-
gülten akın'a ait bir şiirdir,
bazı adamların aşk
bazı kadınları sokaklardan
çekip alması karanlığa
bazı kadınların aşk
üşüyen burnunun kulağının
parmak ucunun gözkapağını
öpüle hohlana ısıtılması
bazı adamların kadınların
aşk yürüne yürüne yıpranmış
ayakkabısının havasından
günde yaşamasından kurtulması
ama dışarda bir izmarit
bir deniz bir ağ bir sandal
bir akşamüstü seyredilecek
ama dışarda geçilecek
bir köprü elinden tutulacak
bir çocuk tutup sallanacak
bir erik dalı -bir erik dalı-
ama dışarda -ben anlatamam-
bazı adamlar aşkı
itip odalara karartır
bazı kadınlar için aşk
şöyle bir rüyasız sere serpe
şöyle bir korkmadan uyumadır
onlar deniz nedir bilmezler
ağaç ne serin ne mavi ne
oltanın ucunda balık nedir
bilmezler bilseler yaşarlardı
onlar iş oynarlar sevgi oynarlar
üstü örtülü giyinik utançla
deniz kıyısında -adam sende-
masalar halılar varken yorgunluk
-ayıp yorgunluk başkaları-
gece baloda süheylâlar..
ama dışarda yağmur var
bir yaz sonu sıcağına karşı
ama dışarda toprak serin
-taze bulgur pilavı kokulu-
ama dışarda -ben bilmem-
tutabilseniz bir dönemezsiniz
-
(bkz: the game) -
2005 yılı belgesel türünde bir pelin esmer filmidir. behiye yanık, cennet güneş, fatma fatih, fatma kahraman, hüseyin arslanköylü, naşide kahraman, nesime kahraman, saniye cengiz, ümmü kurt, ümmüye koçak, zeynep fatih belgeselin oyuncularıdır.
mersin, arslanköy'de yaşayan ümmüye koçak'ın çabalarıyla beldede yaşayan kadınlardan bir tiyatro gurubu oluşturulur ve bir oyun sergileme süreci başlar. işte bu süreci anlatır belgesel.
yazınca çok kolaymış gibi gözüküyor fakat öyle basit bir başarı değildir bu. çünkü bu 9 kadın tarlada çalışıp evini idare edip okuma, yazma bilmemelerine rağmen tiyatro sanatçılığı yapmaya çalışırlar.
bu durumu anlatan belgeselde de aynen kendi oyunlarını ve kendilerini oynarlar.
tabii ki yerli, yabancı ödül almış ve çok sayıda adaylıklar elde etmiştir. (bence az bile)
pelin esmer gazetede gördüğü bir haber üzerine bu belgeseli çekme kararı almış ve işin peşini bırakmamış.
ödüller;
en iyi belgesel film (17. trieste film festivali-2005)
en iyi belgesel film (tribeca film festivali-2006)
en iyi belgesel film (creteil film festivali-2006)
en iyi akdeniz belgeseli (11.akdeniz belgesel film ödülleri-2006)
yılmaz güney anı ödülü (13.adana altın koza film şenliği-2006)
insan hakları ödülü (vitoria yeni avrupa filmleri yarışması-2006)
-
çocukken uydruduğumuz oyunlardan en aklımda kalanını yazayım
oyunun adı: uçan melekler (uçmayanı da var diye mi düşünüyomuşuz nedir, sorgulamamışız hiç oyunun adını niye böyle koyduk diye)
biz 4 kız arkadaş (apartman komşularımızın çocukları) oyunda kardeşmişiz. hepimizin de ayrı ayrı süper güçleri varmış. birimiz hayvanların başı derde girdiğinde haberdar oluyor, telepati yoluyla tüm hayvanlarla konuşabiliyor. birimiz doğal afetleri hissedip diğer kardeşlere haber veriyoruz. doğal afet olmadan önce yetişebilirsek insanları kurtarıyoruz. diğer 2 kardeşin süper güçlerini hatırlayamadım şimdi.
bi tane büyük defterimiz var taştan, sayfalarını çok zor çeviriyoruz. başımız sıkışınca büyük deftere danışıyoruz, ordan okuyup öğreniyoruz ne yapmamız gerektiğini. konuşuyodu galiba bi de defter, onu da tam anımsayamadım.
sonra bi de dev ahtapot var (okulun bahçesindeki koca taş) o ahtapot bizi yakalıyo, ondan kurtulmaya çalışıyoruz, falan..
sokakta oynardık biz, hemen hemen her gün de bu oyunu oynadık bi dönem, hayal gücümüzü seveyim. daha var kendi uydurduğumuz oyunlar, onlar da başka girdinin konusu olsun. -
Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence.
