1. üniversitede öğrenilecekler arasındadır.
    benim kanaatim şudur ki aynı evde yaşanabilmesi için aynı kafa yapısında değil, aynı yaşam stilinde olunması gereklidir.
    çokça karşılaştığım durumdur; yurtta kafalar uyuştuğu için bir solukta ev tutulur ve aynı hızda kanlı bıçaklı olunup başka evler aranır, yurttaki halinden beter yaşantılara gark olunur.
    #104622 Tukenmekte olan kisi | 7 yıl önce
    0yakınlık derecesi 
  2. sevgilinizin hatırına sevgilinizin sahip olduklarıyla iyi geçinmeniz gereken arkadaş türü. eğer anlaşamazsanız ayrılık yakındır.

    benim hiç olmadı ama benimle aynı düşünen kişilerle evde kalmak isterdim.

    tek kötü yanı siz sevgilinizle başbaşayken çoğunun "ben yokmuş gibi davranın iki dakika sigara alıp çıkacağım" diye zırt pırt gereksizce ve baskın yaparcasına odaya girmesidir. belki altımda donum yok arkadaşım, ne diye öyle giriyorsun?
    5yakınlık derecesi 
  3. Tek başıma yaşamaya karar verip yüksek lisans bahanesiyle ev tuttum, idare edebildiğim yere kadar gideceğim tek başıma. Baktım manevi olarak altından kalkamıyorum, ev arkadaşı fikrini değerlendireceğim. Tecrübelerini aktarmak isteyenleri özenle dinlerim.
    #106423 dolores | 7 yıl önce
    3yakınlık derecesi 
  4. Özellille üniversite yıllarında kirayı ve birtakım ev giderlerini bölüşmek adına hayata dahil edilen kişi.

    Üniversitede kira ödemiyordum, ama faturalarım da aradan çıksın diye bir tane de ben edinmiştim. Kendisi tam bir manyak çıktı. Çok titiz bir insan değilim, ama yaşadığım alanı haftada bir mutlaka temizlerim. Üniversitede de böyleydim, fakat edindiğim bu ev arkadaşım yüzünden kendimi pislik gibi hissetmeye başlamıştım. Yerde gördüğü tek bir saç teli yüzünden sinir krizlerine giren bu arkadaşımın sebebiyle aşırı dozda çamaşır suyuna maruz kalıp zehirlenmediysem bir daha da zehirlenmem sanırım. Bir süre sonra onun yüzünden kendi evime sadece kıyafet değiştirmek için gelir olmuştum. Öyle soğumuştum evimden. Bir gelişimde de evimde duş almak gafletinde bulundum. Banyo fayansına saçımdan düşen su damlasının iz yapacağını ve buna tahammül edemeyeceğini söyledi. Sessizce odama gidip hazırlandım. Birkaç parça eşyamı aldım ve evden çıkarken ona bir hafta süre verdiğimi, bir haftanın sonunda eve geleceğimi ve onun gitmiş olması gerektiğini belirttim. Neredeyse "bok" da diyecektim, ama kendimi tuttum tabii ki... sonuç olarak bir hafta sonra eve geldiğimde gitmişti.

    Aradan yıllar geçti. Artık yalnız yaşayan biri olarak benim dışımda evimde kimseyi çekemeyeceğime eminim. Maddi sebepler olmadığı müddetçe ev arkadaşına gerek yok bence.
    #106447 kesret | 7 yıl önce
    0yakınlık derecesi 
  5. bazen kaderdir.

    aynı dersten 3. kere çaktığımı öğrendiğim panonun yanında oturan bir kel vardı. adamın ultra kıl bir iki hareketini görmüşüm, denyo puanını vermişim, nicedir uzak duruyorum. baktım bu da elinde notlar, göt gibi kalmış, çökmüş bakınıyor. "sen de mi kaldın" dedi, o psikolojiyle bir şekil muhabbet başladı.

    eleman "beraber çalışalım" dedi. denemediği bir o kalmış, ben bunun evine 2. vize zamanı bir girdim, 1.5 sene çıkmadım. haliyle masraflara, temizliğe ortak oldum, toplama kampı modunda etüd salonuna çevirdik evi. çalışmaktan bayıyorum, bırakacak oluyorum, bakıyorum bu kafayı kaldırmıyor, çalışmaya dönüyorum. meğer ben çalışırken de o aynısını yaşıyormuş. böyle böyle bütün birikmişi verdik ardı ardına.

