1. rabia hatun gerçek bir kişi değildir. bildiğimiz gibi edebiyatçılar eserlerinde zaman zaman kendi adları yerine farklı imzalar kullanırlar, kullanmışlardır. rabia hatun, bir şair mahlasıdır. ama bu mahlasın sahibi olan şair kimdir, bu konu bugün bile tartışmalıdır, bilebildiğimiz, rabia hatun ya 'dir ya da ismail hami danişmend'in eşi nazan danişmend'dir. bazı kaynaklar ismail hami danişmend'i, bazı kaynaklar nazan danişmend'i rabia hatun olarak kabul etmiştir ama ismail hami danişmend rabia hatun'un eşi olduğunu söylediğinde nazan danişmend yaşamıyordu artık, bu durumda nazan danişmend'in kendisi durumu doğrulayamacağı için rabia hatun'un kim olduğunu kesin olarak ispatlamak mümkün değildir. o yüzden kaynaklarda verilen bilgileri doğru kabul etmemeliyiz.

    bir edebiyatçının eserlerinde mahlas kullanması edebiyat tarihinde doğal karşılanan ve sıkça karşılaşılan bir durumdur. rabia hatun imzası ise türk şiirinde olay yaratmış, dönemin edebiyatçıları arasında tartışmalara neden olmuştur. bunun sebebi, rabia hatun'un gerçek bir kişiliğe büründürülmesi, bu kişiliğe sahte özgeçmişler hazırlanması ve bu kişinin gerçek bir kişi olarak dönemin edebi kaynaklarında yer almaya başlamasıdır. eğer yaşanan durum zamanında fark edilmemiş olsaydı, bizler bugün, geçmişte rabia hatun isminde bir şairin yaşadığını düşünecek, belki de okuduğumuz okulların ilgili bölümlerinde, türk edebiyat tarihinde böyle bir şairin yer aldığını öğreniyor olacaktık. rabia hatun tartışmasını önemli kılan asıl mesele budur. peki bu mesele önemli midir, bazılarımız için önemlidir.


    edebiyat tarihinde yaşanmış "rabia hatun tartışması"na dair,

    (bkz: )
    #6933 ma icari | 8 yıl önce
    0şair 
  2. 'un "rabia hâtun/ 'tuhaf bir kıyamet' + kırkbir şiir" isimli kitabında yer alan "rabia hatun" imzasıyla yazılmış 41 şiir,


    pâyın sadâsı gelse de sen hiç gelmesen
    men dinlesem kıyamete dek, vuslat istemem!
    bulsam izinle semtini, ol semte irmesem
    aşsam zamanı hasretin encâmı gelmeden


    ******


    aslı yok bir hayâldir cânân
    şekl-ü-reng-î muhâldir cânân!
    bulamazsın cihânı devr etsen.
    bir görünmez cemâldir cânân!


    ******


    olsandı sen semâ, olsandı sen havâ,
    alsamdı men senî dem dem, nefes nefes!
    olsandı sen zaman, olsamdı men mekân,
    eflâki dolduran bir aşk olurdu bes!


    ******


    bir kâsedir alav dolu gönlüm, yanâ yanâ
    men tâ senün yanunda dahî hasretem sanâ!
    yaşlar dökende söndüremez âteşimi sû:
    sunsan elünle kaanumu içsem kanâ kanâ!


    ******


    bir bâde olsa, lezzeti sevdâya benzese;
    bil dilber olsa, hasreti sahbâya benzese;
    hicrân visâle tarziyye hissiyle yüz sürüp
    demler çekince bülbül-i şeydâya benzese!


    ******


    bin mevsimi var, âlem-i dil başka bir âlem
    bülbül gibi güller de o âlemde dem çeker
    batmaz güneş, olmaz gece, geçmez dem-i vuslat
    deryâsı da kevser gibidir; gıbta eder cem!


    ******


    cânân olaydı cânım, hicran muhâl olurdu;
    lafz-î firâka hattâ makber meâl olurdu!
    sahbâ olaydı hûnumi bulmazdı dilde yer gam:
    endîşe, gussa kalmaz, mihnet hayâl olurdu!


