birçok insanın aşk ayrılığı sebebiyle yazıldığını düşündüğü ama aslında vatanın ayrılmasını konu alan bir azerbaycan türküsü. sözleri ferhat ibrahimi'ye ait olup bestekarı ali selimi'dir.
1813 ve 1828 yıllarında rusya ve iran arasında yapılan antlaşmalarla azerbaycan, araz nehri'nin kuzeyi ve güneyi olarak ikiye bölünür. kuzey azerbaycan rusya'nın, güney azerbaycan ise kaçar hanedanlığı'nın yani iran'ın eline geçer. bunun üzerine halk vatanlarının parçalanmasının acısını bu türküde anlatır.
bu türkünün aslında aşk acısı için yazılmadığını öğrendiğimden beri türküyü daha buruk şekilde dinliyorum.
"fikrimden geceler yatabilmirem / bu fikri başımdan atabilmirem"
taraflar için korkunç bir dönemin adıdır. yahut en azından bir taraf için. en az ilişkinin ilk günleri kadar korkunçtur. ilişkinin ilk günlerinde de dediğimi yanlış anlar mı? ilk günlerde elimi kolumu nereye koysam? kaç numaralı bakışımı atsam? ayy bu hareketi bana ne kadar itici geliyor yolun başında bıraksam mı? gibi durumlar gerer ha gerer insanı. tabii ayrılık zamanı geldiğinde bu günler bile gözünüze küçük cennet ışıkları gibi görünür.
yahya kemal çok güzel söyler, ''bir bitmeyecek şevk verirken beste, bir tel kopar ahenk ebediyyen kesilir''
şairin bahsettiği bu evrene geçiş yaptıysanız ilişkide cehennemin küçük bok gibi ateşleri kalbinizden akan benzini harlamaya başladı demektir. bilmezsiniz ki bunlar daha iyi günleriniz. zaten bir süre sonrasının acıları tarifsizdir. şunun da farkında değilsinizdir ki hıyarın ve insanın nasıl yüzde doksanı sudan oluşuyorsa, o an çektiğiniz acının da yüzde doksanı korkudan oluşmaktadır. sosyolog ve psikolog dostlarımız varsa lütfen o evrede neden bu kadar çok korktuğumuz hususunda bizi aydınlatsınlar.
ayrılık acılarından şu halde baya uzağım. gerçi en son o güzel insanla muhteşem yıllarımızın geçtiği ankara'yı haberlerde görüp de günlerce yemeden içmeden kesileli 5-6 ay oluyor. acilde gözümü serumla açtığım günkü zavallılık hissiyatının hücrelerimdeki izi hala bir sızıdır.
bu acıyı bir zamanlar en dibinden doruğuna kadar yaşamış bir dostunuz olarak bir kaç tavsiyem var. yaşadığınız şehri terk etmeyin. ben yaptım çözüm değil. korkmayın diyemeyeceğim fakat bir şekilde korkularınızı yönetmeyi öğrenmeniz gerekiyor. acılı şarkılar dinlemeyin fazla. veya ara ara dinleyip göz yaşlarınızı boşaltın. göz yaşı tıbben en iyi antidepresanlardan biridir. çok zorda kalmadıkça doktara gitmeyin. torbacıdan beter oluyor ibneler o evrelerde. torbacılara da fazla gitmenizi önermem. en önemlisi sıkıştığınız zavallılık hissinden çıkın. simyacıların kurşunu altına dönüştürme çabası gibi siz de acılarınızı güce dönüştürmeye bakın.