    o kıllıklarını törpüledi, ben bundan düzen nizam kaptım, orta yolu bulduk. en yakın arkadaşım oldu.

    ne arkadaşı olursa olsun, seni ileriye götürecek insanlardan olsun.
    #106521 son kurtadam | 7 yıl önce
    0yakınlık derecesi 
  6. fazla yük.

    gereksiz yani. hem tek başına yaşamak varken, bu saçmalık niye?
    #106858 luftmensch | 7 yıl önce
    0yakınlık derecesi 
  7. Hayattaki en büyük şansım, artık başka şehirlerde yaşıyor olsak da. Bazen daha antrede ayakkabılarımızı bile çıkarmadan kendimizi halıya atıp saatlerce konuştuğumuz olurdu. Üzgün olup odama kapandığım gecelerden sonra sabah kapımı açınca onun işe giderken benim için bıraktığı post it’leri bulurdum. Kahve koyacağında üşenmez, bulaşıkların arasından sevdiğim kupayı yıkar, kahvemi onunla verirdi. Üniversitede benim üst dönemimdi ve benden önce mezun oldu. İhtiyacım olur diye tüm notlarını saklamış, kaç gece saatlerce çalıştı benimle final dönemlerimde, sabahın köründe duruşmaları varken bile. Mezun olurken şakayla onu da tebrik ettim hatta ‘ikinci diplomanı aldın sen de.’ Diye.
    Çok güldük, ağlarken bile güldük. Üstesinden gelemeyeceğimizi sandığımız şeylerin üstesinden nasıl gelindiğini öğrettik birbirimize. Doktordan döndüğümde ağlamaktan gözleri şişmiş bulmuştum onu evde. Kıyamadım, şakaya falan vurup güldürmeye uğraştım biraz. O dönem fark etmiştim ki hayatta yalnız kalma korkusu ve benim yokluğum onun için doğru orantılı. Hazır Korku demişken, ben korkularımla boğuşurken akıl vermeden önce ilk söylediği ‘ben yanındayım.’ Olurdu, oldu da. O kadar ki ben sözüne bu kadar sadık başka insan görmedim maalesef.
    Öğrencilik en boş vakte sahip olunan, en özgür ve en parasız dönem oluyor herhalde. Biz hiç sıkılmadık. Bazen bir arkadaşımızdan bahsederken onun taklidini yapmaya başlar, ben de başka biriyle sürdürürdüm. Bir yerden sonra günlük hayatta karşılaştığımız ilginç bulduğumuz insanların da taklidini yapmaya başladık evde. Eğleniyorduk ama aslında bunun bize çok katkısı oldu. Daha çok gözlemlemeye ve doğal olarak insanların hareketlerinin ardında yatan şeyleri daha çok görmeye başladık yavaş yavaş. Daha az yargılar olduk böylece. Ama artık birimize de en ufak bir yalan söylediğimizde yakalanıyorduk, kaçamaz olmuştuk hahah.
    Şimdi aklıma gelmeyen böylesine tonlarca şey işte. Maddi sıkıntılar çektiğimiz yıl da babasıyla tanıştığı yıl da hastalıklarla boğuştuğumuz yıl da birbirimizi güldürdük. Zaten hepi topu üç yılımız oldu, onda da böyle burnumuzu boktan zor çıkardık. zor geçti dediğimiz bu yıllar, en çok güldüğümüz zamanlardı. arkadaş grubumuzdaki toplanmaların çoğu bizim evde oldu. Yılbaşları, doğum günleri bizde geçirildi. O evden taşınırken eve hep birlikte veda ettik.

