-
Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân.
Örnek kullanım: İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? (M. Ş. Esendal) hepsini göster
-
Gezinilen, ayakla basılan taban.
Örnek kullanım: Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü yerde bir noktaya dikip öylece kalakalıyordu. (H. Taner) hepsini göster
-
Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge.
Örnek kullanım: Anadolu'nun bazı yerlerinde eski bir kocakarı itikadı vardır. (R. N. Güntekin) hepsini göster
-
Durum, konum, vaziyet.
Örnek kullanım: Türkiye stratejik bakımdan önemli bir yerdedir. hepsini göster
-
ülke.
hepsini göster
#87690
tdk |
7 yıl önce
( 6 yıl önce)
-
Görev, makam.
Örnek kullanım: Askerden gelirse bakalım bir yere yerleştirebilecek miyiz? (M. Ş. Esendal) hepsini göster
-
önem.
Örnek kullanım: Uçağın yurt savunmasındaki yeri. hepsini göster
#87692
tdk |
7 yıl önce
( 6 yıl önce)
-
iz.
hepsini göster
#87693
tdk |
7 yıl önce
( 6 yıl önce)
-
Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa.
Örnek kullanım: Deniz kıyısında bir yer aldılar, ev yapacaklar. hepsini göster
-
Ekime elverişli toprak parçası, arazi.
Örnek kullanım: Çorak yerde ot bitmez. hepsini göster
-
Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal.
Örnek kullanım: Toplantı yeri. Kaza yeri. hepsini göster
-
Otel, motel vb.nde kalınacak oda.
Örnek kullanım: Yeriniz var mı? hepsini göster
-
yerküre.
hepsini göster
#87698
tdk |
7 yıl önce
( 6 yıl önce)
-
Durum, konum.
Örnek kullanım: Sen benim yerimde olsan ne yapardın? hepsini göster