Örnek kullanım: Tenis, tavla, dama, çelik çomak, bale oyundur. -
Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi. -
Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü.
Örnek kullanım: Zeybek oyunu. -
Seslendirilmek veya sahnede oynanmak için hazırlanmış eser, temsil, piyes. -
Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma.
Örnek kullanım: Olimpiyat oyunları. Akdeniz oyunları. -
Şaşkınlık uyandırıcı hüner.
Örnek kullanım: Hokkabazın oyunu. Cambazın oyunu. -
kumar.
Örnek kullanım: Bazıları oyun başından kalkar kalkmaz her şeyi unuturlar. (P. Safa) -
Güreşte rakibini yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket. -
Teniste, tavlada taraflardan birinin belirli sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç. -
Hile, düzen, desise, entrika.
Örnek kullanım: Atatürk hiçbir zaman onların oyununa kanmış değildir. (H. Taner) -
2009 yılında fatma gökçe 'nin senaryosu yazıp yönettiği bir kısa film dir. drama türündedir. baş rollerini yeşim ceren bozoğlu ve mert zaim paylaşır. filme merve sevi de oyuncu olarak katılmıştır. cannes film festivali 'nde en iyi kısa filmler arasında 4. seçilmiştir.
maksim gorki 'nin boles 'inden uyarlanmıştır.
konusu;
-- spoiler --bir apartman dairesine yeni bir öğrenci taşınır. kapı komşusu tek başına yaşayan hayat kadınıdır. ikili arasında komşuluk-arkadaşlık ilişkisi başlar. bittabi karakter çatışmaları mevcuttur.
-- spoiler --
-
çocukluktan başlayarak insanların bir şekilde hayat provası yapmasıdır. oyunların belirli kuralları ve bu kurallar çerçevesinde ulaşılması gereken hedefleri vardır. başarılar sevindirir. başarısızlıklar ise gerçek kayıplar yaratmaz. oyun, hayat dediğimiz gerçeklikte karşılaşılacak başarı ve başarısızlıklara hazırlar insanı. hayat girdiğin her mücadeleyi kazanmak değildir. kaybetmeyi oyunlarla öğrenirsin önce. yetişkinlerin oyunlara düşkünlüğü de bundandır. oyunlar yoluyla elde ettiğin başarı gerçek bir başarı gibi mutluluk da verebilir*. kuralları ve kazanımları ne olursa olsun oyun oynamak insanlara hem kazanmayı hem de kaybetmeyi öğretir. kaybettiğinde yeniden başlamayı öğretir. kazandığının sonsuza kadar senin olmayacağını öğretir. bütün bunları da gerçek yaralar açmadan öğretir. kimi oyunlar takım oyunlarıdır. başkalarının hatalarının bedelini kimi zaman senin ödemen gerekeceğini öğretir. bunları oyun oynarak öğrendiğinde gerçekliğin getireceklerine az da olsa hazırlıklı olursun. iyidir. fazla mı anlam yükledim. altı üstü oyun. seveni var sevmeyeni var. -
Oynamayı bıraktığımdır. Öyle bıraktım şu anda tavana bakıyorum. Öyle daha faydalıymış nasıl rahatladım anlatamam. Ne oyunlara sinir oluyorum ne oyunu kanser edenlere sinir oluyorum. Tüy gibi hafifledim. Beyin bedava millete dağıtılıyor. -
iki 'nin faili meçhul albümündeki parça
oyun
gelir mi
unuttuğun düşlerin yerine yenileri?
yorulduğun çok belli
sorun mu?
güzel günlerinin sonumu mu?
oyun mu?
kaybettiğin çok belli
çoktan unuttuk renkleri
yarın da bir gün biter mi?