    Tüm bunlar benim için çok önemli çünkü ben bu süreçte kimsenin mutsuzluğuna ortak olmak istemediğimi anladım. Hayatın getirdiği her türlü zorluğa karşı birlikte savaşmaya varım. Ama bu, kendi yükünü atma derdinde olan, ilişkilerine özgüven eksikliğini ve komplekslerini yansıtan, çözüme yanaşmayıp sadece söylenerek acısına ortak arayan insanlarla mümkün değil. 20li yaşlarda çoğu insan aslında bir yetişkin olduğunun farkında değil. Ben yanımda en çok zorlandığım anlarda bile yüzümde gülümsemeye sebep olacak insanlar istiyorum.
    Kaç aydır bu şehirde nasıl yalnızlık çekiyorsam iki cümle yazayım diye girip içimi döktüm resmen.
    #133163 pretending | 6 yıl önce
    6yakınlık derecesi 
  8. şayet evleniliyorsa daha da güzel olan şeydir.
    #133191 ozgurluguneduskunkul | 6 yıl önce
    0yakınlık derecesi 
  9. yaş ilerledikçe kabullenmesi zor bir birlikteliktir.
    Bu zamana kadar kaç farklı evde, kaç farklı insanla yaşadım bilmiyorum, bazılarını tamamen unutmuşum. Neredeyse yaşadığım tüm evlerde kadın-erkek kombinasyonları vardı, bir çift ve ben; ben-sevgilim ve bir arkadaş; birkaç çift birlikte... ilk yaşadığım eve bir kız arkadaşla çıkmıştık, en rahat ettiğim evse bir erkek arkadaşımla kaldığım evdi. Hatta o arkadaşla ev ararken emlakçı bizi kardeş olarak tanıtmak istemişti; "ev sahipleri hoş bakmaz, mahalle yadırgar" falan demişti. ben de sevgili ya da akraba olmadığımızı söyleyip inatla "arkadaş olarak kalcaz biz" diye tutturmuştum. O evi tuttuk ve ev sahibimiz de komşularımız da bizi çok sevdi. Biraz da şans bu elbette. Bunun şanssız versiyonunu da yaşadım.
    8 tane kedisi olan biriyle yaşadım bir yıl, hayvanları çok severim aslında ama benim de sınırım buymuş. Kedileri kısırlaştırmamakta diretince ayrıldık.
    üç insan, bir köpek, beş kedi ve bir kaplumbağa yaşamıştık bir evde. O evdeki en güzel anılarım hayvanlarla olanlardı.
    Kadınlarla yaşamak eğlencelidir fakat didişme kaçınılmazdır. bolca gülerler, çokça fiziksel temas kurarlar. onlarla yaşayınca saçınızla, elbiselerinizle falan daha çok uğraşmaya başlarsınız. Sizi sahiplenirler, hasta olduğunuzda aileniz, üzgün olduğunuzda can dostunuz olurlar. Fakat bu yakınlık kişisel alana daha çok müdahaleyi de getirir, sınırlar kolayca silinir.
    Erkeklerle yaşamak rahattır, sınırlar daha belirgindir ve herkes kendi alanında özgürce yaşar (sevgili olmadığınız bir ilişki için geçerli bu). Ev düzeni konusunda anlaşmak biraz zor olabiliyor ama o noktada taviz vermek sorun olmadı benim için. Onlar da kendilerince bir şeylerden taviz vermişlerdir illaki. Bu konuda anlaşmak kadın ya da erkek olmakla ilgili de değil zaten. Neyse, zamanla öğrendim ki ben bu konuda da epey şanslıymışım, Türkiye ortalamasının çok dışında, özel insanlarmış bu adamlar. İyi ki varmışlar, iyi ki birlikte yaşamış ve tüm erkeklerin onlar gibi olduğunu düşünerek yıllar geçirmişim.
    En son ev arkadaşlarım birbiriyle akraba olan çok tatlı iki kızdı. Neşeli, geçimli, güzel insanlardı fakat ben başka insanlara tahammül kotamı çoktan doldurmuşum. Bir buçuk yıl birlikte yaşadıktan sonra artık yalnız yaşamak istediğimi söyleyerek onlardan ayrıldım. Onlar da iyi ki varmışlar.
    Sanırım yalnız yaşamaya alışınca başkasıyla yaşamak imkansız hale geliyor. Bu zamandan sonra da başka ev arkadaşı istemem diye düşünüyorum.
    #133198 uyurgezer | 6 yıl önce
    4yakınlık derecesi 
  10. hem başa beladır hemde sizi rahatlatan şeydir. 2 senedir ev arkadaşlarım var. hiç kavga etmedik sesimizi yükseltmedik birbirimize sonuçta IQ'muz belli bir seviyenin üstünde bağırarak bir şey çözülemeyeceğinin farkındayız. ama herkes içten içe karşı tarafın bir şeylerine takıyor bazen. bazılarına laf edilebiliyor bazılarına etsen de anlamıyor. mesela şu kış aylarında habire yanan kaloriferimiz. evde terliyorum artık ama 600 lira fatura ödüyoruz kısalım en azından geceleri yanmasın diyorum kalkıyorum gene yanıyor. ama arkadaş işte nereye kadar laf edeceksin.
    #133362 rabdomiyoliz | 6 yıl önce
    0yakınlık derecesi