3. Ayı falan... Ardından bu tartışma uzadı ben gideceğim demeye başladı yol boyunca bana bağırıyor. İnsanlar bize bakıyor. Dur diyorum. Ne alaka Y... Ben seni çok seviyorum... En son vapur iskelesine kadar peşinden gittim, orada da git yanımdan, istemiyorum demeler devam ediyor ama yüksek sesle bağırıyor. Y sus diyorum rezil oluyoruz. Bunun üstüne, Bir kadın yanımıza geldi ve bana dedi ki "neden rahatsız ediyorsunuz, istemiyor sizi işte kalkın lütfen yanından." demeye başladı. O sırada Y nin yüzüne baktım. Y önce bi sustu sonra kadına dönüp "sıkıntı yok" dedi. Kadın "emin misiniz?" diye tekrardan sordu. O da "evet bi problem yok" diyip kadını uzaklaştırdı. Kendimi çok kötü hissetmiştim ama hala onu ikna etme çabasındayım. Sevdiğime inansın istiyorum. (ne aptalım)
İlişkim biteli 5 ay oldu ve 2 sene sürdü. Hep bu şekilde sürmedi elbette. Ama onu hem hayata adapte etmek için çok mücadele ettim Hem de sevdiğime ikna etmeye çalışıyordum. Hatta bazen bana durduk yere gece vaktinde mesajlar atıp "ben seni haketmiyorum, seni üzüyorum ve bunları, beni haketmiyorsun." gibi mesajlarla uyandırıyordu beni. Bu mesajları yorgun gözlerle işe giderken okur halde buluyordum kendimi ve onu düzeleceğine ikna etme çabası içinde buluyordum kendimi biranda. Ama gene de ne yaptıysam kavgaların ardı arkası kesilmiyordu. Bu iki sene de çok güzel zamanlar geçirdiğim kadar, bok gibi geçen de bir o kadar zamanlar var hatta daha fazlası...
Ayrılığımızdan geçen süre zarfında aklıma bu saçma kavgamız gelip duruyor. Paylaşmak istedim. Kendi kendime "ulan, ne aptalmışsın lan. Ne için çabalamışsın, ne rezillikler atlamışsın ve şu saçmalıklara rağmen hala sevmişsin." Aşk kör bir duygu. Hele ki ilk tecrübeyse bu hem kör hem sağır. Çıkarılacak mesaj çok basit ve kiminiz de beni yargılayabilir ama ben baktığımda geçmişe pişman değilim. Çünkü gerçeklerimle yüzleştim. Ve birdaha olsa asla girmeyeceğim toplardan biridir bu. Hayatınıza giren insanları iyi seçin. Aşk şarkıları vs hepsi toz pembe... Gerçeklikle alakası yok nazarımca. Duygular evet benzer olabilir fakat ama herkes gene de kendi hikayesini yazıyor. Mesela ben uyuşturucu bağımlısı gibiydim bu ilişkide. O eroyin gibiydi benim için, yokken krize girerdim. bana bir o kadar da zararlıydı ki hayatla bağımı koparıp geleceğimi mahvediyordu. Size mutluluk verecek çok şey varken, size zarar verenlerle mutlu olmayın.
izleri silinmeyen ve unutulmayan aşktır. sevgili savaş, o omuzundan aşağı dökülen lüle lüle saçların yüzünden şimdiye dek ilgimi hep uzun saçlı adamlar çekti. lakin aradan geçen yirmi yıla rağmen aşkımı hiç bilmemen isabet olmuş.
adı üstüne ilk lan.illa çocukluk yaşında da olacak değildir bu.yaş 30 olur yaşamadım dersin, bir yaşarsın adı ilk aşk olur.unutulmaz, hatırlarsın.yokluğu acı verir.saflıktır, masumluktur..ilk diyorsun ya işte onun heyecanı vardır hep.aklına yıllar sonra bile gelse insanın yüzünü gülümsetir, dizlerini titretir.şuan ki sevdiğine baksan da bazen akla gelir insanın.akla geldi mi içirtir, ağlatır, üşütür yeri geldi mi.o masumluğu ararsın bulamazsın, sonra büyüdüğünü yada kaybettiğini anlayınca vurur kafaya acısı.işte öyle bir şey be sözlük.toplanın haydi, gelin yamacıma.bir 70'lik paklar bizi.
benim ilk aşkım korkudan. bana aşık bir çocuk vardı sınıfta ama ilk başta benim aşık olmakla ilgili hiç fikrim yoktu, ip falan atlıyordum. sonra bir şeyden korkunca ben hep bu çocuğu düşünmeye başladım. karanlıktan, şimşekten, gök gürültüsünden vs. zaten galiba her şeyden korkuyormuşum. hayal kuruyorum uyuyana kadar. mesela beraber resim yapıyoruz, bisikletle geziyoruz, bokunu çıkarıyorum ip atlıyoruz. sonra ben bunu düşüne düşüne aşık oldum yanlışlıkla. o aşk geçti gitti gerçi ama korkunca hala birisine aşıksam ya da bir şeyler hissediyorsam onu düşünme alışkanlığı üstüme kaldı.