türkiye halk kurtuluş ordusu'nun (thko) kurucu önderlerinden bir tanesidir (diğerleri yusuf aslan ve hüseyin inan'dır.) sol hareket içinde devrimciliği, savaşçılığı, öğrenci liderliği ve karizmasıyla öne çıkmıştı. henüz hayattayken efsaneleşmişti. 27 yaşındayken idam edilmiştir. denizlerden önce türkiye cumhuriyeti'ne karşı sosyalist tipte bir ayaklanma henüz denenmemişti. dolayısıyla deniz gezmiş, hınçaklardan beri ilk defa sosyalizmi kurmak iddiasıyla devlete karşı -öyle ya da böyle- silahlı savaş açan örgütlerden birinin hem yöneticisi hem de militanı olarak olay yaratmıştır. bu yönüyle mahir çayan ve ibrahim kaypakkaya'ya da benzer. birlikte anılırlar. filistin kurtuluş örgütü (fkö) kampında silahlı eğitim görmüştür. öte yandan aileden chp'lidir, askeri, kemalistleri severdi, polislerle bir tutmazdı (zaten leninist kuramda da askerleri örgütlemeye önem verilir) ama tsk'dan, sol bir askeri darbeden yana herhangi bir sempatisi olmamış, dağların yolunu gözlemiştir. hatta, gerillacılığa o derece aşıktır ki türkiye'ye geldikten sonra dahi bir süre o yeşil üniformayla gezmeye devam eder. swh bir yönü de halkçılığıdır: halk filtersiz sigara içiyor diye onlar da filtersiz sigara içerlermiş. filtreli sigarayı ilk defa hapishanede içmiştir. thko'lular, milli demokratik devrim stratejisini benimsediler. yani abimiz, türkiye'yi abd emperyalizminin yarı-sömürgesi olarak görüyordu (dolayısıyla tam bağımsız türkiye sloganını kullanıyordu) türkiye'yi yarı-feodal bir ülke olarak da görüyordu, ona göre kapitalizm henüz bütünüyle gelişmemiş, burjuva devrim tamamlanmamıştı. (yarım kalan devrimi proleter devrimciler olarak sonuna kadar götüreceklerdi, ve köylüye toprak dağıtacaklardı) 6 mayıs 1972'de yusuf aslan ve hüseyin inan'la birlikte idam edilir. son sözleri: ''Yaşasın tam bağımsız Türkiye. Yaşasın Marksizm-Leninizm’in yüce ideolojisi. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi. Kahrolsun emperyalizm. Yaşasın işçiler, köylüler'' şeklinde olmuştur. boyu uzun olduğundan dolayı, idamın da uzun sürmüş, işkenceli bir hal almıştı. kalemini kıran hakimin yıllar sonra boğularak ölmesi ise düşündürmekte, karma is a bitch dedirtmektedir. 6 mayıs'tan sonra ise lidersiz kalan thko'lular, geçmişin değerlendirmesini yapar ve farklı örgütler kurarlar. ( deniz, yusuf ve hüseyin'e sahip çıkmakla birlikte, dağdan ziyade mahalle ve fabrikaya öncelik verirler.) ama bu artık başka kuşakların, deniz'lerin kahramanlık menkıbeleriyle büyüyen erdal eren'lerin, remzi basalakların, alaattin karadağ'ların hikayesidir.
