bilmekten çok farklı bir şey. küresel ısınmanın var olmadığına inananlar var. dünyanın düz olduğuna inananlar var. evrimin yalan olduğuna inananlar var. insanların kendilerinin uydurduğu ya da gerçekler işine gelmediği için inandığı daha bir dünya şey var. bunlar yalnızca inanç. öyle inanıyorsun diye öyle olmuyor. inanç görmek istemeyenlerin kafalarına sardığı bir perde.
insanın yaradılışında olan bir durumdur. inançsızlık bile bir inançtır aslında. sorgulamadan yapılırsa kötü sonuçlar doğurabilir ve orta doğu buna en büyük örnektir.
bu sebeple türkçe'deki gibi "-e inanıyorum" değil de "-i inanıyorum" şeklindedir.
zaten japonca'yı zor yapan bence kanjiden ziyade bu edatlar. edatları yanlış kullanırsanız çok acayip yerlere kayabiliyor cümle. özellikle edilgen cümlelerin edatları çok önemli.
kanji'yi oturup çalışan herkes yapar da edatları tam yerinde tam zamanında kullanan adamın japoncası çok iyidir benim gözümde.
ilhan irem'in ister inan ister inanma şarkısıyla harmanladığı muhteşem şiiri. şarkı daha çok bilinir, daha çok sevilir ama ben bu şiiri seviyorum ilginç şekilde. inanmanın özel olduğu, ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. bir yandan inanılmayı beklerken bir yandan da aksi durum söz konusu olduğunda, saygı duyulması gerektiğini ifade etmek, herkesin düşünebileceği bir şey olmasa gerek. hem 'agatha christie''nin de dediği gibi: "insanlar yalanlara gerçeklerden daha kolay inanır." ilhan irem' in şiirle başladığı şarkının sonunda anlasana şarkısına selam çakmayı ihmâl etmemesi de çok hoş bir detay olmuş ayrıca.
inanmak: maviliklerin arkasında gizlenmiş cennetlere benzer…
inanmak: sonbaharın en son yaprağıdır bahara giden…
inanmak: ışıldayan bir çift zümrüttür gözlerinde…
ve inanmak: inanılmayı beklemektir bir kardeşi bekler gibi…
yine de inanıp inanmamakta özgürsün… kuşlar gibi… balıklar gibi… benim gibi…