    ******


    bir şekl ü rengi olsa zamanım senin gibi,
    gökler de dolsa hiss ile nâzik tenin gibi,
    hulyâ hakîkat olsa, hakîkat de olmasa,
    hılkat olurdu şimdi senin mahzenin gibi.


    ******


    görseydi nâr-ı aşkı, dûzah hicâb ederdi!
    encâm-ı vaslı bilse, hasret itâb ederdi!
    hicrân ilinde bulduk envâ'-ı zevk u şevki:
    bilseydi bâğ-ı hecrî, vuslat şitâb ederdi!


    ******


    cânân içinde yoksa eğer, cennet istemem!
    dûzahta varsa vuslat eğer, rahmet istemem!
    yârın hayâli müşfik ise kalb-i yârdan
    âlemde bir dakîka dahî vuslet istemem!


    ******


    hoşem bir şöyle hasretten ki senden
    uzaklaştıkça yaklaşmaktayım ben!
    bu halvethânenin yok başka vârı:
    zaman sendin, mekân sensin, havâ sen!


    ******


    câm-î kaderden içtik sahbây-ı hüsn-ü-aşkı,
    olmaz akîdemizce hüsn île âşk farkı;
    sırr-î vusûle erdik hicran tarîkatinde:
    bir cam içinde oldû hecrin visâle garkı!


    ******


    güllerde nolâ şuûr olaydı,
    sen özleyü özlerin yolaydı!
    elvânda olaydı hiss-i hasret:
    rengin düşünüp cihan solaydı!


    ******


    tâ'yini güç gelir bana rûhî cihâtımın:
    cânanda ilm-i hey'eti iç kâinatımın!
    hem fecre, hem de zulmet-i yeldâya benziyor:
    sonsuz gözünde rengini gördüm hayâtımın!


    ******


    gül âşık olup bülbüle feryâd ediverse,
    bülbül onu ihmâl ile berbâd ediverse;
    dünyâ dönerek tersine şark eylese garbı,
    cânân bize hasret çekerek yâd ediverse!


    ******


    hicrân visâli sevse de öğrense hasreti,
    cânân firâki tatsa da fark etse firkati,
    bir hâet olsa her kese bildirse kendini,
    insan bulurdu belki şu varlıkta lezzeti.


    ******


    bin vasla bedel sâniye-i hasret ü hecrin:
    ondan geliyor rengi şu gönlümdeki fecrin!
    söndürme yanan âteş-i hicrânı içimde:
    yakmak şu yanık kalbi senin en büyük ecrin!


    ******


    sana bilmem niçün, nasıl her an
    bütün insanlar olmuyor kurban?
    senden evvel niçün, nasıl yaşamış,
    sonra yâhut nasıl yaşar bu cihan?


    ******


    bir nûr aradım gözlerinin rengine benzer;
    bir reng aradım levn-i leb-î tengine benzer:
    gönlüm hep o hulyâ ile devr etti cihâtı;
    bir ses aradım dildeki âhengine benzer!


    ******


    bir gün gelecek yer yine mevcûd olacaktır;
    gökler yine sonsuz gibi mahdûd olacaktır;
    bir şey yalınız eksilecek nazm-ı cihandan:
    aşkım gibi hüsnün dahi mefkuud olacaktır!


    ******


    bûy-i gül bir peyâmdır andan,
    dem-i bülbül selâmdır andan;
    yüreğin sîne içre dem çekişi!
    bir nihânî kelâmdır andan!


    ******


    mahşerde cemâlinle denir cümle mübeşşer:
    rabbim bana sen gibi hüsnünü cânan gibi göster!


    ******


    hasret biterse ömr ile vuslat mıdır ölüm?
    fâni bekaayı neyliye mâ-ba'd-ı hecr ise!
    hicran cehenneminde çözülmez bu kördüğüm,
    ey gözlerinde cennet-i-a'lâyı gördüğüm,


    ******


    cânân içimdedir, nitekim cân içimdedir:
    vuslatla hasretin yeri hep bir biçimdedir!
    neş'eyle hüznü fasl edebilmek ne haddime:
    hicrân içimde vasl ile bir hoş geçimdedir!


