carnage, marvel comics tarafından yaratılmış bir çizgi roman karakteridir. türkçe çizgi romanlarda karakter isimlerinin de türkçe'ye çevrildiği o karanlık dönemlerde kandöken ismiyle anılmıştır.
2009 yılında, ign tarafından düzenlenen yarışmada, carnage tüm zamanların en muhteşem kötü karakterleri arasında doksanıncı sırada yer almıştır.
carnage, temel olarak bir simbiyottur. tahmin edilebileceği üzere venom karakterinin popülaritesinin oldukça yüksek olması ve beğenilmesi sebebiyle alternatif bir karakter olarak tasarlanmıştır. venom'un taşıyıcısı eddie brock, the amazing spider-man çizgi romanının 400. sayısında öldürülmüştü; ancak okuyucular arasında o kadar popüler bir karakterdi ki, marvel comics, simbiyot davasını venom ile bitirmek istemedi. bu durum üzerine yazar david michelinievenom'la benzer özelliklere sahip; ancak daha karanlık ve kaotik bir karakter üzerine çalışmaya başladı. karakterin ismi ise, isim olarak düşünülen iki ihtimalden yola çıkılarak bulundu: chaos & ravage = carnage
anektod: carnage ve joker'in tanıştığı bir crossover çizgi romanda cletus kasady, "çocukken en çok hayran olduğum karakter sendin" gibisinden sözlerle joker'e olan hayranlığını belirtir. bir nevi cletus kasady'in deliliğinin ve kaotikliğinin temelinde joker vardır.
cletus kasady oldukça sıkıntılı ve belalı bir çocukluk yaşamıştır. Büyükannesini merdivenlerden iterek öldürmüş, annesinin köpeğine bolca işkence etmiş ve sarhoş babası tarafından sürekli ölümüne dayak yemiştir. Kimsesiz bir çocuk olarak St. Estes Çocuk Esirgeme Kurumu'na gönderilmiştir. Burada da dengesiz davranışları ve antisosyal kişiliği nedeniyle hem görevliler hem de diğer çocuklar tarafından dışlanmıştır. cletus kasady ise bunun intikamını disiplin müdürünü öldürerek, kendisi ile çıkmayı reddeden kızı bir otobüsün önüne iterek ve yetimhaneyi yakarak almıştır.
En nihayetinde cletus kasady tehlikeli bir seri katil olur. Yakalanıp yüksek güvenlikli bir hapishane olan ryker adası'na gönderilir. Hücre arkadaşı ise eddie brock'tan başkası değildir.
O zamanlar eddie brock, spider-man ile yaptığı bir dövüşü kaybetmiş ve symbiote yarısı onu daha sonra kurtarabilmek için kaçmıştır. Beraber geçirdikleri rahatsızlık verici bir sürenin ardından eddie brock'un symbiote ortağı geri döner ve tekrar birleşerek hapishaneden kaçarlar. Fakat bu sırada simbiyot arkasında bir tohum bırakır. simbiyotlar yaşam süreleri boyunca bir defaya mahsus olmak üzere yumurtlarlar. Çocuk ve aile arasında hiçbir bağ yoktur. Bu yüzden simbiyot, bu konu hakkında eddie brock'u bilgilendirmeyi lüzumsuz görmüştür. Geride kalan tohumun yakınındaki tek seçenekle yani cletus kasady ile birleşmesiyle carnage doğar.
carnage vakit kaybetmeden hapishaneden kaçar ve her seferinde olay yerine kan ile "Carnage Rules" yazarak seri cinayetler işlemeye başlar. Cinayetleri işleme sebebi ise basittir: "Öldürüyorum çünkü yapabiliyorum."
spider-man, carnage'i bulsa da ilk savaşlarında onu yenemez zira carnage'in yetenekleri hem spider-man'den hem de venom'dan daha yüksektir. ümitsizlik içerisine düşen spider-man, venom ile bir anlaşma yaparak carnage'e karşı birlikte hareket ederler.