çoktan unuttuk renkleri
kalanda bir gün gider mi?
-
(bkz: gerald's game)
-
hadi gelin oyun kelimesinin kökenini ve diğer dillerde ne manada kullanıldığını ve türkçe tanımını öğrenelim.
önce tdk tanımıyla başlayalım, botumuz biraz çok yazmış derli toplu olsun:
TDK’ye göre “Yetenek ve zekâ geliştirici, belli kuralları olan, iyi vakit geçirmeye yarayan eğlence.” Oyunun en genel anlamıdır. Diğer anlamları örneklerle açıklama yaptığımızda; Tiyatro, Olimpiyat, Zeybek, Kumar, Entrika olarak görürüz.
J. Huizinga oyun: , tanımlanmış, zaman ve mekan dahilinde, kabul etmekle serbest olunan ama kesinlikle bağlayıcı kurallarla kendi içinde bir mekan maksada sahip ve bir heyecan, eğlence ve “sıradan hayat” “farklı” olduğunun farkındalığı hissinin eşlik ettiği gönüllü bir aktivite ya da meşguliyettir." der
oyun kelimesi türkçede 900 yıl öncesine kadar gider ve ilk uygur metinlerinde geçtiğini görürüz: “üküş törlüg teŋ oyunun” çok çeşitli oyun/eğlence ile anlamına gelmektedir. bazı uygur metinlerde de bu kelime "oyug" olarak geçmektedir.
kelimenin kökenin "oy" olduğu düşünülmektedir ama hangi fiilindir bilinmezdir. düşünülen fiiller şunlardır: “oyunmak, oyalamak, ozmak"
uygur metinlerinden sonra Divan-i Lugati't-Türk’de karşımıza çıkar, burada direkt kelime "oyun" olarak geçer ve anlamı "yarışma"dır. "oyna-mak" fiili ise Divan-i Lugati't-Türk’de "uğraşmak, oyalanmak" anlamında kullanılmıştır.
İngilizcede ise oyun kelimesi “play” ile özdeştir yani oynamaktır. Bu oynamanın kökeni ise Anglo-sakson dilinde “plegan/plaegian” kelimelerinden türemiştir, plegan/plaegian süratli hareket anlamını taşır. Play, kökende geliştirmek manasına gelse de egzersiz yapmak, fiziksel becerilerini geliştirmek anlamındadır. Oyun olan “game” kelimesi ise “gaman” topluca iş yapmak anlamındadır.
Antik Yunan’a baktığımızda ise “παιιά” (paidiá) kelimesini görürüz. Burada anlam kısa ve nettir: çocuğun olan, çocuğa özgü olandır.
Japoncada “asobi” ve “asobu” kelimeleri vardır. Asobi sözcüğü güncel olarak oyun, eğlence olarak çevrilmektedir, asobu ise oynamak anlamını taşımaktadır. Tabii bunlarla sınırlı kalmaz: rahatlama, zamanı geçirme veya hoşça vakit geçirme, gezi, boş boş yatmak gibi anlamları taşır, taşımakla da kalmaz tüm bunları taklit etme, yapıyor-muş gibi gösterme anlamı da vardır.
Kazakça ise Türkçe ile yakınlık göstermektedir. Game, oyun anlamında kullanılan kelime “oyin”dir. Fiil olarak ise oynamak/play manasında “oynau” kelimesi kullanılmaktadır.
Oyunun Latince karşılığı ise “ludus” dur. Ludus sözcüğü “ludere” kelimesinden gelmektedir, bu sözcüğün kullanım alanı balıkların sıçraması, kuşların kanat çırpması, suyun şırıltısı olsa da kökenine indiğimizde sürekli hareket etme olarak görürüz.
temel olarak oyun kelimesi aktivite yapmak, vakit geçirmek, zaman öldürmektir. temel olarak dedik ama yine dillerin zenginliğini öldürmeyelim, hepsini öğrenelim.
kaynaklarım arasında da huizinga (şaşırtmadı di mi) ve nişanyan sözlük bulunmaktadır.