bir çocuk -adı hayri'ydi onun
bir çocuk için hayli büyük bir ad
ama büyüyecekti nasılsa
severdi adını ayrıca
-görmediği dedesinin adıymış-
hayri çocuk
bir apartmanın yapılışını izliyordu
evlerinin karşısındaki arsayı iyice
kazdılar önce
bir sürü adamlar gelip
bir kamyonun üstünde
sarı bir kamyonun
sonra kocaman bir araç getirdiler
kazmaya adamların gücü yetmeyince
bir adam ölçtü biçti güzelim arsayı
bir başkası imli bir sırık tutuyordu elinde
birden aklına geldi hayri'nin
bir atın artık acıkmış olabileceği
örneğin
geçen yaz yağmurlarının yağdığı dönemde
kınalar köyünde gördüğü ıslanmış atın
derisinden buğular çıkan atın
-bir keresinde kendi de
yağmurda ıslanıp çok acıkmıştı
birinde de annesiyle babası
uzak bir yere gittiklerinde
ama ne kadar uzak kimbilir
ama sonra ne sevinmişti
akşam olmadan döndüklerinde
babaanesini hatırlamıştı o zaman
hiç görmediği babaannesini
ama yine de çok sevinirdi
ondan söz edilince-
hemen evine koştu hayri
atın acıkmasını düşleyip
kendi açlığını duydu belki
kendi vücudunun ülkesinde
tıpkı atın acıktığı gibi
ertesi gün bahardı
yani her yerde kirazlar vardı
hayri uyup kendi vaktinin ölçeğine
geçti arsanın karşısına yine
arsa oyulmuştu -ya da kazılmıştı-
kazılan yerlere uzun demirler atılmıştı
bir kişi kaldıramayınca bir demiri
onun yardımına koşuyordu öbürü
sonra üçü beşi derken hepsi
yeniyorlardı demiri
demir ve toprak yenildikçe
pazularının sertliğini duyuyordu hayri
geçmişte yaşadığı bir gün gibi farkediyordu ama
pazular tek tek değil
hep birlikte ve hepsi
çileğin çilleri
bileycinin kıvılcımları
kuşların kış sıcaklığı gibi
bir gün annesinin dedei de
böyle şeyler duymuştu belki
biraz uykuya benzeyen
kiraz tadında bir şey sanki.
biraz uzundu galiba
biraz zordu
sahipli ağaçlara benziyordu
buğusu ve her şeyi kendine bağlı
iki adam ellerinde teskereyle
-babasından öğrenmişti teskereyi
askerlik tezkeresi değil
inşaat teskeresi elbet-
karılmış harcı taşıyorlardı yukarı
tam bu sırada suların aktığını
bir çocuğun dondurma yediğini düşlüyordu hayri
her şeyin en tazesi dururken içinde
ertesi gün yazdı
artık ne demeli
hayri duramazdı
bir adamın sendelediğini görünce
koştu
teskerenin koluna yapıştı
sağ kolunda pazusu olanca güçlü
sol kolu onu geçme çabasında
katıldı
katılmanın sevincine ulaştı
sonra birden
eski evler ve eski çarşılar
bir daha eskidiler
pek abartma olmasın ama
hayri akşama kadar çalıştı
asılsız bir hüzündü vardığı
varlığı
varla yok arasında
kiremit gibi bir duygu turuncu
kiremit taşıdı kum taşıdı
yoruldu çocuk uykusunda
-simit ve balon
ağacında zeytin
babasının kaşları
kumla kireçle karıştı-
hiç de kötü sayılmazdı oysa
dünyada bir şeylerin birbirine benzerliği
örneğin sendeleyen adamın yerini
bir başkasının hemen alıverdiği
sular da benzerlerdi birbirlerine
bazan ağaçlar da
bütün halılardaki güzelliği
bütün örgülerdeki güzelliği
uykusunda gördüğü bir çiçekle
farkediverdi birdenbire
-bu çiçek yarın açacak
koskoca bir tarih olacak
koskoca bir yatak
koskoca bir halı-
hayri o halıda yuvarlandı durdu
-annesi uyandırmasa ne olurdu-
dördüncü kat bitti
adamlar -hayri işçiler sözünü bilmiyor daha-
borular çıkardılar yukarı
sular kesildi
güneş çöktü
hayri ansızın bir yunusu hatırladı
kendi derisi içinde terleyen
kendi derisine dar gelen
beşinci kata çıktı
beşinci kata çıktı
onikiye kadar saydı orda
doğruydu
gökyüzü dünya ve sokaklar
işte apaçıktı
tam
bilinen bir bilmece gibi
hayri'nin önünden tirenler gemiler
elele çarçabuk hiç durmadan
hiç durmadan
bir limon gibi kendiliğinden
bir elma gibi tatlanarak
bütün elmalar gibi tatlanarak elbirliğiyle
hayri'nin önünden
ertesi gün kıştı
sevgiye bir güzellemeydi yıl
bitmişti
hayri yapıya baktı.
tek başına ama
sevgilerle yüklü:
kapılar ve pencereler takıldı
sıvalar ve boyalar yapıldı
yıldızlar ve bulutlar da takıldı
gün bir sevinç olarak bitti
hayri de sevinçle titredi derinden
anladı
bu yapıda
onu yapanlar
oturacaktı