fransız yönetmen christian carion'un çektiği bir avuç filmin hemen hemen hepsinde odak noktası olarak belirlediği görülen "savaşta yitirilenler" temasını en etkili ve gösterişli şekilde kullandığı 2005 yapımı dram filmi. eleştirmenler tarafından abartıldığı kadar iyi bulmadım ben ama gene de gideri yok diyemem. savaş filmi olarak bakmazsanız etkileyici gelebilir. dram dozu orantılı olarak ayarlanmadığı için de gözlerinizi tam olarak doldurabilecek gücü yok. orijinal adı joyeux noël. bizdeki karşılığı "mutlu noeller". ayrıca film kulzos film topluluğu'nun bu ayki listesinde (kulzos film topluluğu/#119009) yer alıyordu.
filmi seçme nedenlerim ve karşılaştığım sonuçlar üzerinden gideyim: ilk nedenim, elbette diane kruger'dı. müthiş bir hayat değişimi yaşadığını bildiğimden beri (önce balerin, sonra model, en son aktris) kendisini takip diyorum. mimik oyunculuğunda çok iyi olmamasına rağmen, 5 dil bilmesi ve 3'ünü oldukça akıcı konuşabilmesi ile birlikte, başrollerinde yer aldığı filmlerde açıklarını iyi kapatabiliyor. ikinci nedenim, guillaume canet ile kruger'ın evli kaldığı 5 sene içinde, birlikte yer aldıkları hiçbir filmi izlememiş olmamdı. uzun süredir bunu gerçekleştirmek istiyordum. üçüncü nedenim ise, joyeux noel'in, død snø (död snö) (dead snow) serisindeki komedi seviyesine zaman zaman çıkabileceğine yönelik önsezimdi. böyle bir şeyin olmadığını filmin henüz başlarında anladım tabii.
film, 1. dünya savaşı'nın can damarı olan avrupa'nın göbeğindeki cephenin en cafcaflı günlerinden olan bir noel gününde (24 aralık 1914) fransız, alman ve ingiliz* birliklerinin birkaç günlük gayriresmi ateşkesini anlatıyor. christmas truce olarak tarihte yerini almış bu "insani" ateşkesin gerçekliği konusunda birçok tartışmanın olduğunu biraz araştırınca görebiliyorsunuz. bu yüzden, adının "christmas tale" olarak değiştirilmesi de mümkün. şaka bir yana; 3 birliğin bir arada şarkılar söylemeleri, sonraki gün futbol maçı yapmaları ve birbirlerine kendi ülkelerinin meşhur öteberilerinden ikram etmelerinin dönemin ingiliz ve alman gazetelerine manşet olduğu söyleniyor. filmin genel olarak değinmek istediği temel sorun da, "savaşın içinde açabilecek olan masum çiçekler"in kötücül gösterilmemesi gerektiğine yönelik aslında.
tarihsel gerçekler ya da yalanlar bir kenara bırakıldığında bile filmin dram yoğunluğu fazlasıyla dengesiz. tenor "nikolaus sprink" ile soprano eşi "anna sörensen" arasındaki aşkın, filmin akış temposunu belirleyen savaş temasıyla birlikte yol aldığı sahneler çok eğreti durmuş. başrolde kruger değil de, başka bir aktris olsaydı, filmi bu sahnelerin ilkinde kapatmıştım belki de. spoiler vermeden şöyle örneklendirebilirim: bitlendiği için kendisine sarılmamasını istediği eşiyle diğer askerlerin arasında resmi dile yakın bir dille konuşan bir tenor; eşine olan aşkı ona "emre itaatsizlik" yaptırtabilecek kadar büyük olan bir soprano ve bu ikilinin arasındaki korkunç uyumsuzlukla beslenen bir dram. filmin öne çıkarttığı ve başrole koyduğu hikaye bu.
filmin yan hikayeleri ise, kendisini izlenilir kılan yegane ögeler. annesiyle olan ilişkisi sadece 1 cümleye sığsa da, yürek burkmak için fazla açıklamaya gerek bırakmayan bir hayat hikayesi bulunan fransız çavuş, eşini hamile olarak geride bırakmak zorunda kaldıktan sonraki akıbetini bilmeden aylarca birliğine komuta etmiş fransız teğmen, sosyal hayatlarını pek de özlemiyormuş gibi görünen iskoç peder ve erler, müthiş bir oyunculuk performansı göstermiş olan daniel brühl'ün canlandırdığı alman teğmen ve "emir demiri keser" mantığının içi oyulmuş boşlukları filmin güzel ayrıntılarıydı. yer yer gözleriniz dolacak gibi olacaksınız ama -yukarıda da bahsettiğim- dram yoğunluğunun dengesiz bir şekilde filmin içine cumburlop verilmesi nedeniyle hafifçe nemlenmeye başlayan gözleriniz hemen kuruyacak.
amacınız ortalama bir noel filmi izlemekse, joyeux noel fena bir film değil. "savaş filmi olsun ve izledikten sonra beni düşünmeye zorlasın" diyorsanız, bu filmden uzak durun çünkü beklentilerinizi ayaklarının altında çiğnemekten geri durmayacaktır. sosyal medyada film hakkında yazılıp çizilenlerden yola çıkıp da gaza gelmeyin. beklentinizi düşük tutabilirseniz, izlemeye değebilir.