benim ilk çocuğum, ilk hocam, ilk yoldaşım
19 yaşım
sana anam gibi hürmet ediyorum
edeceğim
senin ilk arşınladığın yoldan gidiyorum
gideceğim
benim ilk çocuğum, ilk hocam, ilk yoldaşım
19 yaşım
çok uzaklarda yuvarlanıyor başım
oturuyor 19 yaşım
yatağımın başucunda
ellerim avucunda
bana diyor ki;
- kafamızda getirelim geri
o delikanlı günleri cancazım,
o dehşetli güzel günleri...
köpüklü şahlanışların dönüm yeri..
dünyanın altıda biri;
kan içinde doğuran ana..
istasyondan istasyona
yalınayak
tankları kovalayarak
açlıkla yarış...
şarkıların boyu kilometre
ölümün boyu bir karış...
kafkas;
güneş
sibirya;
kar
seslenebildiğiniz kadar ses-
-lenin
24 saatte 24 saat lenin
24 saat marks
24 saat engels
yüz dirhem kara ekmek,
20 ton kitap
ve 20 dakika şey!..
ne günlerdi heheheeey
onlar ne günlerdi ahbap!!..
çok uzaklarda yuvarlanıyor başım
oturuyor karanlıkta 19 yaşım
lambayı yakıyorum
ona hayretle
muhabbetle
hürmetle
ve daha bilmem netle bakıyorum
bakışıyoruz
yılların arkasında çırptı kanadını
'strasroy ploşaat'ın saat kulesi
yaşıyor herhangi bir 24 saatini
vatandaş kavgasının darülfünun talebesi;
balık çorbası, tüfek talimi, tiyatro, balet
kitap..
patates kamyonu başında süngü tak bekle nöbet
kitap... kitap...
madde, şuur, istismar, fazla kıymet
kitap... kitap... kitap...
manikür;
hayır,
diş fırçası;
evet.
kitap... kitap... kitap...
bu ne 24 saat
bu ne 24 saattir ahbap!!
aşk;
yoldaş,
profesör;
yoldaş,
zenci;
coni,
alman;
telman,
çinli;
li
ve 19 yaşım
yoldaş da yoldaş, yoldaş da yoldaş,
yoldaşım...
yılların arkasında yuvarlanıyor başım
başım yuvarlanıyor
uzun saçlarından tutuştu yıllar
yıllar yanıyor
yanıyor da yanıyor...
oku
yaz
boz
bağır
çağır!
bütün kuvvetinle nefes al...
kafanda, kalbinde
etinde
iskeletinde ihtilâl...
ihtilâl;
gündüz-gece
gece ormanda çam dalları yakarak,
bembeyaz
yusyuvarlak aya bakarak,
hep bir ağızdan şarkılar söyleniyor..
ve bu anda
kuvvetli dinç
bir ağrıdan gelen deli bir sevinç
sıçrar atlar köpüklenir çatlar
kafanda...
haaayydaa,
beyaz orduları dumanlı ufuklar gibi önüne katan
bir kızıl süvârisin,
bir kızıl süvâriyim,
bir kızıl süvâriyiz,
bir kızıl,,,,,
geçti dokuz yıl
ey benim 19 yaşım,
ormanda çam dalları yaktığımız
hep bir ağızdan şarkılar söyleyerek aya baktığımız
gecelerin üstünden........
ben yine söylüyorum aynı şarkıları
döndürmedi rüzgâr beni havada yaprağa,
ben kattım önüme rüzgârı...
ve sen ki en yıkılmazları yıkabilirsin,
gözüme bakabilir
elimi sıkabilirsin...
ve sen ki...
sen,
benim ilk çocuğum, ilk hocam, ilk yoldaşım
19 yaşım
oralarda on dokuz yaşıma rastladım
birbirimizi birden tanıdık
oysa birbirimizin yüzünü görmüşlüğümüz yoktu
fotoğraflarımızı bile
ama yine de birbirimizi birden tanıdık şaşmadık el sıkışmak istedik
ama ellerimiz birbirine dokunamıyor aramızda kırk yıllık zaman duruyor
uçsuz bucaksız donmuş duruyor bir kuzey denizidir
ve stirasnoy alanı'na şimdi puşkin alanı kar yağmağa başladı
üşüyorum hele ellerim ayaklarım
oysa yün çoraplıyım kunduralarımla eldivenlerim kürklü
çorapsız olan oydu bezle sarmış postallarında ayaklarını
elleri çıplak
ağzında ham bir elmanın tadı dünya
on dördünde bir kız memesi sertliği avuçlarındaki
gözünde türkülerin boyu kilometre ölümün boyu bir karış
ve haberi yok başına geleceklerin hiçbirinden
onun başına gelecekleri bir ben biliyorum
çünkü inandım onun bütün inandıklarına
sevdim seveceği bütün kadınları
yazdım yazacağı bütün şiirleri
yattım yatacağı bütün hapislerde
geçtim geçeceği bütün şehirlerden
hastalandım bütün hastalıklarıyla
bütün uykularını uyudum gördüm göreceği bütün düşleri
bütün yitireceklerini yitirdim