yazlık yer örtüsü. kışın halı serip, yaz gelince toplayıp daha ince ve havsız kilimler seriliyor bazı evlerde. kilim yün ipliğinden, dokuma tekniğine bağlı olarak geometrik desenlerle süslenen bir yaygı türüdür. genelde bez ayak dokunur. ama dokuması biraz atraksiyonlu ve zahmetli zili, cicim, sumak gibi türleri de vardır. geleneksel el sanatlarımızdandır. koruyalım, yaşatalım.
kilimde incir çekirdekleri –parlak, pahalı elmaslar yerine çekirdek– süs, avunma. hatta soluk, ucuz boncuklar olabilirdi, –cam boncuk, incir çekirdekleri – süs, avunma. gezdir parmaklarını: pürtük! çünkü üzüm çöpleri… aptallığımızdan kalma üzüm çöpleri, armut sapları.
ama biz dokuduk bu kilimi, eh bir dereceye kadar! değil ele güne çıkacak, değil asılacak duvarlarda. çiğnenir –çok çiğ çağ– ayaklar altında yabansı. sağlam olabilirdi, saplar aldattı bizi: üzüm çöpleri, armut sapları, çekirdek, çok çiğ önceden düşünemedik, çok çiğ çağ!
renkler, oldu bir kere, geçti, renkler… düşünmek gerekli başlarken, sen buna renk mi diyorsun? ben serin–mavi ismarlamıştım sana sıcak çaylar yanında. çok çiğ çağ. çaldılar. çıplak. mavi, ama bu kan oturmuş tırnaklardaki mavi. geçti. geçti, sökülmez, dokundu, sırıtır boşluk, ben sana…
sakladığım baharlar nerde bu kilim için, nerde yıllarca önce, ben sana… ne yaptın baharları, baharsız çok çiğ, topraklarda… çok çiğ çiçek –hiç yok– hani bu kilimde? hani beyaz, beyaz, beyaz… beyazları ne yaptın? çok çiğ bu kızgın yaz, çiğ bu karakış! bari biraz kışlarda… çıplak, çok çiğ! çok çiğ bu çığlık, bu en bol renk: kara! ben sana hiç kara koyma demiştim, nerden düştü, çok çiğ paslı borulardan katran, soba zifiri… sonra eski patiska perdeler gibi solgun ve sıska parmaklarda kirli tütün sarısı. çok çiğ kesik öksürük, çiğ çatlak çağıltı…
en güzel renk mi, çok az! eğreti, kaçamak, belki! belki kimi gecelerde ekleme sevinçlerden gelme çağla yeşili –yanlış eğrelti otlarının yitik yeşili yani, iki başlı kartalların ölü gözlerinde– –ki belki– çok az! sonra çok az pembe, işe giderken ayrılışlarda kimi günler bir süre hani ayaküstü çekingen bir gülüş, çekingen çok çiğ çevre pörsük pembe, solgun güllerde, belki biraz!
heyy! bu kilimdeki bu bir sürü merteğin işi ne? çok çiğ! kendi gözümüzde çöpler vardı, karartmış önümüzü. çöpler, yeterdi kilimde, bol –çok, çiğ, çağ– ama onlar mertek, doğru, çok çiğ!
gözlerinin dalışı bile çok çiğ, çünkü… çünkü hançer nakışlarda bu çılgın çağrı, bu çürük iplik, bu ensiz atkı, bizim!