Temiz kalan tek yerdir devrim bütün bir yıl kirlenen duvarda ama görebilmek icin asıldığı çividen indirilmelidir yapraklari biten takvim
Zorbalara direnmektir devrim bir çocuğun annesinin çantasından aldığı paraları altına gizlediğini söylememiştir dövülen hiçbir hali
İçinde yaşamaktır devrim dikiş kutusunun ve toplu iğneler gibi bir arada olmayı gerektirir karşı koyabilmek icin zulmüne makas denilen patronun
Gece ışıklar arasında koşmaktır devrim ateş böceklerini yakalamak isteyen çocukların peşine takılır gün gelir yanıp sönen mavi ışıkları polis arabalarının
Kağıt bir gemidir devrim bütün gemiler hurdaya çıksa da sonunda taşıdığı özgürlük şiiriyle batmadan yüzer nicedir dünya sularında
Oral Çalışlar'ın Deniz ile ilgili bir anısı; insan hayret ediyor nereden nereye
Bir gece oldukça ileri saatte, sanırım gece yarısını oldukça geçmişti, yatağımdan sarsılarak uyandırıldım. Deniz'in, önemli bir konuyu benimle konuşmak istediğini söylediler. akşam sayımı çoktan yapılmış ve koğuşların kapıları kapatılmıştı. kaldığımız yerler arasında, cezaevi ölçüleri içinde uzak sayılacak bir mesafe bulunuyordu. gece vakti bunca kapıyı aşıp oraya nasıl gideceğimi düşünmeye başladım. uyandıran arkadaşın yüzüne umutsuzca ve biraz tembellikle baktım. deniz'in gardiyanlarla konuştuğunu ve sorun çıkmayacağını söyledi. alelacele giyinip kapıyı açtırdım. bunca hazırlık yapıldığına göre önemli bir konu olmalıydı. merka düştüm, ara kapıları hızla geçerek, onların bulunduğu bölüme ulaştım. koridordan deniz'e seslendim. hücrenin birinden kafasını uzattı ve "buradayım" dedi. girdiğim hücrede, o yıllarda odtü öğrencisi ve deniz'le aynı davadan yargılanan semih orcan'ı gördüm. kollarını karnına kavuşturmuş sırtını duvara dayamış acı içinde kıvranıyordu. ben hala gecenin bu saatinde deniz'in beni neden çağırdığını merak ediyordum. önce semih'i sordum. neden kıvranıyordu? böbrek sancıları tutmuş. deniz yanıma gelip "otur hele konuşuruz" dedi. "oral'cığım semih'in ağrılarnı ne yaptıysak durduramıyoruz, sen maocusun belki akupunkturla acıyı kesebilirsin" dedi. deniz öylesine sevimli ve masum bakıyordu ki gülmekten kendimi alamadım. hep birlikte makaraları koyverdik. acılar içindeki semih bile gülüyordu.
"tam bağımsız ve demokratik türkiye" hedefine ancak bir devrimle ulaşılacağına inanan vatansever bir devrimciydi. silahlı mücadeleyi reddetmiş, fikren mücadeleyi benimsemişti.
ezilenlerin, emperyalizme karşı milli bağımsızlık mücadelesini savunmanın önemini vurgulamıştı.
1969'daki samsun'dan ankara'ya "mustafa kemal yürüyüşü"nün öncülerinden olmuştu.
6 Mayıs 1972, Özgür, eşit, adil bir Türkiye, ayrı bir dünya hayal ederken; belki de hiç düşünmediği başka bir dünyaya göç ettirilen.. Kendisinden sonraki birçok nesle ismini verdiren.. Sorarım sizlere; kimdi milliyetçi, kimdi vatanperver, kimdi ?
Ruhu şad, toprağı bol, gittiği dünya özgür olsun.
Kalbimizde.
"baba,
mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler. önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. benim de tereddüte düşmeyeceğimden şüphen olmasın. oğlun ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir. o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. seninle düşüncelerimiz ayrı, ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. sadece senin değil, türkiye’de yaşayan kürt ve türk halklarının da anlayacağına inanıyorum.
cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. ayrıca savcıya da bildireceğim. ankara’da 1969’da ölen arkadaşım taylan özgür’ün yanına gömülmek istiyorum. onun için cenazemi istanbul’a götürmeye kalkma. annemi teselli etmek sana düşüyor. kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı olmasını istiyorum. bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir. son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım."
şimdi bunu yazdığım için biliyorum ki linç edileceğim... varsın olsun.
kendisi ve arkadaşları, bu ülkedeki silahlı mücadele veren ilk siyasi örgütün kurucularıdır. bunu başkası değil, kendileri söylemiş. inandığı şeyler uğruna mücadele etmesi bence de güzel bir şey ama bu mücadeleye silah sokması, günümüzde pkk'nın yaptığından farklı görünmüyor bana. tek farkı, henüz yolun başlarındayken yakalanmış olmaları.
eğer deniz gezmiş ve arkadaşları yakalanmasaydı "silahlı" siyasi mücadele ile ne yapacaklardı? silahlı mücadelenin anlamı ne idi? ben bu soruların cevabını bulamıyorken deniz gezmiş hakkında olumlu düşünemiyorum. çünkü siyasi mücadele silahla yapılmaz. atatürk'ün zamanında olduğu gibi ülkenin işgal altında olduğu süreci istisna olarak tutuyorum. o zaman başka çaren yok.
silahlı mücadele meselesini anlamak için, bunun neden tırmandırılıdığını incelemek gerekir. türkiye'de yükselen solu kesmek için kontr gerilla ve bunun sivil uzantıları oluşturulmuş ve ölçüsüz saldırılar başlamıştır. gezmiş'leri fkö kamplarında eğitim almaya iten budur. "beni taylan özgür'ün yanına gömün" demesi sadece devrimci romantizmi değil, kendisini bu sürece iten saldırıların milatlarından birini unutamamasındandı.
