Dinlemesi en zor türlerdendir. Şahsen ben melankolik veya böyle değişik melodiler kullanan eserleri dinlerim ama çok sevmem. Çünkü matematik çözer gibi algılamak lazım, ayrıca enstrümanlar dinamik değil çok. Yani günümüz popüler müziği gibi değil. Ama dediğim gibi melankolik eserleri dinlemeyi çok severim.
Bu konuda sevgili dostum sabbracadabra'nın fikirlerini merak ediyorum.
Beni dinginleştiren, sakinleştiren ve kafamı boşaltan bir müzik türüdür. günümüz sanatçılarından ludovico einaudi ve rene aubry favorilerimdendir. Bir kaç şarkı koyuyorum alta dinlemek isteyen olur diye:
fransız bestecilerin çok canlı bestelediği, almanların çok kasvetli bestelediği, japonların ise çok arada kalarak bestelediği müzik türüdür.
örneğin fransız müziklerini dinlerken her an bir aksiyon olacakmış gibi hissediyorum. almanları dinlerken de ya kilisedeymiş gibi, ya da ormandaki av köşkümde bir şöminenin karşısında pipo içiyormuş gibi hissediyorum.
japon bestecileri dinlerken de "ya biz aslında buraya ait değiliz ama bunları da yapabiliyoruz biliyor musun?" tadı alıyorum.
neyse, şarkı sözlerinin hep seks temelli yazıldığı şu günlerde; hatta sevdiğim bir grubun vokalistinin auto-tune'un suyunu çıkarttığı (o değil de kendi şirketinden çıkartıyor albümleri de, kimse de bir şey diyemiyordur herhalde korkudan) şu günlerde ilaç gibi gelmektedir şahsıma.
"bach busoni" bize başka bir bestecinin ismi gibi gelebilir. ama bu aslında bach'ın bestesinin busoni kişisinin editörlüğünde yayınlandığını gösteriyor.
mesela 19. yüzyıl bestecileri de çoğunlukla carl czerny'nin bach notalarını kullanmıştır.
gerçi carl amca bach'ı katletmiştir ama olsun. en azından 21. yüzyıl insanları olarak farklı edisyonlara sahibiz.
besteciler bu dönemde elitizmden kopmuşlardır. artık besteciler "yeter lan saray için müzik yaptığımız, biraz halk da anlasın müziğimizi" deyip halkın da anlayabileceği, zevk alabileceği besteler yapmaya başlamıştır. tabii dini müzik konusunda tam olarak böyle denemez, orası ayrı bir konu. avrupa'da o dönemler bir müzisyen ya kilisede ya da sarayda çalışıyordu. kilise müziğinde de amaç belli olduğu için "müziğmizi cemaat için yapalım" duygusu pek olmamıştır kilise bestecilerinde.
tabii müzikte değişen yapı değil, konu olmuştur. klasik besteciler, barok bestecilerden öğrendiklerinin üzerine koayarak bir şeyler ortaya koymuşlardır. mesela wolfgang amadeus mozart, johann sebastian bach'tan epey etkilenmiştir. klasik müzik/#145308 numaralı girdimde de bu müziğin bir geçiş dönemi müziği olduğundan bahsetmiştim zaten. sanatta rokoko neyse, klasik müziğin başları da bir nevi odur.
tabii 19. yüzyıla yaklaşırken, enstrüman yapım tekniklerinde de gelişmeler yaşandı. bu da klasik müziği, klasik müzik yapan şeylerin başında geliyor.
mesela fortepiano'nun icadıyla, klavsen'in pabucu dama atıldı. hatta öyle bir dama atılmak ki, soğuk geçen bir paris kışında bir konservatuvar ısınmak için tüm klavsenleri yakmış.
ama piyanonun da tüm dinamik aralıklarını kullanmak klasikçilerden çok romantiklere nasip olacaktır. zira piyano da bu dönemde hala bir emekleme döneminde. mesela mozart'ın kullandığı piyano ile chopin'ın piyanosu arasında epey fark var.
