-
anlamları pek bilinmeyen kelimeler için şurada bir sözlük oluşturulmuş: ebediyenedebiyat.blogspot.com/...
-
ilban ertem in çizgileri ile çizgi roman haline getirilmiş nefis kitap.
puslukitalaratlasi.com/...
-
uzun ihsan efendi'nin anlattığı fantastik hikaye. 20 dile çevrilmiş ama nası çevirecen ki o anlatımı. aynı tadı alamazsın. şiir gibi anlatıyo ihsan oktay anar, rüyalar aleminden çıkıp gelmiş.. -
ayrıca ilban ertem 'in kaleminde çizgi roman olarak kağıda aktarılmış hali de bulunan şaheser.
puslu kıtalar atlası bir rüya atmosferinde geçiyor, ve ilban ertem'in eşsiz çizimleriyle yarattığı atmosfer benim hayalimde canlanan gerçeklikle çok benzeşmekte.
eğer kitabı okuduysanız, çizgi roman aktarımını da okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. -
bir çizgi roman.
ilban ertem'i yıllar sonbra tekrar karşımıza çıkardı. bundan önce en son galip tekin'in ön ayak olduğu bir çizgi roman dersisinde görünmüş, ciddi bir iş çıkarmadan bodrum'daki köşesine çekilmişti. o dergi e 3-5 sayı yaşadı zaten.
ertem, kitabı okuduktan sonra çizme meselesini kendi kendine aklına koymuş, anar'a kendisi yanaşmış. Büyük olgunluk. sonra uzun bir süre kılık kıyafet, alet edevat, mimari, taşıt vs. araştırması yapmış. türk kaynakları tatmin etmeyince fransızlara yönelmiş, amatör tarihçilik yapmış. -
hayalinizden geçenleri aktarmaya çalıştıysanız bilirsiniz ki hayallerinizi anlatmak çok zordur. yazarın kendi düşlerini, tarihsel bir kurgu geliştirerek, felsefi, kimyevi, mantıki ve matematiksel olarak anlattığı derinlikli kitap. bir kitap nasıl matematiksel olarak anlatılır diyebilirsiniz ama okuyunca demek istediğimi anlayacaksınız.
kitap ile ilgili düşüncelerime geçecek olursam eğer kitapta kendini arama noktasında olan bir insanı görüyoruz. ve "simyacı" yı okumuşsanız. bu kitapla benzerliğini kolayca fark edeceksiniz. bir atlası veya bir taşı bu kadar güzel imgeleyebilmek iki yazarında ne kadar üstün yeteneklere sahip olduğunu gösteriyor.
-- spoiler --
ben bu dünyaya bilmek için geldim. benim için kutsal bir şey varsa o da bilgidir, gerek bu dünyanın, gerekse öte dünyanın bilgisi. bu yüzden öğrendiklerimi akıl terazisinde tartıp doğru olup olmadıklarına bakarım.
-- spoiler --
felsefeye ilgisi olan insanların daha rahat anlayacağı bir roman. varoluşçuluğu net bir şekilde anlayabilmemizi ve her şeyin kafamızda oluşturmuş olduğumuz bir hayal olduğunu gözlemleyebiliyoruz. bir yandan "düşünüyorum o halde varım" sözüne "düşünüyorum o halde varsınız" ifadesiyle bir başkaldırı ve ya bir sahiplenme olarak algılanabilir. dünyanın özünün bilgi olduğunu ve bu uğurda harekete geçmenin cesaret olduğunu anlıyorsunuz.
rasyonalizmin ve varoluşçuluğun etkisini gösterdiği bir eser olmuş. müslamanlara felsefi bir roman yaz deseler bu kadar iyi bir roman yazacaklarını düşünmüyordum. bilginin değerinin bilindiği; fakat bilginin farklı insanlar tarafından nasıl kullanıldığını, romanda bulunan neredeyse hepsinin farklı bir yeteneğe sahip olduğu karakterlerden anlaybiliyoruz. sıradan olmak ve insanlar tarafından dikkat çekmemenin aslında bilgi elde etmede ne kadar önemli olduğunu görebiliyoruz. kısacası insanlardan bir insan olmak, bu düsturla hareket etmek bilgiyi elde etmek için size avantaj sağlayabilir. -
ihsan oktay anar'ın ilk romanı.
iletişim yayınlarının bir röportajında editör "kitap bize postayla geldi okuduk ve çarpıldık." diyordu. gerçekten de çarpıyor. karakterlerin isimleri ve tavırları tarihte kalmış insanlardan mülhem. yazar şimdiki halini bile pek bilmemesine, sokaklarını hiç dolaşmamış olmasına rağmen istanbul'u müthiş tasvirlerle anlatıyor.
