evimin önünde kediler için süt ve mama kabım var. her zaman dolu olmasına özen gösteririm. tasın yanında da 1 litre süt ve not vardır. süt kabı boşsa süt doldurabilirsiniz diye. ama bazen iş güç yoğunluğu gözden kaçabiliyor. dün akşam gece saat 03.00 civarı uyandım ve dışarıya bakıyorum. artık cam önüne alışan kedilerden yavru bir kedi geldi sallana sallana. süt kabına baktı boş, mama kabına baktı boş. belki ki acıkmış hayvan. yüzünde çok masum ve acılı bir ifade oluştu. tabi o kedinin yüzündeki ifadeniz kat ve kat fazlası benim kalbime oturdu bir kere. gecenin o saati dışarı çıktım süt almak için. bakırköy gibi bir semtte o saatte süt bulamadım. sonra benzin istasyonuna kadar yürüdüm ve o sütü buldum. buldum bulmasına ama o kediyi bulamadım. şimdi içime öyle oturdu ki o kedinin ifadesi.
yani demem o ki arkadaşlar içinizdeki merhameti ve sevgiyi ikinci plana atmayın. hayvanlara karşı merhametli olun, tanımadığınız insanları görünce selam verin,gülümseyin. çok kolay ve sıradan şeyler bunlar.
duygusallık ve anlayış bulma çabası içinde geçiyor ömrümüz. hayatımız bunalımların ve hayal kırıklıklarının üstüne kurulu. herşeyin bir gün daha da iyi olacağına inanarak sürekli olarak ne yapmamız gerektiğini düşünmekteyiz. üstelik bunu bir alışkanlık haline getirmektenden de geri durmuyoruz. oysa kendi hayatlarımızın ne anlama geldiği gerçeğini ortaya çıkarabildiğimizde, şimdikine oranla daha güven içinde yaşayacağımızı görürüz.
yaşanılan ülkenin, ailenin insanın kaderini az buçuk belirlemesi.
benim şu an ailemden farklı düşüncelere sahip olmamın, yalnızlığımın, sürekli okumamın, dinlediğim müziklerin, her gün keman çalışmamın sebebi de aslında bu durum.
yapacak bir şey yok galiba bu konuda. amor fati deyip geçeceğiz...
iki yaz önceydi. kuşadasında yaşıyordum o sıra, hava sıcak, balkon kapısı açık. sarman kedi mayışık ben mayışık salonda yayılırken içeri bir serçe giriverdi. fırladım hemen, havlu gibi bir şey kaptım, hemen dışarı kovaladım hayvanı. benim sarman yaman avcıdır. ama serçe bir türlü gitmiyor balkondan, çırpınıyor, çığlık çığlığa bağırıyor, içeri doğru pike yapıyor yine girmeye çalışıyor ama kovalıyorum dışarı. anlamıyorum derdi ne. ama bir derdi var. büyük bir derdi var. kapattım balkon kapısını ve o an evin içinden bir kuş sesi daha geldiğini fark ettim. benim sarman bir serçe yakalamış, bana bakıyor ayakkabılığın içinden. beynimden kaynar sular indi. meğer iki serçe girmiş balkondan, ben birini dışarı kovalarken sarman ikinciyi kapmış götürmüş. dişisini bırakmıyormuş dışarıda bağıran serçe. ciğerim yandı ne demek o an anladım ben. aldım sarmandan dişiyi, balkondan saldım. uçup gittiler; ama kuşlar çok dayanıksızdır. eğer yaralandıysa muhtemelen ölmüştür o dişi. o panikle kontrol etmeyi akıl edemedim sağını solunu. umarım ölmemiştir ya. uçabiliyordu en azından. ne bileyim. dişisinin peşinden bağıran erkek kuşun sesi, beni delip geçen bir detay olarak kaldı hafızamda.
sarman da yemin ederim saatlerce söylenerek gezdi evin içinde. geldi gitti suratıma pis pis miyavladı. it oğlu it.
Çoğu şey içimi burkuyor artık, özellikle son yaşananlar. Bu kadar baskı, bu kadar sindirme çabası, geleceği için ümitsizleşen bir yığın insan, bir tarafta emek verenler haktan hukuktan adaletten şaşmayanlar, bir tarafta bütün alçaklıkları meşrulaştırıp her şeye rağmen mağdur olduklarını dile getirenler, alçaklar, namussuzlar ortalık yangın yeriyken şiddetten, kandan, huzursuzluktan beslenip ellerini ovuşturarak işin kaymağını yiyenler. Yitip giden hayvanlar, insanlar, çaresiz kadınlar, kalbi kırılan hayattan koparılan çocuklar, çiftçiler, ağaçlar... omuzlarıma bunların ağırlığı biniyor, vicdanım sızlıyor, gözlerim doluyor.
Benim geleceğe dair hiçbir umudum yok, içimden nefes almak gelmiyor gerçi şu an tek yapabildiğim bu. Kocaman fakat bomboş bir nefes.. alıyorum, veriyorum, yeniliyorum her seferinde.
Mutsuz ve umutsuzum.
aklınıza geldikçe yutkunmanıza sebep olan detaylardır.
biraz dalar, hüzünlenirsiniz. ''geçti gitti, boşver'' der yaşamınıza devam edersiniz. ama yaşadığınız müddetçe hiç ummadığınız yerlerde küt diye karşınıza çıkar. ne geçmiştir, ne gitmiştir ne de boşverebilirsiniz; mutlaka bir iz bırakmıştırlar...
Gittiğim herhangi bir restorant ya da kafede, benden oldukça yaşlı birinin benim oturduğum masayı silmesi. Biliyorum her mesleğin bir kıymeti var ve buna zaten saygı duyulmak zorunda. Fakat insan yine de o bezi alıp kendi silmek istiyor be.
her şey çok güzel giderken -ya da siz öyle sanıyorken- bir anda yapayalnız kalmak. sebepsiz ve çaresiz, kocaman bir boşlukta oradan oraya savrulmak. bulutlarda süzülürken hayatı yakalamış gibi, bir anda yere çakılmak. bu nirvanalarda körleşmemek gerekiyormuş çok acı, belki çok geç ama bunu anladım.
sevdiğiniz sokak kedisinin ayrılırken kendi bölgesinin son sınırına kadar peşinizden gelip, sonra başka kedilerin bölgesine girince durmak zorunda kalması, sizi öylece uzaktan seyretmesi.