carnage cinayetlerini oldukça absürt bir felsefe ile açıklamaktadır: carnage'e göre evren, kaos üzerine kurulmuştur. bu kaos içerisinde yapılan her yasa ve kanun sapkınlıktan başka bir şey değildir. aynı şekilde insan da bu kaos içerisindeki bir sonuçtur ve kötülüğe daima yatkındır. dolayısıyla carnage, kanıtlayabilecek cesarete sahip her insanın bir gün kendisi gibi olacağına inanır. en büyük ideali tamamen kaosun hüküm sürdüğü, hiç bir kural ve yasanın olmadığı, herkesin istediğini yapabileceği bir katliam düzeni oluşturmaktır.
carnage'in diğer kötülerin aksine zengin olmak veya dünyayı yönetmek gibi dertleri yoktur. öldürmek onun için bir zevk meselesidir ve bunu bir sanat olarak değerlendirir. aynı zamanda medyanın ilgisini çektiğinde kendisiyle gurur duyar ve "Ben medyadan ilham almam... Medya benden ilham alır." der.
carnage'in genel olarak bir simbiyot olmasına rağmen venom'dan daha güçlü olduğu aşikardır. örneğin venom'u etkileyen ve taşıyıcısından ayrılmasını sağlayan ses dalgaları carnage'i pek etkilemez. kendini yenileme ve iyileştirme gücü, venom'dan kat be kat daha hızlı işler.
bir diğer özellik olarak carnage'in kas gücü, venom'dan çok daha fazladır; çünkü simbiyotlarda tohum, yumurtayı bırakan yetişkin simbiyottan daha gelişmiş halde olur.
carnage, venom'un aksine kendisinden "biz" olarak değil "ben" olarak bahseder. bu durum şu sonucu ortaya çıkartmaktadır: carnage ve cletus kasady, venom ve eddie brock ikilisinin tersine birbirlerine daha güçlü bir şekilde bağlanmışlardır. ikisi de delidir ve sınırsızdır. birbirlerini kayıtsız şartsız kabul ederek her anlamda "tek" olmayı başarmışlardır. venom ve eddie brock ikilisi gibi birbirlerine ters düşmez veya sürtüşmezler.
roman polanski'nin yönetip senaryosuna fransız oyun yazarı yasmina reza ile katkı sağladığı, reza'nın le dieu du carnage isimli oyunundan uyarlanan, 2011 yapımı film. kulzos film topluluğu'nun bu ayki film listesindeydi (#152330). kendi izleme listemde de uzunca bir süredir duruyordu, aradan çıkardığıma sevindim.
11 yaşındaki iki çocuğun arasında çıkan kavgadan sonra, iki tarafın ebeveynlerinin "ne yapacağız bu sorunu?" konusunu masaya yatırmalarını izliyorsunuz. film tek mekanda geçiyor ama bu tek mekan tek bir sahne ve kadrajdan oluşmuyor. temel olarak bir apartman dairesinin içinde ve bu dairenin kapı önünde geçiyor demek daha doğru olacaktır (polanski'nin amerika'ya girişinin yasaklandığı yıllarda olduğu için paris'e yakın bir yerde çekilmiş). 4 yetişkin bireyin, çocuklarından dolayı tartışmaya başlayıp ne kadar içlerini açabileceklerini, kendi "gerçek" karakterlerini gizleyen maskeleri birer birer hangi boyutlarda ve -tabii ki- ne kadar süreyle kaldırabileceklerini ve ilk kez birbirini görmüş, daha henüz tanışan insanların ön yargılara gömülmüş bakış açılarının önemsizmiş gibi görünen sebeplerle birlikte ne kadar tuzla buz olabileceğini gözlemliyorsunuz. kişilik çözümlemelerine dalmış filmleri sevmeyen izleyiciler için tercih sebebi olmayacağını düşünüyorum. oyuncu kadrosuna bakıp filmi izleme kararı vermeyin bence.