ayrıca bu dönemde klasik gitar da altın çağını yaşamıştır. gitar, bugünkü altı telli formunu da bu dönemde kazanmıştır.
ama bu dönemin en adam yerine konmayan müzisyenleri kontrbasçılardır. adamlara resmen "canım sen çello ne çalıyorsa onu çal" demişler. besteciler kontrbas için ayrı partisyon yazmaya üşenmişler hep. kontrbasçıların da zamanı romantik dönemde gelecektir.
bu müzik türü insanin içine en güzel duyguları eker derler. aslında işin doğrusu öyle değildir. içinde yer alan senin bile bilmediğin bir his, bir duygu vardır. işte klasik müzik, dante'nin cehennem'in en dibindeki buzların içine gömdüğü lucifer gibi senin içindeki en derin dehlizine gömdüğün o duyguya ulaşır. tıpkı ömrünün ortasında ilahi bir yolculuğa çıkan, rehberi virgil ile beatrice'i arayıp duran alighieri gibi. yani halihazırda içinde olan o hissi bulur, sana yeni, yapay bir his yaratmaz. seni, sana sunar. hislerimi anlamak istediğimde virtüözlere başvururum. mutlu muyum':çok nadirdir bu cevap', üzgün mü, öfkeli mi, ölümü mü düşlüyorum, yoksa hissettiğim koca bir acıdan mı ibaret? insanın, ne hissettiğini anlamadığı, bilmediği nice an mevcuttur.
mesela chopin ; hep bir hüzün hissettirir insana ancak içinde öyle bir güzellik bulur ki insan o hüznü sarıp sarmalar. acı bir gülüş gibidir chopin dinlemek. sanki insan çok sevdiğin bir şeyden uzaklaştığında o şey ile ilgili güzel bir anı saplanır ya aklına chopin öyledir, hüzünlerde buldurur sana sevinci.
beethoven ; öfke, benim için her hissi yaşatsa da aradan sivrilen hep öfke oldu. hani böyle tanımadığın nice insana çıldıracak düzeyde sinirlenirsin ama tek laf etmezsin de kalkıp seni en çok sevene ve senin en çok sevdiğine bütün içini öfke ile dökersin ya işte beethoven böyledir benim için. kendisi olabildiğinde sinirlenir yalnızca insan ve beethoven seni sen yapar.
schubert ; "aşk, aşk her şeydir, en kıymetli elmastan dahi üstündür!" diyen dostoyevski gibidir schubert. bunu harflerle wittgenstein gibi açıklamadan notalar ile sunar schubert. koşup dururken çarptığın görünmez duvarlar olur insanın hayat yolunda. anlamaz insan bunu çoğu zaman ya da iliklerine kadar o duvarın orada olduğunu bilir ancak adını koyamaz. işte schubert burada devreye girer ve usulca fısıldar kulağına aşk diye.
bach ; biz erkeklerin ilkokul, lise zamanlarında sevdiği kızı kurtardığı hayalleri vardır, bir kahramanız hepimiz gençliğin masum hayallerinde, birer don quijote'uz. bach bana bu hissi yaşatır hep. kahramanlığı, bir şeyi başarmış olma isteğini ya da direkt olarak sevdiğin insanlar için bir şeyler yapabilecek olma gücünü, fedakarlıkları.
mahler ; tek kelime ile ölüm, açacak olursak; acıların nihayetindeki ölüm bilinci. dogumundan beri hayatın ona öğrettiği yegane şeydi ölüm. mahler de öğrendiği bir diğer şey olan müzik ile bunu mükemmel anlatıyor. yüreğinin sızladığını anlamayan, görmek istemeyen birine dahi dokunur mahler, acının tohumunu bulur kurak toprağında ve onu filizlendirir.
diğer bütün virtüözlerin her birinin soyduğu hisler vardır ancak şimdilik ağır basanlar bunlar, böyle kalsınlar ve kalacaklar da.