"para mı kaldı ki yönetelim lan?" diye çıkışmayın. türk'ün aklı kaçarken gelir.
para mal alırken kazanılır diye bir kaide var. bunun şanstan ya da öngörüsüzlükten kaynaklanan kısmını geçtim. bu krizde de ilk önce yatırımda yakalananlar yamulacak ama bunun dışında, alabilecek konumda iken, önce ihtiyacı belirleyip sonra ürünü aramak lazım.
beylik cep telefonu örneğini vereyim: tüm arkadaşlarım "yenisi çıkmış" diye telefon yeniliyor. ya kardeşim sen şu elindekiyle yapamadığın neyi yenisiyle yapabileceksin? yok. x aplikasyonu daha hızlıymış. e bir hesapla bakalım kaç gün çalışman gerekiyor o aplikasyon hızlansın diye. değer mi? işte malı almanın -'zamanlama'dan daha kolay olan- değer biçme kısmı.
ayağını yoganından azına uzat: geçen biri yazmıştı, arkadaşı tek maaşla çocuk yapmış, belli ki bir de ev kredisine girmiş. bir de tekrar okul okumaya karar vermiş. bu krizden önce bile haftanın 7 günü makarna salata yiyor, kızları et görsün diye ayda 250 gram kıyma alıyorlardı. Bunu yapan da o kadar çok ki. bir sürü insan, eşinin ve kendisinin gelirini toplamış, faturayı düşmüş, kredi çekmiş. bir hesaplıyorsun eline 50 lira kalıyor hesabın sonunda. insan işsizliği, hastalığı düşünmez mi?
kap su akarken doldurulur: yukaridakileri doğru yönetip, örneğin illa evim olsun gibi psikolojik faktörlere yenilmeyip, her harcamayı bir yatırım olarak görüp, kumarsal yatırımlara bel bağlamadan kenara atmak para yönetiminin ilk halkasıdır. nereye atacağın da sonraki.
ha şimdi bir haftada %35 fakirleşmişken bu yazdıklarımın güncel bir anlamı var mı? yok. tersine küfür gibi geldi bana bile.
bir de para cesurları sever mevzu var ki, onların onda birinin hikayeleri anlatılıyor. kalan 9'u evine ilk haczi yiyenler.
eskiden memur edebiyatı yapılırdı, bu maaşla ev mi geçindirilir diye. sonra bakıldı ki, memleketteki asgari ücret ile çalışan ve öyle kalan sayısı, memurdan fazla. zaman geçti, memurlar memur maaşı, asgari ücret alanlar ile hala asgari ücret almaya devam ettiler. bazı soysuz işletmeler de yok değil, hala asgari ücretin altında çalıştıran/ya da bunu teklif eden.
dolayısıyla, günümüz asgari ücret ile ev geçindiren tipik türk ailesi benim için para yönetimi denince ilk örnektir. direk olarak tanımın ta kendisidir.
planlı yaşamanın yanında tedbir almaktır aynı zamanda. cebimde her zaman 100-150 lira harcamadığım param olur. bu parayı da aşırı zorunlu kaldığım durumlarda (üniversite hazırlık kitabı almak, otobüs kartının kontorünün bitmesi gibi) kullanıyorum. bunun dışında okula giderken yemeğimi yanımda götürüyorum. su meselesi için de bir buçuk litrelik şişeye evdeki damacanadan su dolduruyorum. o su bana akşama kadar yetiyor. bununla birlikte dışarıda yemek yememeye, oyun oynamamaya, vakit geçirmemeye özen gösteriyorum. kullandığım telefon da ağabeyimden kaldı. telefondan oyun oynamayı seven bir insan değilim, bu sebeple neredeyse sadece "alo!" demek için kullanıyorum telefonu. test kitabı almam gerektiğinde öğretmenlerim aracılığıyla bulmaya çalışıyorum, olmazsa da yayın dağıtımcılarla pazarlığa giriyorum. kıyafetimi hep bir beden büyük alıyorum. hem yıkadıktan sonra çok az çekiyor, hem de kıyafeti seneye kullanabiliyorum. ayrıca kıyafet biraz bol olunca terlemenizi önlüyor, püfür püfür esiyor alttan. eğer o gün içinde para harcamışsam, pantolonumun cebinde kalan para üstlerini de bir cam şişede topluyorum. daha sonra bu biriktirdiğim paralarla ay sonu ya da hafta sonu dışarıya çıkıp kıyafet alıyorum, üstümü başımı düzüyorum, veya kitap alıyorum. genel olarak indirim delisiyimdir. indirimli kıyafet, indirimli kitap, indirimli yiyecek her zaman favorimdir. (bir yerde indirim varsa mesaj atın lan hemen, inceleyeyim.) ve kırtasiye malzemeleri ihtiyacımı da çoğu zaman eczacılardan, firmalardan, mühendislik ofislerinden topladığım ajandalar ve kalemler ile karşılıyorum. böyle yaparak daha 17 yaşımda olsam dahi her ay 600 liralık harçlığımdan 150 lira kadar artırabiliyorum (cüzdanımda yedek tuttuğum param hariç).
peki ben bunları nasıl mı yapıyorum? kendimi bu şekilde alıştırarak ve her şeye tedbir alarak. özellikle sigara ve alkol tüketimi kişiye muazzam paralar kaybettirmekte. bu tür maddeleri içmedim ve herhangi bir yoksunluğunu da hissetmiyorum. bunların parası da elbette ki cebime kalıyor.