polanski'nin düşüncelerine yönelik bir oyun seçilmiş (film değil, oyun; evet). şiddetin baskın olduğu bir dünya'da modern tabirle "gereksiz duyar" kasmanın sıradanlığıyla ilgili güzel doneler var. jodie foster'ın canlandırdığı "penelope" karakterinin dünya'ya bakış açısını "batı'nın gelişmişliği" saydamlığına büründürdüğü sahnelerin, hümanist bakış açısıyla çevresindeki her şeye bakanlara ders niteliği taşıdığını düşünüyorum. aynı kitle içinde kendim de yer aldığım için filmi izlerken, eleştirileri suratıma yediğimi fark ettim. orijinal metnindeki burjuva fransız bakış açısını amerikanlaştırmayı müthiş bir gerçekçilikle başarmış "michael" karakterini canlandıran john c. reilly'nin, özellikle filmin ortalarından sonra şaha kalkan performansı nefis. sadece "penelope" ile tartıştıkları ve yaklaşık 10 dakika kadar süren sekans "düz adamın entel hatunla savaşı" başlığıyla yansıtılsa sırıtmazmış. işle alakalı değilse çevresindeki hiçbir şeyi umursamayan "alan" karakterini canlandıran christoph waltz da avusturya aksanını perdelemek için dil eğitimcileriyle çalışmış ama birkaç yerde fena halde almancaya benzeyen bir ingilizce kullanıyor. filmi didik didik incelemezseniz göze batmıyor bu durum. kate winslet'ın canlandırdığı "nancy" karakteri ise, filmin dengesini bozan bir karakter. tartışmalara karşı "aman ali rıza bey, tadımız kaçmasın"cılık oynayan, elit, maddi gücünü eşinden almayan kadın rolü için winslet'ın cuk oturan bir seçim olduğunu filmi izlemiş olanların hiçbiri yadsayamayacaktır.
"tek mekanda geçiyor, sıkılırım ben" diye düşünürken, fena halde hoşuma giden bir polanski filmi izlemiş oldum. bütçesini oluşturan yaklaşık 25 milyon doların büyük kısımının filmin görünen oyuncularına harcandığını görmezden gelirseniz, carnage'ın oyun halini de izlemeye can atabilirsiniz. ben şimdiden türkçe olarak oynanan bir hali olup olmadığını araştırmaya başladım. görkem yeltan'ı bu filmdeki haliyle "nancy" olarak görmeyi çok isterim. tek mekan diye korkmayın, "polanski var abi, bana gelmez" diye düşünmeyin. zaten film 1 buçuk saatten kısa sürüyor.
bugün yayınlanan taze nick cave albümü. albümü nick cave and the bad seeds adıyla değil, nick cave & warren ellis adıyla yayınlamayı seçmişler çünkü şarkılar ikisinin eseriymiş. push the sky away'den beridir nick cave and the bad seeds'in albümlerini ne yazık ki beğenmiyordum, hele son iki albüm, nick cave'in oğlunun beklenmedik kaybından sonra kaydedilen albümler olarak çok yoğun bir karanlık içeriyor, dinleyiciyi neredeyse boğacak kadar yoğun bir hüzünle ilerliyordu. bu da çok doğaldı ancak nick cave'in yine her ne kadar kendine has olsalar da başı sonu belli, melodik düzeni dinleyiciye ne dinlediğini takip ettirebilen, belli bir bütünlüğe sahip eski şarkılarını özletiyordu.
işte carnage ile nick cave uzun süreden beri ilk kez silkinmiş gibi, oğlunun kaybının yarattığı hüzün hala oralarda ama hep böyle olmaz mı, kayıpların bıraktığı acı bir süre kendi kişiliğimizin de üstüne çıkar, başka bir şey hissedemeyiz, sonra yavaşça içimize geri girer o acı, kişiliğimizin bir parçası olarak bizimle kalır ama artık arada bir eğlenebiliriz de. işte, nick cave epeydir ilk kez bu albümle eğlenmeye başlamış, ben dinlerken bir oh çektim. warren ellis de blixa bargeld'den beridir belki de ilk kez nick cave'i yeniden müzikal olarak bu denli anlayan kişi olmuş, kendisini de tebrik ederim.
albüm kısacık, tüm şarkılar birbiri ardına çok güzel tamamlanıyor ama white elephant, carnage ve açılış şarkısı hand of god'ı diğerlerinden biraz daha fazla sevdim.