avrupalıların taktığı adla ''avicenna'' günümüz özbekistan'ın buhara yakınlarında bir köyde 980 yılında doğmuştur. tüm islam dünyasının bilgi dili olan arapça yazdığı halde anadili farsçadır. çocukluğunda sadece mantık ve felsefede değil tıpta da öğretmenlerini hızla geçer. henüz çok gençken samanid hükümdarı nuh ibn mansur'a başarılı bir doktor olarak tanıtılmış ve onun büyük kütüphanesini kullanma hakkı kazanmıştır. ibn sina'nın hayatı hem doktor hem siyasi danışman olarak çeşitli prenslerin hizmetinde geçer. yazmaya 21 yaşında başlamış; metafizik, hayvan psikolojisi, katı mekaniği ve arapça söz dizimi gibi farklı konularda 200'den fazla metin yazmıştır. hamisi alaüddevle'yle seferdeyken kolik hastalığı için kullandığı ilaçların muhtemelen kötü niyetle değiştirilmesi yüzünden ölür.
''gizli bir konuşma tanrı ile ruh arasında tüm maddi kısıtlamalardan arınmış doğrudan bir karşılaşmadır'' -ibn sina
ibn sina kendisini özellikle aristoteles'in takipçisi olarak görür ve önemli eserleri arasında aristotelesçi felsefe ansiklopedisi vardır. ancak bu eserler aristoteles'in felsefesi ibn sina tarafından yediden düşünülmüş ve sentezlenmiş haliyle açıklanmaktadır. evrenin her zaman var olduğu fikri gibi bazı doktrinler üzerinde islami dindarlıkla çatışmasına rağmen onun görüşlerine bağlı kalmış, ancak diğer alanlarda aristoteles'ten daha radikal bir biçimde ayrılmakta sakınca görmemiştir. bunu çarpıcı bir örnekle de zihin (ya da ruh) ve beden arasındaki ilişkiye getirdiği açıklamadır. ''zihin ve beden ayrıdır'' aristoteles insanların ve diğer hayvanların bedenleri ve zihinlerinin iki farklı şey veya ''madde'' değil,tek bir birim olduklarını ve zihnin insan bedeninin ''form''u olduğunu öne sürer. bu şekilde insanın yapabileceği, aralarında düşünmenin de bulunduğu tüm etkinliklerden sorumludur. bu nedenle aristoteles bedenin ölümüyle geriye kalan hiçbir şeyin yaşayabileceğini düşünmemiş gibi görülmektedir. ancak ibn sina tam tersine felsefe tarihindeki en ünlü dualistlerden biridir.; ruh ve bedenin iki ayrı töz olduklarını düşünür. kendisi gibi düşünen selefleri arasında zihnin bedene hapsedildiğini düşünen platon da vardı. platon ölüm anında zihnin başka bir bedende yeniden dünyaya gelmek üzere hapishaneden çıktığına inanır. zihin ve bedenin bölünmüş doğası için bir kanıt arayan ibn sina uçan adam benzetmesi olarak bilinen bir düşünce deneyi geliştirmiştir.
ibn sina'nın beden öldüğünde zihnin yok olmadığı ve ölümsüz olduğu sonucunda ısrar etmesi, onun düşünce biçimini, insanın zihni ve bedeniyle yeniden canlanacağına ve ölümden sonraki hayatın tadını çıkaracağına inanan dindar müslümanlar için makul olmaktan çıkarmıştır. bu nedenle 12.yüzyılda islamın ölüleri diriltmesiyle ilgili öğretisini reddettiği için onu sapkın ilan eden büyük islam teoloğu el gazali'nin saldırısına mağruz kalmıştır. ancak aynı yüzyılda ibn sina'nın eserleri latinceye tercüme edilmiş, düalizm felsefesi hristiyan filozofları ve teologları arasında popüler hale gelmiştir. onun aristoteles'in metinlerini yorumlama biçimini ölümsüz ruh fikriyle kolaylıkla bağdaşır bulduklarından ibn sina'yı benimsemişlerdir.
islam felsefesinde, kelamdan felsefeye geçişi kindi sağlamış; farabi bunu sistemleştirmiş ve yunan felsefesinden aldığı terimleri islam felsefesine yerleştirmiştir. bu muazzam mirası devralıp baştan aşağı işleyen, sadece kendi coğrafyasında değil batı'da da büyük ün kazanan yüce deha ise ibn-i sina'dır.
ibn-i sina, aristoteles, platon, stoacılar, yeni platoncular ve farabi'nin islam teolojisi ile sentezini yapmış; bu düşünür ve akımlardan yola çıkarak özgün bir felsefe ortaya koymayı başarmıştır.
farabi gibi ibn-i sina da insanın hayattaki amacının, ideal bir şekilde yönetilen bir düzende, kendini geliştirmek ve yetkinleştirmek, bu şekilde mutluluğa ulaşmak olduğunu belirtir. insan zihnini boş bir levha olarak tanır; bu potansiyel, deneyimlerle doldurulur. a priori bilginin varlığını da kabul eder.
kendinden önceki yunan ve islam filozofları gibi düalizmi benimser, insanın ruh ve bedenden oluştuğunu öne sürer. ibn-i sina'nın düalizmi, ruhun insanın özü, gerçek varlığı olduğu, bedenden ayrıldıktan sonra da var olmaya devam ettiği düşüncesini içerdiği için radikal bir düalizm olarak karşımıza çıkar.
etik anlayışı ise tamamıyla sonuç odaklıdır, kişinin eylemlerinin neticesinde meydana gelenlerin iyi ya da kötü olmasıyla ilgilenir.
islam felsefesine aklı hakim kılma yolunda yaptığı katkılar, gazali tarafından şiddetle eleştirilmiş ve islam felsefesinde maalesef gazali'nin zihniyeti akılcılığa galip gelmiştir.