tabii, aile yönetiminde bu durum nasıl olacak, bilemiyorum. öğrenciler için konuşmam gerekirse, ulaşım ve konaklama giderlerini çıkardığımızda ayda 750 liradan fazla parası kalan öğrencinin tutumlu davranmasına çok da gerek kalmıyor. çünkü günlere dahi yaysak öğrencinin günlük asgari harcayabileceği paradan biraz fazlası yatacaktır orada.
tutumluluk ve para yönetimi, zor alışılan bir durumdur. ancak, tutumluluğunuzu sistematik hale getirip para biriktirmeye başladığınızda, bunun tadını alacaksınız. not: o paraları biriktirmek için bir de kumbara almayın, salak olmayın.
ilkokulda iken yaz dönemlerinde mahallemizin pazarında soğuk su satardım. bittikçe eve döner, dolaptaki suları alır tekrar giderdim. avucumun içini dolduracak kadar bir sürü bozuk param olurdu. akşamında evin bir kenarına çekilir sayardım, tam o esnada abim gelirdi. allem eder kallem eder kazandığım paraları alır giderdi. çırçıplak kalırdım. paralarımı abim alırdı. parayı yönetemedim, çocuktuk.
ortaokulda iken düğünlerde saçılan paraları toplayıp ceplerime tıkıştırırdım. mahallemizdeki düğünlerinden tutun, akrabalarımızın yakınından uzağından bütün düğünlere gider saçılacak paraların anını kollar hemen meydana zıplardım. herkesten çok toplar, saça döke giderdim. topladığım bütün paraları, geri dönüp düğün sahipleri cebimden alır bir iki koluma çimdik atar giderdi. ya da davulcu zurnacı abiler beni kıya çekip dökül bakalım diye diye alırdı. çırçıplak kalırdım. parayı yönetemedim. akıllı değildik.
lisede iken hiç param olmadı. karşı binamızın alt dükkanı berberdi. oraya girdim çırak olarak. üç beş kazanırım, harçlığım olur dedim de haftalığımı vermedi. sonra bu meslekten para kazanılmıyor deyip çıktım. annem günlük 1 lira harçlık verirdi. harcamazdım. atardım kutunun içine öyle dururdu. birikince hemen internet kafeye ya da atari dükkanlarına gidip bir iki saatte bitirip gelirdim. bir bakıyorum ki kutu bomboş. ne zaman yarın olacak da 1 liramı alacağım. parayı yönetemedik. çok açtık.
üniversitede iken, bir sürü param oldu. elim ayağım dolaştı. nereye saklayacağımı bilemedim. harcasam mı harcamasam mı kararsızlıkla boğuldum. devlet bursu, hafta sonları dikiş makinesi satarak kazandığım günlük mesailer. paranın sonu bitmiyor deyip yerden yere çaldım. aldıklarımın haddi hesabı yok. en çok kitaba yatırım yapıyordum. sinemaya gidip ardında geceleri barlarda sabahlardım. içkiye verdiğim paralarla şuan bir ev sahibi olurdum. şehir dışına çıkar yoldu, oteldi, gezmeydi, yemekti derken biterdi. baktım aldığım para anında bitiyor. okul önlerinde kurulmuş standlar olurdu. kredi kartı verelim dediler, tamam dedik. oh mis. para bitince kartta da para olacak. allahım ne mutluluk bana. Değil mi? baktık baktık, ipin ucu kaçtı. iş yok. devlet bursumu kesti. ailem para göndermiyor. ne yapacağım. nasıl ödeyeceğim bu boku? broşür dağıtarak kazandığımla kredi kartını ödeyip sonrasında akıllandım. elime para geçtikçe sadece ihtiyacım olanı aldım. başladık parayı az da olsa yönetebilmeyi.
iş hayatında iken, mezun olur olmaz iş buldum. çalıştım. sigortalı ve maaşlı bir kadındım. düzenim oturmuştu. borcum harcım yoktu. aldığım maaş asgari. oturduğum ev asgari kadar. aldığım maaş kiraya gidiyor. sonra ne olacak? su, elektrik, gaz parası? mutfak, banyo masrafları? ek iş yapmalıyım. mümkün değil, sabah 6 gece 12 çalışıyorum. ne ara ek iş yapacağım. aldığım maaş kiraya gidince, elde para kalmayınca yönetilecek para da olmuyordu. sonra hem iş yerine yakın hem de kirası uygun eve taşındım. para arttı. artan para da faturalara ve evin ihtiyaçlarına gidince yine değişen bir şey olmadı. yok yok bir ömür böyle geçilmez. kitap, sinema, gezip tozmak yok. evden çıkarken suyunu da yanına alıyorsun 2 lira cepte kalsın diye. yine de özürlüğün verdiği tatlı sersemlikle devam ettim. çalıştığım yer kapandı ben döndüm köyüme.
işsizim. yine param yok. annem günlük 5 lira harçlık veriyor. bir sakız kutusu 3,5 lira. bu paranın neresini yöneteceğiz. para işi çok zor. olunca elde tutamıyorsun olmayınca da düşüp yuvarlanıyorsun. hepinize gani gani paralar versin allah.
sınırlı bir ekonomimiz varsa ve ay sonunu görmeye çalışıyorsak ayağını yorganına göre uzatmaktır. eğer yatırım yapılacak ya da katlanacak bir paradan bahsediyorsak işte o zaman parametreler çoğalacaktır. sanıyorum ay sonunu görmek parayı doğru değerlendirebilmekten daha kolay. bilgi ve yapabilite anlamında tabii ki. bunu da öylesine bırakalım şuraya : seyler.eksisozluk.com/...