"Biz 2 arkadaştık, üniversitede çatışma vardı. Beyazıt Meydanı’nda Turhan Emeksiz anıtının tam önünde bir polis jipi durdu, sonradan bir adam indi, belinden silahını çekti, bir el ateş etti, vurdu çocuğu, bindi jipe gitti. "
atletik bir genç ve iyi bir nişancıydı, gerilla eğitimi almıştı. istese o polis memuru dahil nicelerini alnından vurur, indirirdi.
‘Ben hiç kimseye kıyamadım. Askere ateş etmiş değilim. Elimde otomatik silah vardı ama onların hepsi benim kardeşlerimdi. Bu memleketin evlatlarıydı. Onlara ateş etmeyi bile düşünmedim, aklımdan bile geçirmedim o yüzden yakalandım. Onlara hiçbir zaman ateş etmedim.’ ”
beni takip edenler tatlı su solcusu olduğumu, silahlı devrimin idealine de başarısına da inanmadığımı bilir. doğru oturup doğru konuşmak lazım, hukuki gerekçelerle değil, sağcıların kelle sayıp ölüm istemesi nedeniyle (3 bizden 3 onlardan) idam edilmiştir. amaç gözdağıdır, dik durmasının korkutuculuğdur. bunu idam kararını veren hakim bizzat canlı yayında "mahkemede aman dileselerdi asmazdık, ifadelerinde "pişmanız" demedikleri için astık" diye apaçık söylemiştir.
ben deniz gezmiş hakkında detaylı bilgiye sahip değilim, o dönemde yaşanmış olayların detaylarını bilmiyorum.
bildiğim bir şey var, bir çok insan gibi bu insanın ve arkadaşlarının da çok idolleştirildiğini, abartıldığını hatta ideolojik açıdan kullanıldığını, özellikle bunun için abartıldığını, dramatize edildiğini düşünüyorum.
aslında yapılan şeyin, bazı insanların ölümlerinden, toplumun belli bir kesimini bir araya getirmek için, din adına kullanılmasından pek bir farkı yokmuş gibi geliyor bana.
çünkü öyle veya böyle, bu dramatize edilme, idolleştirme insanların güncel yaşamındaki yanlış ve doğru değerlendirmelerini bir şekilde yönlendirme amacı taşımıyor mu?
bana göre deniz gezmiş'te bu şekilde kullanılan, geçmişte yaşamış insanlardan biri, ölüp giden diğer insanlardan hiç bir farkı yok. ölüp gittikten sonra hiç birmizin bir farkı olmayacağı gibi.
not: linç büyük taşlarla olsun, çabucak bitsin. :)
Düzene, statükoya "tek" başına karşı çıkmış, davası uğrunda hiçbir şeyden korkmamış; cesaretiyle, mertliğiyle, dava adamlığıyla kitlesel hareketin öncüsü olmuş; adına türküler yazılmış, bir dönem doğan tüm çocuklara ismi verilmiş, halen daha insanların pusulası olmuş, ışık tutmuş, gerçek bir devrimci.
Günümüzün ergen ve sivilceli Sözde solcuları gibi teröristlerin eteği altına saklanmamış, birilerinden icazet almamış, adam gibi adam.
Evet, doğru bildiniz; deniz gezmiş. İsmini ağzınıza almadan önce haddinizi bilin. Siz kim, deniz'ler kim...
Sözde vatanseverlerin ABD'den aldıkları emir doğrultusunda astıkları pırıl pırıl insanlardan en önemlilerinden birisidir. bu arada şunu da mutlaka belirtmeliyim. Deniz, yusuf ve hüseyin'in idam edilmesiyle ilgili tbmm oylamasında süleyman demirel, gevrek gevrek gülerek evet oyu veriyordu.
hal böyleyken yıllar sonra kör öldü, badem gözlü oldu. azıcık laik bir yaşam tarzı var diye bizim bağzı atatürkçü/ulusalcı arkadaşlar süleyman demirel'i sevgi pıtırcığı ilan etti.
ölmekten çekinmemiş ama öldürmekten çekinmiş insandır:
"Ben hiç kimseye kıyamadım. Askere ateş etmiş değilim. Elimde otomatik silah vardı ama onların hepsi benim kardeşlerimdi. Bu memleketin evlatlarıydı. Onlara ateş etmeyi bile düşünmedim, aklımdan bile geçirmedim o yüzden yakalandım. Onlara hiçbir zaman ateş etmedim."
Şu an ben bu girdiyi yazarken pavel Deniz Gezmiş ve arkadaşları hakkında çok keyifli bir radyo yayını yapmaktadır ve severek dinlemekteyimdir. Böylece sözlükte Deniz Gezmiş ve arkadaşları da anılmış olmaktadır.