    ******


    mağrıbda gün doğaydı irca' içün zamanı:
    taltîf ederdi ol dem cânân gelüp mekânı!
    muğdan gelür peyâmı bir böyle inkılâbın:
    gördükçe anca gördüm câmımda çün cihânı!


    ******


    rûz-i ezelde oldum cânâna bend u bende:
    hasret çekerdi rûhum dünyâda görmeden de!
    te'siri var mı bilmemşekliyle rengini hiç
    âteşlenirken aşkım her lahza cân u tende!


    ******


    olaydı kâş iki gönlüm, tahammül eyler idim
    biriyle hecrine, diğer biriyle vuslatına!


    ******


    vehm itme kim kudûmunu cür'etle gözlerim;
    ancak senün hayâlini hasretle özlerim!


    ******


    sönseydi bir nefeste güneş, bir nefeste ay,
    bir bâd esüp de encüm ineydi alay alay;
    zulmet sileydi cümleten eşkâl-i âlemi:
    ancak olaydı gün gibi zâhir o kaaşı yay.


    ******


    hicrân tarîkı ancak yol mâverâ-yı aşka:
    cânan konağı başka, canlar durağı başka!
    deryâ sığarsa deste, hasret sığar visâle:
    ders aldık ol cihetten biz başlayınca meşka!


    ******


    nakz et ki va'd vaslına yandıkça men yanam,
    âteş görende âb-ı hayât ancadır sanam!
    kâfî değil ebed seni andıkça anmağa:
    bir mâvera-yı vakt ola kim men doyup kanam!


    ******


    zamân ummanı etikçe tebahhur,
    gönül bin aşk u şevk eyler tahattur;
    amansız bir zamanın pençesinde
    zamansız bir mekân eyler tasavvur.


    ******


    tutsam hayâl-i yâri nigâhımla bağlasam,
    her göz yaşımda aksini gördükçe ağlasam!
    yeldâ-yı hecre belki ziyâ-bahş olur diyû
    aşk âteşiyle hâtır-ı cânâna dağlasam!


    ******


    bir ses içimde kalmış, cânân unuttu zâhir!
    benzer sabâya gönlüm, nakl-i sadâya kaadir!
    cânan sesinde mâ'nâ bir fazla muhtevâ kim
    yeksan ne denlü olsâ ihsân u kahra dâir!


    ******


    sen gülce bilirsin, ne diyor dinle şu güller!
    kulkul dediler hep şu kadehlerdeki müller:
    gül, mül sana soy sop gibi dert anlatır ammâ
    bir bilmediğin dil konuşur gamlı gönüller!


    ******


    yıldızların ziyası sadâdır sesin gibi,
    bir sesle aydın et dili kim mahbesin gibi!
    salkımlarında nûr olup âvâzı kubbenin
    dolsun ko semt-i cânıma da'vet-resin gibi!


    ******


    bir gül olaydı gönlüm cânân koparmağ üzre,
    bir bûy olurdu cânım bir an o parmağ üzre!
    bir dâstân içinde âfâk-ı dehri dutmuş
    bir ism olaydı cismim canana varmağ üzre!


    ******


    baktım semâya vecd ile, cânâna benziyor!
    sonsuz süren uzaklığı hicrâna benziyor!
    esdikçe bâd ufuklara gâh inliyor gibi
    eflâki mest eden ney-i yezdân'a benziyor


    ******


    kâş-ey gün üzre sûret-i cânân olaydı, kâş!
    çeşmân-ı çarh o sûrete hayrân olaydı kâş!
    yetmez dü çeşm avâlim-i hüsnün gözetmeye,
    nev'-i beşerde bir nice çeşmân olaydı kâş!


    ******


    gün doğmayub da olsa cihân tâ-ebed karâ,
    âteş sönüb de bilmese âlem nedir ziyâ,
    gözler unutsa mahşer-i elvânı haşre dek:
    dîdâr-ı yâriaydın eder dil yanâ yanâ!


    ******


    esseydi hüsnü yârin göklerde nefha nefha,
    ol bâd-ı hüsnü gözler görseydi levha levha:
    hayrân olub da hicrân i'lân-ı aşk ederdi,
    bir dâstân olurdu ezberde safha safha!
    #6944 ma icari | 8 yıl önce (  6 yıl önce)
    0şair