üzerine bir de bugüne kadar yapılmış en güzel ayrılık şarkılarından birini bırakayım beter olun. ara ara beter olunmakta fayda vardır bu süreçte. gözlerinizi tekrar hayata ve yeni bir insana açtığınız zaman bu acılar size tecrübe gıdaları olacak. ve eski hatalarınızdan uzak çok güzel bir yeni yaşam başlayacak.
sen soğuk kış güneşine bakarken çöl ateşi yakacak beni mesafelere dolanacak iklimler ayrı ayrı yerlerde başka insanlar başka nefesler
bir yaban gül dikeniyle kan oturdu ellerime kötü şeyler olacakmış öyle bir his içimde ellerinle saklama terkeden gözlerini önce gözler bırakırmış sevgilinin ellerini
geldi geldi vakti geldi geldi kondu dudağına pek yakıştı hırçınlığına bekletme beni söyle ayrılık ne zaman
ölüm bile yıkamazdı böyle bildik sevgimizi çöl kumundan bir kaleymiş dokununca yıkılıverdi geldi geldi vakti geldi geldi kondu dudağına pek yakıştı hırçınlığına bekletme beni söyle ayrılık ne zaman
bir çok yerde gerçekleşebilen,
bir çok şekilde olabilen,
genelde hüzün veren ya da kahreden, yanınızdaki birinden artık ayrı kalacağınız gerçeğidir.
eğer ikili ilişki olarak düşünürsek, ayrılık ve aşkın bitmesi farklı süreçlerdir.
anlaşamaz, artık zarar vermeye başlar, belki artık keyif vermemeye başlar,
ayrılırsın.
artık yetemez, artık yetmez, ya da gücün veya takatin kalmaz,
ayrılırsın.
ilişki biter.
fakat aşkın bitmesi çok daha fazla zaman alır.
ayrı kalmak aşkı o anda bitirmez. uzun süre kalır içinde.
fakat zamanla bitmesi, eksilmesi olağandır.
ve son damlasına kadar azaldığında, bize hep bir anda bitmiş gibi gelir.
bir sabah okula ya da işe giderken, çok alakasız bir yerde mesela bir parkta
siz hiç anlamadan bir anda bitebilir.
parktaki bir köpek havlar, döner bakarsınız.
tanırsınız o köpeği, neden havlıyor ki falan diye düşünürsünüz.
sonra bir tıkırtı gelir hafif hafif, arkanızdaki bir kedi ya da kuş çıkarıyordur bu sesi.
ufak ufak yürüyordur, duyarsınız.
biraz ilerideki caddede, bir kadın çeker dikkatinizi. çocuğuna okula kadar eşlik ediyordur.
çantayı kendi sırtına almış, elinden tuttuğu oğlanı çeke çeke götürüyordur.
ağlıyordur çocuk, duyarsınız.
ilerledikçe caddenin, arabaların, esnafın gürültüsü sarar kulaklarınızı,
hepsini tek tek duyar, ayırt edersiniz.
fren sesleri, kornalar, yan cafedeki müzik..
aşk bitmiştir, geriye kalansa sadece günlük yaşamın sesleridir.
onlar yerleşir.
ve bir anda bitmiştir.
Damarlarınızdan çekilen kandır. Soluksuz bırakır, boğazınızda düğümlenir etkileri. En acısı da 1 saat içinde tek taraflı karara bağlanandır. bir yalanın içinde yaşamış olma gerçeğini kabullenemezsiniz. Yaptığını hala ona konduramazsınız. Öfkeli dersiniz. Bunları düşünürken bile hala kendinizi kandırırsınız. O, 1 saatte aldığı kararla çıkarmıştır sizi hayatından. Demekki öylesine yer almışım hayatında dersiniz. Son bir cümle etmenize bile izin vermeyecek bir nesne olduğunuzu anlarsınız gözünde. Yaşandı bitti mi demeli bundan sonra? Yoksa sevmeye devam mı etmeli? Yoksa kırdıklarıyla mı anmalısınız onu? Yaşadıklarınızla baş başa kalırsınız. Sonrası, Bitmek bilmez soru karmaşası.
kimi zaman yalnızca araya mesafe girmesidir. dostun uzaktadır ama vardır, içindedir. kimi zaman ise hayatın seni ve ötekini farklı yönlere çekmesiyle sinsice yaklaşır. yakınındadır her gün görürsün ama artık içinde değildir. ayrılık her haliyle kayıptır, eksikliktir. çok kişi ölümden beter demiş. ölümün getirdiği ayrılıktan beter bir şey ben düşünemiyorum. öyle kırıcı bir ayrılığı hiç yaşamamış olduğumdandır belki. belki de yaşım itibariyle ölümün elimden aldığı insanların artık bütün ayrılıklardan sayıca çok hale gelmesinden.