baş karakter uzun ihsan efendi dünya atlası çıkarmaya uğraşan kendi halinde biraz da uyuşuk bir adam aslında. dayısı kendisini kurşunlardan kurtaran bir kitabı eski bir kâtip olan kubelik'e veriyor çevirsin diye tesadüf bu ya uzun ihsan efendi bir cümle görüyor bu kitapta. kafasında dönüp duruyor rendekâr'ın düşüncesi. "gördüğün her şey benim düşüncemden ibaret. bunu sakın unutma. zihnimle bütün olaylara yön verebilirim. eğer ister ve düşünürsem, şu gemiyi içindekilerle birlikte yok edebilirim." sonucuna varıyor. rendekâr adıyla bahsedilenin rené descartes olduğunu anlamam biraz sürdü, kaçımız fransızca okuyabiliyoruz ki :)
uzun ihsan efendi yazarın diğer iki kitabında da var olan zaman zaman okuyucuya altyazı geçen, çokbilmiş, kalender, ehli hâl bi karakter. (bkz: efrasiyab'ın hikayeleri) (bkz: kitab-ül hiyel) diyorlar ki uzun ihsan efendi nâm şahıs ihsan oktay anar'ın kendisi imiş, arap ihsan da kocamustafapaşa'da ikamet etmiş dayısı.
daha bir çok şahane karakter de var bu yolculuğun. çete kurup lider olan, insomniyak alibaz. ölümden dönüp, lağımcılar ocağına katılan bünyamin. frenkli bir ceset hırsızı kubelik. kıyametle kafayı bozmuş, izafiyet teorisi bilen istihbarat lideri büyük efendi. bir de uzun ihsan efendi'nin nevi şahsına münhasır bir osmanlı korsanı olan, bir koluna "âh min'el âşk" diğerine de "min'el garaîb" yazdıran dayısı var, arap ihsan.
okuyunuz, okutturunuz. -
güzel kitap. ilk çıktığında çok eğlenerek okuduğumu hatırlıyorum. bir ara tekrar okumak gibi bir niyetim de var. hem hikayesi ilgi çekici hem de kullandığı dil. anar zamanın çok gerisinde kalmış bir dili kullanarak ince bir mizah yapıyor. bu dil yazarın imzası haline gelmiş durumda. diğer kitaplarında da ayırıcı unsurun dili kullanımı olduğu açıkça görülüyor.
kitapla ilgili canımı sıkan bir tek şey var. olur olmaz her yerde her türlü okura ısrarla tavsiye ediliyor. bu kadar özgün bir tarzın herkesin kafasına uyacağını düşünmüyorum açıkçası. -
turk romanciliginin zirve noktalarindan biridir. yazarin kullandigi sozcukler bircok kisi icin cok agirdir. ancak bir kez alistiniz mi birakmak bilmezsiniz.
iste bu kitabin baslangic paragrafi soyledir
" Ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki kun-ı Kâinattan 7079 yıl, İsa Mesih'ten 1681 ve Hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına Konstantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı. Ceneviz taifesinin buraya ilk gelen gemilerine karanlıkta uçan bir ak martının yol gösterdiği, ancak salimen karaya vasıl olduktan sonra dümencileri olacak Pundus nam kâfirin bu martıyı Mesih addederek yuvasını arayıp bulduğu ve itikatlarınca İsa'nın etini yemek sünnet olduğundan kuşu kızartıp yediği rivayet olurdu. Eskiler, bu martının yuvasının bulunduğu yere Ceneviz kavmının yüksek bir kule diktiğini rivayet etmişlerdir ki, sonraları Galata Kulesi diye nam salmış bu heybetli yapının tepesinde, yalı adamlarının dürbünle, yiğitlerin ise çıplak gözle, Bursa kentinin ulu dağını seçtikleri söylenegelmiştir. Ne var ki bu şayianın, ziyaretçilerinden bahşiş koparmak hevesiyle kuledeki yangın gözcüleri tarafından okunan bir kurt masalı olduğu da ağızdan ağıza dolaşmıştı bir zamanlar. Beher yangın için, eğer vaktinde tespit edebilirlerse yirmi akçe ikramiye, edemezlerse yangın sönene kadar saat başı yirmi değnek ceza alan bu adamlara hazine-i humayûndan on akçe helal yevmiye verilirdi." -
"ey kör! aç gözünü de düşlerden uyan. simurg'u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. kaf dağına varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. bırak dünyanın haritasını yapmayı! daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. gülleri ve bülbüleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam dünyanın kendisini hiç görebilir mi?" ihsan oktay anar - puslu kıtalar atlası