pek çok insanı hayatta tutan dini inancın biraz da bu ayrılık duygusundan güç aldığına inanıyorum hatta. o en çok sevdiklerinin bütün bütün gitmediğine, oralarda bir yerlerden seni gördüğüne, dinlediğine inanmak isteyişten. ve öldüğünde bütün bütün gitmeyip kalan sevdiklerinin bir şekilde yanında kalmak isteyişten.
ateistin içindeki korkunç boşluk diyorlar ya, yok öyle bir şey derdim. ama son yıllarda en sevdiklerimi aldıkça ölüm elimden, gitgide yalnızlaştıkça hayatta, içimde dolduramadığım bir boşluk büyüyor. anlıyorum ki gidenlerden kalan yer o korkunç boşluk. yeni insanlarla doldurmaya çalışmak nafile. kimse kimsenin ikamesi olamıyor. yaşadıkça yol arkadaşların birer birer eksiliyor, her gün daha yalnız, her gün onlardan daha ayrı oluyorsun. ne gitgide yalnızlaşarak sona kalmak istiyor gönül, ne de kimseyi yalnız bırakıp gitmek istiyor.
bir durumun, canlının ya da nesnenin artık seninle olmaması. Eğer ki ayrıldığınız şey, alışkanlıklarınızdan biri haline gelmişse, o zaman büyük geçmiş olsun.
Ayrılığın kötü etkilerini daha az yaşamak için, hayatımızdaki hiçbir şeyi alışkanlık haline getirmememiz gereklidir. Ama bazı insanlar bunu yapamaz ve hayatlarında hiçbir şeyin kalıcı olmayacağını anlama yetisine ne yazık ki sahip değillerdir. Böyle insanlar zayıf karakterli olmasalar dahi, kendilerini güçlü bir ayrılık sonrası kolaylıkla toparlayamayabilirler. Duygu durumları hep değişken ve kırılgan olur. Hatta bazen hatayı hep kendilerinde ararlar, eksiklikleri hep kendilerinde görürler, hatta bazen de kendilerini sevmezler. Daha sonra hayatlarına alacakları her şeye, biraz daha temkinli yaklaşırlar, ya onlara kolay alışamazlar, ya da bir gün yine ayrılma korkusu yaşarlar.
ortalık kalabalık aslında, ayrılık bunu fark etmeye yarıyor. bir insanla yaşamaya, onunla düşünmeye o kadar alışıyorsun ki tek başına var olmayı, kendi prizma etkini unutuyorsun.
Sana uzaktan bakıyor gözlerim artık Gönlüm senden geçmez Bana döndü hep sözlerim Unutmak o kadar kolay mı sandın? Ayrılık bana aşktır artık Dağılmış saçlarım gönlünün yatağına Uyandırma Sabah olsun ben giderim Sen kal rüyamda Aramak o kadar kolay mı sandın? Yolların bana aşktır artık Ah gitmek o kadar kolay mı sandın? Yolların bana aşktır artık Sesim bende bir yabancı gibi Şaşarım Gönlümün takvimine şiir oldu yüzün Ararım Ah bulmak o kadar kolaymı sandın? Aramak bana aşktır artık...
bir zamanlar sizin olan şeyin artık sizin olmaması, bir zamanlar en çok gördüğünüz şeyi artık hiç görememek, görmek istememek. hayal kırıklıkları, değişmek?
her ayrılıktan sonra değişir insan. aslında değişmek ayrılığın yapıcı sonuçlarından biridir çünkü insan değişmese aynı hataları yine yapar, farklı sonuçlar bekleyerek.
“insanity is doing the same thing over and over again and expecting different results.” Albert Einstein.